23/08/2009 | Yazar: Fatma Hacıoğlu

Zaman zaman belli kavramlar, kelimeler aklıma takılır ve sürekli onlar üzerine düşünürüm. Bir iki haftadır aklımda olan kavram ise; geleneksel türk ailesi.

Zaman zaman belli kavramlar, kelimeler aklıma takılır ve sürekli onlar üzerine düşünürüm. Bir iki haftadır aklımda olan kavram ise; geleneksel türk ailesi. Adı geçen kavram herhangi birinden, herhangi bir zamanda ve yerde kulağınıza çalınabileceğinden, benim beynimde şimşekler çaktıran en son hadisenin nerede olduğu üzerine çok fazla konuşmama gerek yok.

Bir toplantıda, gençleri kurtarırken bir yetişkin; ‘geleneksel türk aile yapısının korunması’ diyerek çok havalı bir cümle kurdu. Zaten epeydir görünüşte muhteşem olan ama içinde ne demek istediği belli olmayan bu tür kavramlara karşı alerjim var. Dayanamadım ve sordum, geleneksek türk aile yapısı derken ne demek istediğini yani söylemeye çalıştığının kadın ve erkeğin evliliği sonucu oluşan ve nihayet bir çocukla (veya daha fazla) taçlanan aile yapısı mı diye. Sorumu dinleyince, benim en başında ‘geleneksel türk aile yapısı’ kavramını kullanım rahatlığını ve sanki muhteşem bir yorum yapmışcasına gerilmesini nasıl garip karşılayıp, anlam veremediysem, o da benim ona bu soruyla geri dönmemle şaşırdı. Hemen toparlanıp, başka türlü bir aile yapısının olamayacağını söyledi, ardından da benim sormaya çalıştığım türden ailelerin ancak Avrupa’nın birkaç ülkesinde mümkün olduğunu söylemişti. Onun geleneksel aile kavramının karşısında sadece Avrupa’nın birkaç ülkesinde olan eşcinsel evlilikler vardı.
 
Kendimi de şaşırtacak derecede sakinliğimi korumaya çalışırken (kurumsal kimlik, ne yaparsın) sakince, söylemeye çalıştığım şeyin aslında ‘aile’ derken ne demek istediğimizi daha açık yazmamızın gerektiği, çünkü onun kafasında söylemeye çalıştığı aile kavramı ile benimkisi aynı şey olmadığıydı. O andan itibaren, kendi muhteşem yargısına karşı geldiğimi düşündüğünden beni dinlemedi, ben de devam etmenin bir yararı olmadığını anladığımdan sustum.
 
Böyle insanlara bayılıyorum, hiç sorgulamadan kalıp kelimeleri alıyorlar ve zerre düşünmeden sanki herkes aynı şeyi algılıyormuşçasına, algılamak zorundaymışçasına ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar. Öncelikle bahsettiği kavramdaki ‘türk’ yaftası başlı başına mantık dışı; bahsetmek istediği geleneksel ataerkil aile yapısı ki dünyanın çook ülkesinde yaygın olarak kendini sürdürüyor. Dahası gençlik için koruma kalkanı olarak gördükleri, onları ‘Avrupalı’ gençlerin aksine kötü alışkanlıklardan koruyan aile yapısı başlı başına bir yalan. Koca bir yalan.
 
Aile kavramıyla çok bir sorunum yok, benim derdim içinin nasıl doldurulduğu. Aile, insanın içinde yer almaktan hoşlandığı, ona gerekli sosyo-ekonomik destek veren, psikolojik olarak kendini iyi hissettiren bir yapıdır. Dolayısıyla birey ‘nikâh’ olsun olmasın, istediği kişi ya da kişilerle bir aile içerisinde olabilir. Benim iş arkadaşlarımla kurduğum aile, biyolojik ebeveynimle olduğum aile, kedimle olduğum aile gibi.
 
Ancak, kadın ve erkeğin evliliği ile kurulan geleneksel ataerkil aile tipiyle ilgili çook sorunum var. Heteroseksist oluşu, kadını kimliksizleştirmesi, sosyal olarak yeniden üretimin kadının omzuna yüklenmesi, kadının cinselliğinin bastırılması, şiddeti içermesi nedeniyle benim için hiç de güllük gülistanlık bir durum değil. Öyle bir mekanizma ki içinde olanlara sefa, dışındakilere cefa çektiren ve yargılayan. Örneğin, evli bir kadınsanız sosyal olarak size puan kazandıran, diğer yandan evli değilseniz sizi düşük kaliteli birey olarak gören, acıyan bir yapı.
 
İşte ben aile deyince bunu anlamak istemiyorum ama yukarıdaki gibi geleneksek türk ailesini öne sürenler işte tam da bunu söylemek istiyorlar.
Yoksa üç çocuk meselesinden sonra bu defa,‘istenmeyen’ cinayetlerin önlenmesinin sorumluluğu, kız çocuklarına göz kulak olma rolü de ailelere yüklenmezdi. Benim için daha da üzücü olan, devletin geleneksel ataerkil aile modelini koruma hevesine basının da ön ayak olması, böylece sivil toplumun sesini yeterince duyurmasına izin verilmemesi ve sanki herkes söylenenlere katılıyormuş imajı verilmesi. Yoksa metalci gençlerin yukarıdaki açıklamadan daha yoğun bir şekilde basında yer almasının nedeni ne olabilir? İkincisi ilkinden daha küçümsediğimden değil, sadece ikincisini eleştirmek daha kolay ve suya sabuna dokunmayan yaklaşım olduğundan basit buluyorum. Hâlbuki aile gibi kalıplaşmış kavramları tartışmaya başlayarak, devletin iç çamaşırımızın dışına çıkması yolunda önemli bir adım atabiliriz.
 
Bizi bir arada tutan şeyin geleneksel aile yapımızdan kaynaklandığını söyleyenler; ensest ile, şiddetin her türlü çeşidiyle nasıl baş ediyorlar? Bizim aile yapımız değil, görmemezlikten gelmemiz, en kötüsünün hep ‘kötü’ yani başka insanların başına geldiği yargımız değil mi? 


Etiketler: insan hakları, aile
İstihdam