20/05/2010 | Yazar: Kaos GL

Toplumun 'öteki'leri; travestiler, transseksüeller ve trans erkekler, kendileriyle ilgili önyargıları, merak edilenleri, politik duruşlarını anlattılar.

Toplumun 'öteki'leri; travestiler, transseksüeller ve trans erkekler, kendileriyle ilgili önyargıları, merak edilenleri, politik duruşlarını anlattılar. Türkiye'nin örgütlü transseksüelleri Demet, Ece ve Ersun, "Seks işçiliği dışında bir işte çalışmamıza fırsat verilsin istiyoruz, 'Toplumun dengesi bozulur' diyorlar. Ama toplumları eğitmek devletin asli görevi değil midir? Ben de bu toplumun bireyiyim..."  

Kendi cinsel kimlikleri üzerinde söz sahibi olan, kimileri için bu 'öteki' cinsler; politik duruşları olan, bütün ayrımcılıklara karşı duran, toplumun beden üzerindeki egemenliğini tanımayan LGBTT bireyler, yaşamlarını bianet'e anlatıyor.
 
Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nden (ÖDP) adaylığıyla tanınan belki de en popüler transseksüellerden olan Demet Demir kimliği ile politik duruşunu nasıl aynı yola çıkardığını anlattı:
 
"12 Eylül'ün getirdiği şiddet ve baskı yüzünden örgütlerin çoğu darmadağın olmuştu. Yıllarca kimsenin soluğu çıkmadı. Ancak 1980'lerin ortasından itibaren başlayan bu örgütlenme ile ben de kendimi ifade edecek politik alanlar buldum. Önce 1988'de Radikal Demokratik Yeşil Parti adlı girişim içerisindeki eşcinseller grubuna katıldım. Adı eşcinseller grubuydu ama grubun içerisindekilerin çoğu translardı. Daha sonra 1989'da İnsan Hakları Derneği'ne (İHD) ve ÖDP'ye üye oldum. İki örgüte de üye olan ilk transseksüeldim. Son süreçte de LGBTT haklarıyla ilgili mücadele veriyorum."
 
"12 Eylül'de cezaevinde yattım"
Son 20 yıl içerisinde transseksüeller açısından ne gibi değişiklikler yaşandığı sorusunu ise Demir, şöyle yanıtlıyor:
 
"12 Eylülde siyasi nedenlerden 8 ay cezaevinde yattım. 1980'lerde şiddet ve baskıya çok daha fazla maruz kalıyorduk. O günden bugüne çok küçük değişimler oldu. Örneğin; o dönem böyle bir dernek açmamız mümkün değildi. Askeri cunta cinsiyet değişimi ameliyatlarını yasaklamıştı. 1989'de serbest oldu."
 
Cinsiyetini değiştirme kararını ve öncesini anlatan Demir, seks işçiliği ve transseksüellik arasındaki talihsiz bağın da nedenlerini açıklıyor:
 
"Yalova'da doğdum. Annem babam ayrılınca İstanbul'a geldik. 5 yaşındaydım.  Çocukken bana  'Kız Fatma' derleri. Bebeklerim vardı. Annem bebeklerimi atıyordu ben gidip yenilerini alıyordum. Mahallenin kızlarıyla evcilik oynuyordum. Feminen havamı çocuk halim kapatıyordu. 21-22 olunca durumum saklanamaz hale geldi. 23 yaşıma geldiğimde ailem 'artık evlen' diye baskı yapınca eşcinsel olduğumu açıkladım. 'Beni böyle kabul edin' dedim. Annem pek bir şey demedi."
 
O dönem okuldan ayrılıp girdiği işlerden cinsel kimliği nedeniyle atıldığını söyleyen Demir, kendisini seks işçiliğine götüren süreci anlattı:
 
"Gece ortaokulundan ayrılıp çalışmak için işe girdiğim işlerde ya patronlarım tarafından sarkıntılığa uğradım ya da birileri 'Sapık mı çalıştırıyorsun' diye beni şikayet ettiler. 1983'e kadar çantacıda, matbaacıda çalıştım. Hiçbir işte tutunamayınca mecburen seks işçiliğine başladım. Zaten Türkiye'de transların seks işçiliği dışında yapabileceği bir iş de yok. Kimse bize fırsat tanımıyor."
 
