16/03/2011 | Yazar: Yasemin Öz

Feminist mücadele son yüzyılda toplumsal yaşam kurallarında gerçeklik ve zorunluluk kabul edilen neredeyse her şeyi sarstı, ezberleri bozdu, başka türlüsünün

Feminist mücadele son yüzyılda toplumsal yaşam kurallarında gerçeklik ve zorunluluk kabul edilen neredeyse her şeyi sarstı, ezberleri bozdu, başka türlüsünün mümkün ve zorunlu olduğunu gösterdi, boyun eğmedi ve itaat etmedi. Son yüz yıl dünya sahnesinde pek çok ideoloji yükselip düşer, çelişkileri ile hesaplaşırken; feminizm kendisinden bir şey yitirmedi, dönüşerek geçerliliğini korudu. Bu durum elbette feminizmin haklı taleplere, doğru analiz ve çözümlere dayanması kadar, kadınların ezilmesinin küreselliğinden ve dünya üzerinde her kadın istisnasız kadınlığı üzerinden ezilirken, direnişten vazgeçilmesinin imkansızlığından da kaynaklanıyor.
 
Dünya üzerinde her kadının istisnasız kadınlığı üzerinden ezildiğini söylemek fazla iddialı bulunabilir. Bu tezi çürütmek için pek çok argüman ileri sürülebilir. Ama kadınlığın mevcut tarifi ortadan kalkmadıkça, hiçbir kadın kadınlıktan sıyrılamaz ve hangi konumda olursa olsun kadın olmakla kendine yüklenen anlamlardan arınamaz. Nedir mevcut kadınlık?
 
Erkek-çocuk-yaşlı bakımı ve ev işlerinin ücretsiz üstlenmek ve buna itiraz etmeyi aklından geçirmemektir. Erkek yapıp edilenleri beğenmezse şiddete uğramaktır. Ücret karşılığı çalıştığında dahi ücretsiz ev içi işlerini itirazsız sürdürmektir. Heteroseksüel erkek cinselliğini tatmin nesnesi olarak tarif edilmektir. Fethedilmektir, zapt edilmektir. Ne giydiğine, nasıl konuştuğuna, nasıl davrandığına, nereye ve ne zaman gittiğine dair erkek zabıtalara sürekli hesap vermek, gerekirse bu uğurda ölmektir. Tecavüze uğrayıp bunun suçlusu ilan edilmek, tecavüzü bertaraf edememesinin bedelini yine kendisi ödemek zorunda kalmaktır. Erkeklerin soylarının muhafızı olmak, soylarını muhafaza edemediğinde yok edilmektir. Erkeklerden hoşlanmadığı halde zorla evlendirilip tecavüz edilmektir. Kısacası, kadın ve erkek arasındaki heteroseksist ilişkinin her alanında şiddet görmek ve eşitsiz olmaktır.
 
Kadınlığın böyle tarif edildiği bir dünyada, kadınlar hangi konumda olursa olsunlar, ataerkiyle ve güç dinamikleriyle ne kadar işbirliği yaparsa yapsınlar kadınlıklarından kurtulamazlar. Kadın olarak güç ilişkileri içinde yüksek konum edinmek mümkündür ancak güç ilişkilerinin ataerkilliğinden kurtulmak mümkün değildir.
 
Erkeklik cephesine baktığımızda ise, erkeklikten gelen tüm ayrıcalık, hak ve yetkileri kullanmayı reddetmemek, erkekliğin yararlanıcısı olmayı sürdürmek neredeyse istisnasız tüm heteroseksüel erkeklere ve hatta pek çok eşcinsel erkeğe tekabül etmektedir.
 
