21/04/2009 | Yazar: Kahraman Gür

Aslında ‘Eşcinsellik tercih mi, yönelim mi’ sorusu tartışma arzusunda değilim. Cunku homofobinin ürettiği argümanlara zorunlu olmadığı sürece cevap yetiştirilmesi gerektiğine  inanmıyorum.

Aslında ‘Eşcinsellik tercih mi, yönelim mi’ sorusu tartışma arzusunda değilim. Cunku homofobinin ürettiği argümanlara zorunlu olmadığı sürece cevap yetiştirilmesi gerektiğine  inanmıyorum. Erken gençlik dönemimden beri kafamı yoran bazı özgülükçülerin -özellikle anarşistlerin- ‘cinsel tercih’ argümanları ve Michel Foucault’nun ne dediğidir.
 
Homofobinin ileri sürdüğü değişen argümanları var. Çeşitli sayıdaki bu argümanların aksi ispatlandığında, yanlışlıklar ortaya konduğunda, homofobi yeni argümanlar geliştirir.
 
Almanya’da 30’lar öncesi 40 yıl boyunca eşcinsel hakları için çalışan Bilimsel İnsanlık Grubu, eşcinselliğin doğal, değişemez olduğunu, üçüncü cins olarak kabul edilmesi gerektiğini savunmuştur. Almanlar eşcinselliğin değişemez olduğuna o donemde bir ölçüde ikna olmuşlardı ki Naziler iktidara geldiklerinde değiştirilemez olan eşcinselliğin toplumdan silinmesi için eşcinsellerin kamplarda yok edilmelerini uygun bulmuştu.
 
Amerika’da modern gey hareketiyle beraber doksanlara kadar azınlıkların sahip olduğu hakların eşcinsellere verilmesi için açılan davaların nerdeyse hepsi sabit bir gerekçeyle reddedilmiştir. Bu gerekçe eşcinselliğin değişemez bir edim veya kimlik olmamasıydi.
 
Yani eşcinsellik değişmez kabul edildiğinde Nazi kamplarını boyladık, hastalıklı algılandık, diğer yandan değişir olarak algılandığı ülkelerde ve zamanlarda yine insan olmadan kaynaklı haklarımız engellendi. Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık misali. Bunun için eşcinsel örgütlerin, homofobinin ürettiği argümanları ciddiye alıp aksini ispatlamaları çoğu kez bir sonuç doğurmaz. Bu argümanlar güçlü veya çökertilmez olduklarından değil homofobi ilişkisiz, bir mantık veya akıl çerçevesinde olmayan argümanları sistemli olarak üretip ileriye sürmesindendir.
 
Benim homofobiye cevap yetiştirmekten ziyade merak ettiğim özgürlükçü solcuların ve anarşistlerin cinsel yönelim üzerine yaklaşımlarının kaynağıdır. Hiçbir özgürlükçü çok basit bir dille ‘arkadaş ben eşcinsel oldum, bundan sonra böyle’ demediği halde geçişkenlik mümkünmüşçesine bir özgürlük, tercih lafını telaffuz ederler. İşte bunun arkasında yatan bir gerçeklik var mı, sürekli atıfta bulunulan Foucault bu konuda ne der?
 
Deli gibi araştırdığım ve üzerine düşündüğüm yoktu ama 7 yılda Foucault’nun ne dediğini anca öğrenebildim. Benim 7 yıl gibi uzun bir zamanda bunu öğrenmem ile özgürlükçülerin ve anarşistlerin Foucault'yu ve özgürlükçü cinsel politikaları yanlış okuyup, yorumlamaları, açıklamaya çalışacağım ‘ayni minvalden’ kaynaklanıyor.
 
İlk Foucault’nun cinsellik üzerine teorilerini anlatan 70 sayfalık bir kitabi Ankara’da bir grup öğrenci ile beraber okumustum. Kitaptan sonra özgürlükçülerin algıladığı gibi Foucault’nun eşcinselliği tercih edilebilir kategorisine soktuğuna kanat getirdim.

Sonra Foucault’nun ‘Cinselliğin Tarihi’ kitabına baktım. Cinselliğin yaşanılışının tarihsel ve mekansal, sınıfsal, toplumsal olarak değişebilirliğini güzel bir şekilde anlattığı kitapta direk eşcinselliğe dair bir şey söylemiyor. Fakat cinselliğin yaşanılışını ya da queer teorisini savunanların sıkça söylediği gibi cinselliğin performe edilişinin değişebilirliğini o kadar iyi ve sıkça anlatıyor ki...
 
