08/12/2013 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

Bir trans olsaydım bu oyunu kaçırmazdım, çünkü bu kadar seneden sonra Türk tiyatrosunun ait olduğum kimliği hiç ucuza kaçmadan sahnede sergileyen böyle iyi bir oyun çıkarabilmesi ruhuma iyi gelirdi.

Bir trans olsaydım bu oyunu kaçırmazdım, çünkü bu kadar seneden sonra Türk tiyatrosunun ait olduğum kimliği hiç ucuza kaçmadan sahnede sergileyen böyle iyi bir oyun çıkarabilmesi ruhuma iyi gelirdi.
 
20 Kasım “Nefret Cinayeti Mağduru Trans Bireylerin Anma” günüydü.
 
“Nefret Cinayeti Mağduru Trans Bireylerin Anma Günü; sadece iki cinsiyet olmadığını hatırlamanın günüdür. Umarım herkes ömrünü gizlenmeden ve dürüstçe, hayattan zevk alarak sürdürebilir. Değişimin parçası ol; şimdi!”
Hong Kong’lu trans aktivist Connie Chan Man Wai
 
Oyunu seyretmeye Cem, Zeynep, ben ve Ufuk gidecektik. Beraber gidemedik, çünkü Zeynep’e bu günlerde Craft’ta katıldığı kursta hocası bir ödev vermiş; Cem ve Zeynep ödev icabı, başka bir oyunu seyretmeye gittiler. Ufuk’la ikimiz “Garaj”ı görmeye gittik. Ertesi gün buluştuğumuzda Cem, “Kürşad beni biliyorsun, homofobik bir insan değilim ama son zamanlarda seyrettiğim son beş oyunun da teması; eşcinsellik ve farklı cinsiyetten olan insanlar üzerine. Hayır, itirazım yok ama hiç olmazsa yarı yarıya olamaz mı?” diye serzenişte bulundu. Ben de “Evet öyle, yazarlar, yönetmenler ve oyuncular asırlardır yok saydıkları bir alanı keşfettiler, burada daha önce dokunulmamış işlenecek çok malzeme var” dedim.
 
Hakikaten de öyle. Bütün dünyada ama özellikle çok yazılı metin, sinema ve televizyon üreten Batı’da, son onbeş yirmi senede LGBT bireyleri sık sık boy gösteriyorlar. Avrupa’da ve ABD’de ana karakterlerinden en az birinin LGBT bireyi olmayan bir dizi, film, kitap yok gibi. Yılların ihmalini kapatma çabası içindeler herhalde...
 
Batı öyle de, bizde bu iş nasıl olacaktı? İki kişilik Garaj’da başrol karakteri trans bir kadın. Türk bir yazarın oyunu, yönetmeni ise trans olmayan başka bir kadın! Bu ne cesaret? Karikatürize etmeden, abartmadan, aşağılamadan nasıl bir oyun ortaya koyabilirlerdi? Neticede burası Türkiye! Bunları becerseler bile, bu sefer de travesti ve transseksüellerin sözcülüğüne soyunup “trans bir melek” mi yaratacaklardı? Bu onlara mı kalmıştı? Hele hele yazarı, kendisi trans olmayan bu Türkiyeli beyefendi ne üretmiş olabilirdi? İşte ufacık Craft Tiyatrosu’na girerken kafam bu sorularla, gönlüm bu korkularla doluydu...
 
Korkularımın hepsi boşunaymış. Kolektif bir çabanın sonucu olan tiyatro doğru yapıldığı zaman bütün önyargıları sıfırlayabilen bir büyü. Oyunun yazarı Kemal Hamamcıoğlu’nun oyuncusuna; "Birini sevdiğin zaman şehrin nüfusu 1’e iner”, dedirttiğini duyar duymaz anladım ki Türkiye’de bir ilke şahitlik ediyorum. Seyretmekte olduğum şey önyargısız, abartısız, karikatürize etmeyen son derecede iyi yazılmış, yönetilmiş ve oynanan, fevkalade de komik ama yer yer hüzünlü bir insanlık dramı.
 
Ne enteresandır ki, başrol oyuncularından Enis Arıkan’ı da ilk defa yıllar önce Dot’ta yine bir trans kadını oynarken seyretmiştim. Bu oyun, bir “Kürklü Merkür” değil. Genç kuşak Türk oyuncularından en parlaklarından birisi olduğuna inandığım Enis için; “yine bir trans oynuyor, bu çocuk kasttayp olmasın” diye endişelenmedim değil. Lakin Enis Arıkan öyle bir tipe hapsedilebilecek bir oyuncu değil. Lola’dan Orkide’ye, Enis öyle performanslarla gözlerimi parlattı ki bu kadar zor ve abartılmaya müsait rolü böyle bir derinlikle zaten bir tek Enis oynayabilirdi diye, Craft Tiyatrosu’ndan çıktım.
 
Bu parlak oyunculuk karşısında, acaba partneri Güven Murat Akpınar ezilir mi diye hiç telaşlanmayın. Güven, Kahraman rolünün gerektirdiği naif üniversite öğrencisi rolünü o kadar güzel oynuyor ki; bir ara 1.80 cm üzerindeki boyuna rağmen, sanki karşımda utangaç bir ortaokul öğrencisine dönüveren Kahraman, küçülüp cebime sığıverecek sandım.
 
Oyunda bilindik trans stereo tiplemesi ile seyirciden ucuz kahkaha alabilme çabası yok. Lakin ben, oyuncuların dikkatlerini dağıtırım korkusu ile kahkahalarımı ağzımı tuta tuta attım. Bir trans birey olsaydım bu oyunu kaçırmazdım, çünkü bu kadar seneden sonra Türk tiyatrosunun ait olduğum kimliği hiç ucuza kaçmadan sahnede sergileyen böyle iyi bir oyun çıkarabilmesi ruhuma iyi gelirdi. Oyuncuların hocası ve Garaj’ın yönetmeni İpek Bilgin fevkalade bir iş çıkarmış.
 
Seyrederken lütfen detaylara ve satır aralarına dikkat. Oyunun en başında telefondaki transın sesinden, dekora, oyuncuların vücut dillerinden, Gezi referansına kadar her şeyi ile kaçırılmaması gereken bir oyun. Hem Britney Spears’ın İstanbul’daki bir oyunla ne alakası var, merak etmiyor musunuz? Bu sene bir tane oyun görecekseniz, o da Garaj olmalı. Craft Tiyatrosu ufacık bir yer. Yer bulamayabilirsiniz. Cazibenizi kullanın, torpil bulun, rüşvet verin, ne gerekiyorsa yapın ama Garaj’ı kaçırmayın...
 
Yazan: Kemal Hamamcıoğlu
Yöneten: İpek Bilgin
Yönetmen Yardımcısı: Olgu Baran Kubilay
Dekor-Işık Tasarımı: Simone Mannino-Jesse Gagliardi
Ses Tasarım: Özgür Kuşakoğlu
Kostüm: Hakan Oktaş
Oynayanlar: Enis Arıkan-Güven Murat Akpınar
Teaser: Olgu Baran Kubilay
Proje Ekibi: Erdeniz Kurucan, İlker Özer, Okan Başar Bahar, Fulya Filazi
Biletler Biletix ve Craft Gişe’de.

Gişe Telefon: 02122492223-05452494967
http://www.biletix.com/etkinlik/PTJ54/TURKIYE/tr

Etiketler: kültür sanat
İstihdam