Para karşılığı ilişkiler yaşamak onu aşktan soğutmuş. Birlikte olduğu insanlarla ilgili katı kuralları var artık...
 
"Yattığım kişiye aşık olmam. Olmadım hiç. Para karşılığı birlikte olduğum çok hoş tipler de oldu ama bu bana aşkı getirmedi. Çünkü cinsellik aslında aşkta ikinci planda. Bu yaşıma kadar yalnızca iki kişiyle birlikteliğim oldu. Ama ikisi de kendilerine erkek diyen sahtekarlardı."
 
"Büyük kentlerinde varolmak daha kolay"
"Büyük kentler insanı saklıyor. Var olmak daha kolay. Eskiden Ankara,  İzmir ve İstanbul'da translar vardı ama şimdi Diyarbakır, Eskişehir ve  Samsun'da da var."
 
Kadın olmaya karar verince erkek kıyafetleriyle dolaşmak beni mutsuz ediyordu. Erkek kıyafetiyle kendimi çıplak hissediyordum. Ailemin yanına giderken de erkek kıyafetlerimi giyiyordum. Eve çıkmıştım bir arkadaşımla sonra yine eve döndüğümde anneme 'Böyle olmuyor, bu kıyafetlerle mutsuzum, tekrar evden ayrılacağım' dedim. Annem de 'Gitme' dedi. 'O zaman ya kadın kıyafetleriyle eve girip çıkarım ya da giderim' dedim. Annem de 'İyi tamam ama bizi fazla rezil etme' dedi. 1996'da ameliyat oldum. Tam 14 yıl önce..."
 
Demir, 'üçüncü cins' tartışması ile ilgili şöyle düşünüyor:
 
"Ya kadın olmak istersin ya da erkek. O yüzden aslında üçüncü cins diye başka bir cins yok. Sadece cinsiyet kimlikleri içerisinde farklı cinsel yönelimler vardır."
 
"Feminist biseksüel transseksüelim"
Kendini 'feminist biseksüel transseksüel' diye tanımlayan Ece Dalaman da kimliğinin açılımını aktarıyor:
 
"Transseksüeller arasında da alışılmış cinsiyet kimlikleri vardır. Mesela heteroseksüel translar veya biseksüel translar var. Ben biseksüel transım ve aynı zamanda feministim. İlla erkeklerle birlikte olmak için ameliyat olmadım. Zaman zaman kadınlardan da hoşlanabiliyorum ve onlarla da birlikte olabiliyorum. Hoşuma giden kişinin kadın ya da erkek olması beni ilgilendirmiyor. Dayatılmış cinsiyet kalıpları biz LGBTT bireylerde de var; 'Kadın erkekle, erkek erkekle ya da transeksüel yalnızca erkekle birlikte olur' gibi. Ben bu kuralı iki kere bozuyorum. Kimsenin söylemi de beni bağlamıyor."
 
Almanya'da doğup 15 yaşına kadar bu ülkede yaşamını sürdüren Dalaman, evden kaçmalarından birinin kendisini nasıl kimliğini açıklamak durumunda bıraktığını anlatıyor:
 
"Babam Almanya'da yaşayan Yunanistan asıllı, annem de Yugoslav asıllı olduğu için kültürler arasına sıkışmışla, bu yüzden de biraz diktatörler. Bu nedenle de belli bir süre onlara açılamadım. Yalnızca zaman zaman evden kaçmalarım oluyordu. 14 yaşımdayken bir kere evden kaçıp parka gitmiştim. Kız arkadaşlarımın verdiği kıyafetleri giyip makyaj yapmıştım. Bir baktım babam bana doğru geliyor. Korkudan öleceğimi zannettim. 'Beni kesin öldürecek' dedim içimden. Ama hiçbir şey demeden omzumdan tutup beni en yakın arkadaşının evine götürdü. Orada kıyafetlerimi değiştirtti, makyajımı sildirdi. Annemin yanına o şeklide gitmemi istememişti. 'Sonra konuşuruz' dedi ama ben hala öldürme planları yapıyor içinden diye düşünüyordum. Ya da her şeyimi bilen ablama bir şey yapacak zannettim. Böyle düşünüyordum çünkü babam hep erkek evladı olsun istiyormuş. Ben doğduğumda da kutlama yapmış. Beni öldürmedi. Bir gün yanıma gelip 'İnsanın başından her şey geçebilir, her şeyin bir doğrusu vardır' deyip öğüt verdi. Tam olarak da konuya giremiyordu. Benim anlatmamı bekliyordu. Ben de 'Ben böyleyim' dedim. Sonra beni psikiyatriye gönderdi.Doktora biseksüel bir transseksüel olduğumu söylediğimde beni anlayamadı. 23 yaşımda da ameliyat oldum."
 