Bir de mevcut güç ilişkilerine muhalif erkekler vardır. Muhalif hareketler ile sınıfsal veya etnik mücadelelerdeki erkekler de, mevcudun kapitalist, militarist, milliyetçi yanlarına ettikleri itirazı ataerkil yanlarına etmemekte, mevcudun ataerkilliğini aynen kopyalamakta ve muhalefet biçimlerine aktarmakta sorun görmemektedir. Bu nedenle feminizm ataerkilliğe karşı verdiği mücadeleyi yalnızca sınıfsal çelişkiler, ekonomik ve siyasal ilişkiler, din, etnisite gibi sınırlı perspektiflerle kurgulamaz ve direnme gücünü de buradan almaz. Ataerkilliğin yaşamın her alanında her yerde ve her konumda tezahür ettiğinin bilinciyle, ataerkilliği besleyen kapitalist, milliyetçi, militarist yapılara itiraz ettiği gibi, mevcut yapının gerçekte en meşru ve en dokunulmaz olan kısmına, yani ataerkilliğe ve heteroseksizme de itiraz eder. Feminizm hiçbir ideolojinin dokunmadığı yerleri de es geçmeyerek, kamusal alanın politikasına söz söylemekle yetinmeyip aile hayatı, özel alan, mahrem diye tarif edilen alan da dahil, yaşamın içinde aktığı tüm dinamiklere alternatif sunar. Politika yapma biçiminin kendisi de dahil olmak üzere başka bir biçim ön görür. Politikayı şiddetsiz, barışçıl, konsensusa dayalı, eşit katılımcı, ayrımcılığa ve ezilmeye taviz vermeyen bir biçimde örmeyi önerir. Sorgulama, farkındalık, eleştiri, özeleştiri, kendinden başlayarak yaşamı dönüştürme yöntemlerini kullanır. Feminizm gerçek dönüşümü ertelemeden bugünden, şimdiden, şu andan ve kendi yaşamından başlayarak şiddetsiz, adil, eşitlikçi, şeffaf, kolektif, ayrımcılığa taviz vermeyen bir yaşamı inşa etmek demektir. Bu baş kaldırıcı talep istisnasız her bireyin kendisine yöneliktir. Bu nedenle de feminizme karşı direnç başka hiçbir ideolojiye olmadığı kadar güçlü, anti-feminist işbirliği de muhalefetin kendisini de kapsayacak derece yaygındır.
 
Feminizmin bu topraklarda yükselişi sürdükçe, feminizme karşı her kesimden erkeğin kol kola girerek direnç göstermekteki kararlılığı da yükselmektedir. Dünya görüşleri birbirine düşman bu erkekler anti-feminizmde çekincesiz buluşmakta, kadın ezilmesini sürdürmede işbirliğini koşulsuz yaratmaktadırlar. Zira anti-feminizmde birleşmemeleri demek kendi koltuklarından, yetkilerinden, haklarından, denetimlerinden vazgeçmeleri, şimdiden başlayarak kendi yaşamlarını değiştirmeleri demektir. Feminizm savaşacak karşı düşmanlar işaret etmez. Başta ataerkillikten yararlanan erkekler olmak üzere, ataerkillikle hesaplaşmayan herkesin ataerkilliğin taşıyıcısı olduğunu bilir. O yüzden her bireyin yaşamında dönüşümün şart olduğu sorumluluğunu yükler. Kendilerini tek doğru farz eden erkekler dünyadaki sorunları çözmek için hep düşmanlar icat edip savaşmaya alışmıştır. Düşman karşıdadır, dışarıdadır, haklı olan taraf her zaman kendisidir. Oysa feminizm başkasıyla savaşıp kendi sorgulamasından kurtulan erkeklerin dönüp kendilerini sorgulamaları gerektiğini söyler. İşte bu dönüp kendine bakma zorunluluğu nedeniyle erkeklerin feminizme saldırısı kaçınılmazdır. Sıra kendi konumuyla yüzleşmeye geldiğinde, hangi kesimden olurlarsa olsunlar erkekler kadınlardan gasp ettikleri hak ve yetkileri paylaşmak, kadın üzerindeki denetimlerine son vermek istemezler. Mevcut iktidarlarına halel gelmemesi için yüzleşmemek, yüzleşmeye çağıran feminizme saldırmak tek çaredir. Anlayacağınız feminizme saldırı kaçınılmazdır. Zira feminizmin her erkeğin erkekliğiyle hesaplaşması vardır. Sıra kendine gelen anti-feminist cepheye eklenir.
 
