25/03/2010 | Yazar: KAOS GL

Her türlü ayrımcılığa yataklık eden geniş memleketimizde ayrımcılık harını bu kez kadın bakanımız yükseltti.

Her türlü ayrımcılığa yataklık eden geniş memleketimizde ayrımcılık harını bu kez kadın bakanımız yükseltti.

Kadınların sokakta satırla ya da ana sınıfında öğrencilerin önünde doğranıp, çocuklar da terlilik nispetiyle cezaevine doldurulunca açılan ferahlıkta Kadın ve Çocuktan Sorumlu Bakanımızın 'eşcinsellik hastalıktır' önermesiyle ortada kalıverdi.

Ayrımcılıkların birbirini emzirdiği, nefret suçlarının caddelerde koşuşturduğu zamanlarda hasret kaldığımız (!) açıklama gelirken, biz de yine tıkanır gibi olduk...

Normallik ve anormallik, sağlıklılık ve hastalık gibi 'katı tiplemeciliğiyle' tanınan 'katıksız ahlakçılık' faaliyete geçmişti.

Tarihin 'maskeli erkek iktidarı' faşizmin de hastalıklı, tehlikeli ve kirli addettiği grupların başında kadınlar, eşcinseller, komünistler, işçiler, anarşistlerin geldiğini hemen hatırladık.

Ahlakçı teftişin tanzim ettiği listenin başında bu defa eşcinseller vardı.    

'Erkek kimlikli' eğitimimizin disiplinci ve cezalandırıcı pedagojisinin okları eşcinsel kimliği gösterdi.

Ekonomik eşitsizliğin yarattığı sosyal çöküntünün yükselttiği siyasal tepkileri kontrol edebilmek için 'ahlakçı' ve toplumsal bünyeyi tehdit eden 'sari hastalık' söylemleri çok elverişlidir.

Yani ırkçılık ve cinsiyetçiliğin kopmaz tinselliğinin neşet ettiği topraklarda, sosyo-ekonomik adaletsizlik, işsizlik, yoksulluğun eşitsizliğin ayyuka varması öyle tesadüfi değildi.     

Ayrıca ülkemizin 'erkeklik ideallerinden' sorumlu kadın bakanının ileri sürdüğü 'tez' tarihsel nitelikteydi.

Bu despot ve fazlasıyla 'kaslı tezin' önerisi 'tedaviydi!'     
  
Ve böylece biz de bu psikopatolojik tespitle bir anda dünyadaki yerimizi  bulduk. Sudan, Afganistan, Angola, Nijerya, İran, Zimbabwe, Etiyopya saflarına giriverdik.

Bu ülkelerin 'hastalıkla' mücadelede hastalığa yakalananları ölüme mahkum ettiklerini eklemeye gerek yok.

1970'li yıllardan beri bilimsel olarak 'cinsel yönelim' diye tanımlanan 'eşcinsellik' hastalık damgasından uzaklaştırılmıştır. Ve bütün demokratik ülkelerin hukuk sistemlerinde temel insan haklarına dahil olmuştur.

Üstelik homofobik ön yargılara ve şiddete  karşı geniş koruyuculuğu olan yasalarla 'güvence' altında...

Bizde ise cezaevlerinde yüzlerce çocuğun ortalama 14 yıl ceza istemiyle yargılanmasının yaratacağı 'sosyal hastalık' şimdiden hepimizin içini ürpertmesi gerekirken, Türkiye içindeki gizli homofobisiyle meşgul.   

Devlet ideolojisindeki yerleşik 'homofobi' kadar medyanın da diline doladığı 'ayrımcı-cinsiyetçi' yönelimin de terapi ihtiyacı çok acil!

Homofobi bağnazlarının öfkeleriyle daha erkeksi kimliğe geçişin mümkünü olmadığını anlaması ve nefret suçu çığırtkanlığından vazgeçmesi de... 

Unutmayalım ki 'toplumsal temizlik', 'parazit' ve 'mikrop' nitelemeleri faşist lisanın eskitilmeyen 'etiketlemeleridir.'


Etiketler: insan hakları
İstihdam