22/08/2011 | Yazar: Umut Güner

Gümbet plajından gözüken değirmenli tepenin yanındaki tepenin arkasındaki tepenin arkasındaki tepenin ucundaki yarım adanın Bodrum’a bakan tarafında, düz kayalıkların üstünde…. Tabii yazması kolay, eğer bunu hayata geçirmeye çalıştığınızda iki bucuk saat kadar yürümeniz gerekiyor.

Parasızlıktan dolayı, “aile” tatili yapıyorum, babamın Datça’daki yazlığına gidiyorum. Kendime ait bir 45 metrekarenin içinde eğleniyorum. Odamın üçüncü katta olması nedeniyle evdekilerden kopuk zamanlarda dinlenebiliyorum.
 
Aile tatillerim için maksimum 5 gün zaman veriyorum, ancak bu sefer abimin ısrarıyla  tatili bir haftaya çıkardım. Aile tatili demişken benim için eğlenceli ya da eğlencesiz olan kısmı tatilime babamın dahil olduğu zamanlar, babamla bir haftalık tatili, “ilk gün, gözleri doluyor, mutlu olduğu elden geldiğince belli ediyor, kendine hakim olamayıp öpebiliyor, ikinci gün, kahvaltı hazırlıyor, gözleme yapıyor, akşam ne istersin diye soruyor, üçüncü gün mangal yapıyor. Dördüncü gün, kendi başına takılmaya başlıyor, beşinci gün eğer bırakıp giderseniz, hüzünlü gözlerle uğurluyor ama yok gitmeyip kalırsanız sinirlerinizi germeye başlıyor. Yedinci gün dayanamayıp bir gün erkenden kaçıyorsunuz! Baba -oğul senede birbirimize farklı tarihlerde en fazla on gün tahammmül edebiliyoruz” diye tariflemek mümkün.
 
Neyse, babamın yanından kaçıp, Diyarbakır’da entel görünen ama Batı’ya yaklaştıkça ne kadar gundi olduğunu anladığınız Solin Su ve partneri ile buluştum. Gümbeti bilenler bilir çok güzel plajlar var ve kazık fiyatlarına yakışmasa da iyi işletmeler var. Bu iki gundi beni iki saat beklettikten sonra “Gümbet Çay Bahçesindeyiz” biz demezler mi? Ay dedim, boş ver bunları, kendi başına takıl. Sonra yabancı bir ülkede ve kültürde olduklarını hatırlayıp kıyamadım… Sonra anladım, doğal olarak bir plaj ve işletmesine gitmeleri mümkün değil, onlar da kendi gundiliklerine uygun olarak avam bir çay bahçesine gideceklerdi. Neyse lubunyaların yanına  gittim, onları ordan aldım. Hemen ilk buldukları plaj bozuntusu yere oturdular. Gümbette güneş yağı sürüp, vucüdun emmesini beklemeden denize girenlerin tümünün vücut yağlarının kıyıya vurduğu bir yerde denize girdik. Gundiler bedava güneş yağ bulmanın hevesiyle yağlı tabakaya doğru yüzer gibi yaptılar. Neyse ben, atletik vucudümla onları geride bıraktım ve açık denizlere doğru yol aldım.
 
Sonrasında, gey plajına gitmeye karar verdik. Gümbet plajından gözüken değirmenli tepenin yanındaki tepenin arkasındaki tepenin arkasındaki tepenin ucundaki yarım adanın Bodrum’a bakan tarafında, düz kayalıkların üstünde…. Tabii yazması kolay, eğer bunu hayata geçirmeye çalıştığınızda iki bucuk saat kadar yürümeniz gerekiyor.
Ayak fetişleri için özel bakım yaptırdığım ayaklarım, indirimden aldığım yeni terliğim hepsi mahvoldu. Yürürken yanınıza Ali Erol’un Kaos GL kır etkinlikleri öncesinde “yanınıza almanız gerekenler” listesini eksiksiz alın.    
 