"Seks işçiliği kumardır"
"16 yaşında Türkiye'ye kaçtım. Sokaklarda yaşadım. Ailem de peşime düşmedi. Sonra LGBTT arkadaşlarla tanıştım. Avrupa'da çok rahattım. Türkiye'de insanların bu kadar üzerime gelebileceğini hesap edememiştim. 'Cinselliğimden kime ne' diye düşünüyordum. Kendimi fuhuş sektörünün içinde buldum. Müşterilerim arasında milletvekili de var, polis de, avukat da. Seks işçiliği yapıyorum ama bunu savunmuyorum. Çalışmak istemiyorum. Faturalarım gelince bir iki gece çıkıyorum. Seks işçiliği kumardır. İşe çıkınca ya karakolluk olursun ya bir iki kişi bulursun ya da kimseyle olamazsın... Çalışma imkanı verseler kimse seks işçiliğine devam etmez. Bizim için 'Okuyamazlar, çalışamazlar' diyorlar. Böyle bir yasa yok ama uygulamada bizi kılık kıyafetimizden, cinsiyetinden ötürü uzaklaştırıyorlar. 'Toplumun dengesi bozulur' deniyor ama toplumları eğitmek devletin asli görevi değil midir? Ben de bu toplumun bireyiyim..."
 
"10. madde değiştirilsin, kota uygulansın"
Emekçi Hareket Partisi üyesi Dalaman, Türkiye'de kadına ve LGTTB bireylerine yönelik şiddetin son bulması için yaptırımlara ihtiyaç olduğunu belirterek, Anayasal hakları güvence altına alan Anayasanın 10. maddesine "Cinsel kimlik yüzünden insanların ayrımcılıkla karşılaşmaması" maddesinin eklenmesi ve kota uygulanması gerektiğini söylüyor.
 
"Eşcinseller özgürleşince heteroseksüeller de özgürleşsin diyoruz. Bu ülkede öğrenciler, kadınlar, işçiler özgürleşmedikçe LGTTB bireyleri de özgürleşemez. Benim eşcinsel olarak önüm açıldığında özgürleşebilecek miyiz diyelim bir işe girdim bir işçi olarak ezilmekten kurtulabilecek miyim? Hayır. Öğrenci olsam öğrenci harçlarını vermekten kurtulabilecek miyim? Hayır."
 
"Aslında azınlıkta olanlar heteroseksüeller, homoseksüeller değil. 'Öteki'ler de zaman zaman birbirini ötekileştiriyor. Bu rolleri kim biçiyor? İnsan kendini nasıl tanımlarsa odur. Ben kendi arzuladığım kadınım. Benim aşk anlayışım da farklı. Toplumun dayattığı aşk anlayışı bana ters geliyor. Feodal ilişkiler bana ters geliyor. Paylaşım tamam ama bana baskı kurmamalı karşımdaki."
 
"Gey kulüplerin adreslerini polisler verdi"
Ersun Aka ise Demir ve Dalaman'dan farklı olarak bir travesti. Aka da ilk ilişkisini, aşka bakışını anlattı:
 
"İlk eşcinsel olduğumu ergenlik döneminde fark ettim. Hareketlerimin yüzde 80'i kadınsıydı. Her genç erkeğin hayalinde kızlarla birlikte olmak varken ben Mahsun Kırmızıgül'e hayrandım. İlk cinsel ilişkimi ise 14 yaşımda üvey dayımla yaşadım. Orta sondan liseye kadar hayatımda dayım vardı. O da gençti. Liseye kadar böyle devam etti.
 