İşte sorun tam bu noktada kaynaklanıyordu, eğer siz özgürlükçü bir bireyseniz, akademiden de bihaberseniz; Antik Yunan’da eşcinselliğin doğuşunu, Orta Çağ’da Avrupa’da yok oluşunu, aynı dönemde Müslüman dünyada yaygınlığını, batılılar varmadan Amerika kıtasında eşcinselliğin heteroseksüellik kadar saygın olduğunu düşünüp, Foucault’nun cinselliğin performe edilişi anlatımı altına eşcinselliği kolayca koyabiliyorsunuz. Eşcinselliğin, Foucault’nun belirttiği gibi zaman ve mekana göre değişmekte olan mastürbasyon, dudaktan öpüşme, oral seks, anal seks ve diğer cinselliğin yaşanılış şekillerinden biri gibi algılayabiliyorsunuz.

Aslında eşcinsellik değil ama eşcinselliğin toplum ve zamana göre farklı performe edilişi Foucault’nun teorilerine güzel örnek teşkil ediyor. Örneğin 50’lere hatta 70’lere kadar eşcinsellik bir çok coğrafyada efemine ve yatakta pasif olmak olarak performe edilirken, 70 sonrası bu performans büyük ölçüde değişti. Eşcinseller vücut geliştirme salonlarını doldurmaya, cinselliklerini olabildiğince maskülen yaşamaya başladılar.
 
Özetlemek gerekirse, eşcinselliğin ve heteroseksüelliğin performansı (yaşanılışı) zaman ve coğrafyaya göre değişmekle beraber her iki yönelim kati olarak sürmektedir. Özgürlükçülerin ve anarşistlerin yaptığı heteroseksüelliği tek yönelim olarak algılamak, eşcinselliği aynen oral seks, dudaktan öpüşme gibi değişebilir cinsel performanslar altına koyma hatasıdır.
 
Son dönemde David M. Halper’in çalışmaları ile tanışmamış olsaydım yukarda belirttiğimi bu kadar açık bir dille ortaya koymaktan çekinirdim. David M. Halper’in Amerika’da gender, eşcinsellik ve benzeri konular üzerine çalışan bir akademisyen. Foucault gibi açık gey. Foucault üzerine çalışmaları var, Foucault’nun çalışmalarını İngilizceye çeviren insanlardan biri. 1990’da yazdığı ‘Eşcinselliğin bir yüzyılı’ (One hundred years of homosexsuality)  adlı kitapta eşcinselliği sosyal olarak oluşturulabilen, değişebilen bir edim olarak gösteriyor. Ki o bire bir Foucault üzerine çalışıyor ve gey olmasına rağmen bunu yapıyorken, Foucault’yu yanlış okuma hatasına düşüyorken, özgürlükçülerin aynı hatayı yapmış olmaları şaşırılacak bir durum değil.
 
Halper’in  1995’de yazdığı ‘Saint=Foucault’ kitabında bu konuya açıklık getiriyor, aslında Foucault hiçbir çalışmasında eşcinselliğe değinmediğini belirtiyor. Foucault’yu yanlış okuduğunu belirtiyor. Foucault her defasında cinselliğin yaşanılışından bahsetmiştir. Eşcinselliğin ve heteroseksüelliğin içsel olarak var oluşu bir konudur, bunun dışa vuruluşu yani yaşanılışı farklı bir konudur. Foucault’nun çalışmalarında odak nokta  ‘dışa vuruşun’ toplumsal olarak iktidar ilişkileriyle yapılandırılışıdır.
 
Cinsel yönelimlerin nasıl oluştuğu, gen/genetik/epigenetik ve ötesi faktörlerin yönelimin oluşmasındaki rolü filozofların, din adamlarının, yada özgürlükçülerin teorileyebileceği bir alan değil tamamen ampirik çalışmaların konusudur.
 
Foucault’ya ‘Eşcinsellik içsel bir edim midir, yoksa sosyal olarak yapılandırılmakta mıdır?’ diye sorulduğunda, onun yanıtı bir cümleyle kesin ve net ‘Benim bu konuda söyleyecek kesinlikle bir sözüm yoktur, yorum yok’ olmuştur (Bakınız; Politics, Philosophy, Culture; Interviews and Other Writings, 1977-1984).


Etiketler: yaşam, cinsellik
İstihdam