2,5 saat boyunca, eğer hayatınızda hiç psikoloğa gitmemişseniz bir iç sesinizle hesaplaşıyorsunuz. Sonrasında ne olduğunuzu, kim olduğunuzu sorgulamaya başlıyorsunuz, ben kimim neden buradayım.. O arada şansınız varsa eğer yolda kendiniz gibi abuk geylerle karşılabilir gey plajına gitmeden güllüme başlayabilirsiniz.
 
Biz de sonunda gey plajına vardık. Öncelikli olarak ortada bir plaj yok. Düz bir kaya var. kayanın önünde de derinleşen bir deniz. Plajda her hangi bir işletme yok, şezlong yok, şemşiye yok… Termosla bira, su ve cola satan iki tane manti var. Ancak cola, bira ve su fiyatlarına baktığınızda “TekYön” ile organik bir ilişkisi var bu deniz kıyısının diye düşünürsünüz. Su 4, cola 6, bira 8 lira… köfte beleş!
 
Gey plajında tek bir ecnebi lubunya var ama herkes bir havalarda bir havalarda görende gey plajına o 2,5 saatlik yolu yürüyerek gelmemiş özel yatlarıyla yanaşmışlar sanırsınız. “Küçük dağları ben yarattım” edalarıyla bakınıyorlar birbirlerine, ben hemen madiliğimi yaptım, “denyo lubunya, küçük dağları sen yarattın gibi bakıyorsun ya sen yaratsan yaratsan gümbet ile plaj arasında 3 sıra tepeciği yaratırsın sonra da böyle her gün bu yolda yürürsün” dedim. Neyse madiliğimi yapmış bir halde üstsüz ve altsız güneşlenen ecnebi taklidi yapan geylerin yanında yer aldım.
 
Sonrasında 2,5 saatlik yolu hatırlayarak boş gitmeyim diye ortalıkta gezindim, birine köfte-süpet alıkmaya başladım. Sonra baktım, basit lubunyalar gibi algılanmamak için köfte alıkırım ama koli vermem diyerek laçonun yanından ayrıldım.
Lubunyalarla biraz sosyalleşiyim dedim ama kumsaldaki mantiyi ben yedim madilik yaptılar, ay dedim uğraşamam ben kente geri döneceğim. Ay hani Amerika’ya giderken 11, dönerken 10 saat sürer ya ben de dönüş yolu kısalır diye umut ederek, gundi lubunları yanıma alarak yürümeye başladım.. Ay meğer giderken similya göreceğiz diye heyecana kapılıp 2,5 saat nasıl geçti fark etmeden yürümüşüz ama dönüşte yol iyiden iyiye uzadı bitmek bilmez bir hal aldı… Ha bu arada bizim gundi lubunyalardan biri yüzmeyi bilmiyordu, orda balık gibi yüzen geyleri görünce sevgilim benden utanmasın diye kendini denizin maviliklerine attı ve takdir ettim lubunyayı, Karadenizli mantisini sen Kürtsün diye kandırması yetmiyormuş gibi yüzmeyi de öğrendi. Bizim gundi tutturmaz mi, ben gidecem Belediye ile görüşecem, plajı şehrin merkezine taşısınlar nedir bu ayrımcılık vs. diye, diyorum cocuğum burası sizin ülkenize ya da özerk bölgenize benzemez elini kolunu sallayan gidip Belediye ile görüşemez, görüşse bile eşcinsellik konusunu dile getiremez. Neyse en sonunda bunları tanıdık gey esnaf lokantısı diye bir yerde yemek yemeğe ve aç karınlarını doyurmaya karar verdim. Ay lubunyalar benden beldeli çıktılar, yemeğimi ısmarladılar ve yazdığın yazıda bizden “ka” (kalitenin ka’sı) diye bahset dediler. Ben de ayıp olmasın diye yazıyım dedim.
Bodrum’a yolunuz düşerse gey plajına gitmek akıl harcı değil, en azından 5-6 kişi iseniz bodrum marinadan bir mini motor tutup gitmek ve sonrasında geri dönmek keyifli olabilir. Gey tatili aile tatilinden daha yorucu oluyor fiziken en azından mincom ağrıyor ama ruhen daha dingin oluyorsunuz…  
 

Etiketler: yaşam, gezi/mekan
nefret