"Lisede Karabük yatılı okuluna girdim. Sonra, İstanbul'a geldim, halamlarla kalıyordum. Ticaret lisesini bitirdim. Bir gün sinemada bir avukatla tanıştım ve tek eşliliğe karar verip birlikte yaşamaya başladık. Dayımdan sonraki ilk sevgilimdi. O 32 ben 17 yaşındaydım. İstiklal caddesinde el ele yürüyen sokak ortasında öpüşen bir çifttik. Annesi biliyordu beraber olduğumuzu. Halamlara gitmemeye başlayınca durumum da ortaya çıkmaya başladı. Annem bir gün telefon açtı 'Kaldığın yeri göreyim' dedi. Ev de bir oda bir salon.
 
"Annem gelince nerede yatacağını sordu. Ona yatak hazırladım. Bana 'Sen nerede uyuyacaksın' dedi. Ben de 'Biz birlikte uyuyoruz' dedim. Ama tam olarak anlamadı ya da anlamazlıktan geldi. O gece sabaha kadar uyuyamamış. Sabah olduğunda 'Beraber uyuyoruz derken neyi kastettin' dedi. Anneme 'Ben eşcinselim, bu da benim sevgilim ve birlikte yaşıyoruz' dedim. Bana tokat attı ve evden gitti.
 
"İki gün sonra gelip beni doktora götürdü. Oysa bu doktorların engelleyebildiği bir şey olsaydı dünyada eşcinsel diye bir şey olmazdı zaten. Yine de doktora gittim ama bir şey değişmedi. Sonra sevgilimle ayrıldık. Şimdi İngiltere'de. Sevgilimden ayrıldıktan sonra ciddi bir ilişki yaşamamaya karar verdim. Bizler bir kadından daha çok bağlanıyoruz ve daha çok acı çekiyoruz. Ondan ayrılınca seks işçiliğine başladım. İki buçuk yıldır da seks işçiliği yapıyorum. En sonuncu sevgilimin de evli olduğunu öğrendim. Sonra gittim karısıyla kavga ettim. Bizde kıskançlık da fenadır. Paramı yemek isteyen sevgililerim de oldu. Yaptığım iş beni aşktan soğuttu. Şu anda aşık olmak istemem. Acılı bir süreç..."
 
"Gacivari' oldum yani"
22 yaşındaki Aka, sokaklara kadın kıyafetiyle ilk çıktığı gün polislerle yaşadığı olayı esprili bir dille anlatıyor:
 
"Hayatımda ilk kadın kılığına girmeye karar verdiğimde kendime kıyafetler aldım kuaföre gittim ama ağdaya dayanamadım. 'Gacıvari' (kadın kılığına girmek) oldum yani. Makyajımı, saçımı yaptırdım. On numara kadın gibi olmuştum. İlk gece İstiklal caddesinde havalı havalı yürümeye başladım.
 
"Bir ekip arabası yanıma geldi. Polisler 'Sizin yeriniz burası değil' dediler. Ben de 'Yeni geldim bilmiyorum' dedim. Bana hangi kulübe gideceğimi söylediler. Bana doğru yolu gösterdiler yani. Ben de söyledikleri kulüplerinden birine gittim, sonra da orada çalışmaya başladım. Başka bir fırsat verseler bu işi hemen bırakırım. Bu işi belli bir dönem yapıp evlenen arkadaşlar da var. "
 
Polislerle sorun yaşayıp yaşamadıklarıyla ilgili ise Aka şunları söylüyor:
 
"Polisler bize 'Gullüm' diye laf atıyor, alay ediyor biz de onlarla alay ediyoruz. Tek söyledikleri şey 'Caddelerde çok fazla görünmeyin sokak aralarında istediğiniz kadar durun'. Zaten çok kazanmıyoruz. Arada bir para cezası kesiyorlar."
 
Bugüne kadar işiyle ilgili bir tehlike yaşayıp yaşamadığı sorusuna şöyle yanıt veriyor:
 
"Belli bir yerimiz olduğu için başıma şu ana kadar hiçbir olay gelmedi ama bir arkadaşım öldü. Zonguldak'tan yanıma gelmişti. Geldiği akşam kadın kılığına girmek istedi. 'Emin misin, İstanbul'u bilmiyorsun' dedim ama çok ısrar eti. Sonra ona elbise, peruk aldık. Ertesi geceler de çıkmak istedi. Dördüncü akşam bir anda kulüpten kayboldu. Birilerinin arabasına binmiş, Bayrampaşa'da bir parkta ölüsü bulundu. Sibel Can'ın kopyasıydı çok güzeldi. Adını Pelin koymuştu." 
 

Etiketler: yaşam
nefret