Bunun için kadınların ezilmesi sayesinde gelebildikleri koltuklarda oturan siyasiler “Kadın erkek yaratılıştan eşit değildir” der. Feminizmin kadın ve erkeğin aynı olduğunu iddia etmediğini bilmesine rağmen, eşitlik ve aynılık kavramlarını birbirine katıp karıştırarak anti-feminist propagandaya malzeme arar. Daha da ileri gidip “Örtüsüz kadın perdesiz ev gibidir, ya satılıktır ya kiralık” diye hakaret ve iftira eder. Feminizmi ajandasına alan muhalif gazetelerde bile 8 Martın hemen arkasında “Feminizmin kadınları nasıl sınıf mücadelesinden uzaklaştırdığını ve kadın erkek el ele vermeden mücadele olmayacağını” okuruz. O da yetmez 8 Mart yürüyüşüne feministlere destek olmak için gelen feminizm sempatizanı muhaliflerimiz, sempatizanı oldukları feminizme, alandan erkek oldukları için çıkarıldıklarında küskünlük gösterir. Demez ki “Kadınlar kadın dayanışmasından güç alarak, erkeklerin vesayeti olmadan kendilerine alan açsınlar. Ben de alanı kadınlara bırakıp onlara destek olayım”! Demek ki feminizme erkekliğin egosuna çarpana kadar sempati duyulabilir.
 
Bunlar da yetmez, kadınları muhalif muhalif taciz edip, taciz edildim diyen kadına komplocu yaftası yapıştırılır. Sonra da tüzüklere anlı şanlı “Kadının beyanı esastır” yazılır. Bu senaryonun başka versiyonu da, kadına yönelik şiddeti önleyecek yasaları çıkarıp, yasaların uygulanmamasını erkek hakimler, savcılar ve polislere havale ederek uygulanır. Anayasa dahil her yasaya kadın erkek eşitliği yazılıp, eşitsizliğin sürmesi için erkeklerin bekçiliğine yaslanılır.
 
Mesele yasa yapmanız, yazmanız, çizmeniz, desteklemeniz değil efendiler! Feminizm bugün kadınlardan gasp ettiğiniz her şeyi geri istiyor, alanlardan çekilmenizi istiyor, denetiminize de şiddetinize de vesayetinize de karşı çıkıyor. İşte bu yüzden nefret ediyorsunuz feminizmden, boşuna arkasına sığınacak kutsal kitaplar, ideolojiler aramayın, gayet çıplaksınız!
 
Görmek İstemediklerim:
 
İbrahim Tatlıses vuruldu malum. Kendisi ataerkilliğin en tipik ve hoyrat sembollerinden biridir. Kendi çevresindeki kadınların vurulmaları olaylarına da her defasında adı karışmıştır. Buna rağmen kimse böyle bir şiddeti hak etmiyor. Beslediği ataerkil değerlerle kendine alan bulan şiddetin sonunda kendisi de hedefi oldu. Biz feministler kendisi dahil hiç kimsenin böyle bir şiddete uğramaması için mücadele etmeye devam ediyoruz. Bu bilginin o cepheyi değiştireceğini sanmıyorum da, haberleri olsun.
 
Sulandıran Yaklaşımlar:
 
Malum 8 Mart öncesi ve sonrası feminizme saldıranlar iyice azgınlaştı. Sanki feministler olmasa dünya onların şahane akıllarıyla harika bir yer olacak. Erkek aklının yönettiği dünyada bugün yaşadığımız yoksulluk, savaş, eşitliksizlik, adaletsizlik ve doğaya tahakkümün sonucu oluşan doğal felaketlere bakıyorum da, niye korkuyorsunuz ey erkekler? Yeryüzünde yaşam kadın aklı ve bilgisiyle sürse, bugün sizin getirdiğiniz noktadan daha vahim bir sonuç almamız imkansız oldu. Erkek aklıyla indiğimiz kuyunun sonu göründü.


Etiketler: kadın
İstihdam