26/09/2012 | Yazar: Esmeray

Efendim, bu sefer kendi yaşadığım bir hikâyelerden değil de tanık olduğum hikâyelerden anlatmak niyetindeyim.

Efendim, bu sefer kendi yaşadığım bir hikâyelerden değil de tanık olduğum hikâyelerden anlatmak niyetindeyim.
  
Hikâyeden önce birkaç şey söylemek istiyorum. Hani biraz demokrat biraz entelektüel, ee biraz da duyarlı olan insanlar vardır. Bu tipler bir Kürt arkadaşı olunca hep şunu söylerler: “Ya ben Kürtleri aslında sevmiyorum ama sen farklısın!” Ya da bir transeksüel arkadaşı olur aynı şeyleri ona da söylerler. Ben bir Kürt ve transeksüel kadın olarak bunların hepsini yaşadım.
 
Aynen anlattığım gibi bir erkek arkadaşım vardı. Transfobik olduğunu kendi ağzıyla söylerdi bana. Neymiş “beni insani boyutta seviyormuş!” Bu arkadaşım mimar olduğu için sürekli inşaat sektöründe ve genellikle de yurtdışında çalışıyordu. Bir gün geldi bana dedi ki, “Esmeray ben Tayland’a gidiyorum ve bir sene buralarda olmayacağım!” Aradan bayağı zaman geçti, bir telefon geldi. Çığlık çığlığa, çok güzel bir kadına âşık olduğunu söyledi bana. Zaman ilerledikçe aşkları daha da büyümüş. Bir yıl doldu, geldi. Bir haftalığına geldiğini söyledi bana. On gün sonra tekrar geleceğini ve sevgilisini de yanında getirip önce benimle tanıştıracağını söyledi. Anam bacım on gün de geçti, bunlar geldiler mi! Çok tatlı minyon bir kadıncağız. Ee kırk yıllık Esmeray’dan kaçar mı hiç? Görür görmez hemen anladım kadın transeksüel. Tabii ki bu konuda bir şey söylemedim. Bir ay sonra çocuk beni aradı. Şokta olduğunu ve mutlaka beni görmek istediğini söyledi. Görüştüğümüzde, evlenmeye karar verdiklerini ve konuşmalarında ilk çocuğun kız olmasını istediğini dile getirmiş arkadaşım. Kadıncağız şaşırmış! “Tıp o kadar ilerlemedi!” demiş. Bu da ne demek istiyorsun deyince, transeksüel kadınlar ne zaman doğurmuş?” demiş. (Tayland belki de transeksüellerin en rahat ettiği yerlerden birisi, dolayısıyla gayet
 
normal Tayland’da transeksüel kadın olmak. Bundan dolayıdır ki çocuğa transeksüel olduğunu söyleme gereği duymuyor kadın.) “Bunu söyleyince,” dedi “ben şoka girdim, bıraktım geldim”. Çocuk bu olaydan sonra altı ay terapiye gitti.
 
Günlerden bir gün çocukla tekrar buluştuk. Çok mutlu olduğunu, çok düşündüğünü ve bu kadına âşık olduğunu, birlikte olduğu süre içerisinde hiçbir şekilde nefesinden, fiziğinden, teninden rahatsız olmadığını sadece ağzı ile transeksüel olduğunu söyleyince niye bu kadar rahatsız olduğunu günlerce sorguladığını, bunun bir problem olduğunu, çok büyük bir önyargı olduğunu fark ettiğini söyledi. “Ben gidiyorum, evleneceğiz, çünkü ben onu çok seviyorum!” dedi.
 
Bu olaydan da anlaşıldığı gibi biz daha doğar doğmaz bize öğretilen hatta genimize işlemiş kodlar ve değerlerle aslında biz kendimiz olamamışız. Ee kolay değil, bunlardan sıyrılmak! Diyorum ki acaba hepimiz böyle güzel aşklar yaşadığımızda mı anlayacağız? Oysaki aramıza konulan duvarları yıkmak o kadar kolay ki! Yeter ki önce kendimiz ne istiyoruz? Bunu durup düşünmemiz gerekiyor. Gerisi bu olayda olduğu gibi çorap söküğü gibi gelir. Dedim ya kolay değil ama bizim hikâyenin kahramanı bütün toplumun genel yargılarını değil de kendi hissine, kendi yargılarına kulak verdi. Darısı hepimizin başına!
 
Cadı artık Özgür Radyo’da!
Program sunucuları: Esmeray, Melek.
 
“Cadının Bohçası” Esmeray’ın (yani bendenizin J) aynı adlı oyunundan uyarlanmış bir radyo programı olarak kurgulandı. Esmeray’ın oyununda anlattığı gerçek hikâyelerinden çok daha fazlasının yer aldığı, trajikomik, güldürürken aynı zamanda karmakarışık duygularla dinlenecek, dinlerken hissedilen duygularımızla kendimizin ötekine bakışını sorgulayabileceğimiz bir program. Aynı zamanda Türkiye’de yaşayan ama kendini “öteki” hisseden, kimlikleri üzerinden kimliksizleştirilen insanların programı! Bu programda, LGBT bireyler, Kürtler, Ermeniler, Aleviler, engelliler, alkolikler, sokakta yaşayanlar, gerçek Müslümanlar, gayrımüslimler, ateistler, Çingeneler, kendini anlaşılamamış ve ifade edememiş tüm insanların programı. Kısaca “öteki”leri BİZ olduran bir program. Mikrofonun sahibinin tüm ötekiler olduğu, söylenmemişlerin, içimizde ukde kalanların, incinmişliklerimizin dile geleceği bir program. Güncel olaylardan beslenen, kişisel yaşantılarımızla içten bir paylaşımın da gerçekleşeceği samimi bir program! Tüm sıfatlarımızın çok gerisinde kalmış, yok olmuş “insan”ı gün yüzüne çıkarmak isteyen bir program!
 
1 Ekim pazartesi ve bundan böyle her pazartesi saat 20:00 ile 21:00 arası... 95.1 Özgür Radyo’da...
 

Etiketler:
nefret