06/01/2015 | Yazar: Erdoğan Şekerci

‘Yapamadım…’larımızın yapılabilmesi mümkün olan bir dünyada; usul usul dertleştiğimiz zamanlar olsun.

Bazı anlar var… Susmamın, suskunlaşmamın çare olmadığı anlar… Ağzımdan çıkan her kelimenin de boğazımda kaldığı anlar…
 
Çok utandığım, başımı önüme eğip kimseye tek kelime edemediğim anlar…
 
Suçlayacak birini bulmanın ve bunun rahatlığını yaşamanın çok kolay olduğunu fark ettiğim ama buna sığınamadığım anlar…
 
Duygu halimi utancımın ötesinde tanımlayamadığım anlar var…
 
Tüm bunların berisinde senin son anlarını paylaştığın görüntülerini açıp izlediğim an var mesela… Yatağımda olmaktan, yatağımın sıcak olmasından utandığım an…
 
Seni gördüğümden beri hep “anlar” var bende…  Bölük pörçük bir gündelik var… Günümün aralarına serpiştirilmiş sesin var bugünümde.
 
Failin devlet, devletin benlerden oluştuğunu fark ettiğim anlar var bugün… İntiharının politik olduğunu kabul edip; hâlâ nefes almanın beni apolitik ettiğini düşünmenin utancı var.
 
Sen kendini anlatırken, benim kendimi anlatamamamın suskunluğu var bugün…
 
Ne demeye çalıştıysam, ne hissetmeye çalıştıysam yarım kalan bir şeyler var.
 
Başından sonuna kadar dinleyemediğim hikâyenin; sadece sonuç cümlesini duymanın utancı var bende. “Yapamadım…” diyen sesine rağmen; yapabilmemin, yaşayabilmemin utancı var.
 
Bende bugün çok şey var Eylül; kelimelerimin anlatmaya yetmeyeceğini bile bile yazdığım bu satırlar var. Ancak öldükten sonra tanıyabildiğim insanların utancı var bugünümde…
 
Utancımın ötesinde dile getirebileceğim tek dileğim; bir duble rakılık zamanımız olsun seninle “şerefe” diyebilmenin mümkün olduğu bir dünyada… “Yapamadım…”larımızın yapılabilmesi mümkün olan bir dünyada; usul usul dertleştiğimiz zamanlar olsun. Senin isyanının ve benim yazımın sadece bu dünyada kaldığı başka bir dünya mümkün olsun.
 
İlgili haber:
 

Etiketler:
nefret