14/06/2013 | Yazar: Rahmi Öğdül

Hayatın üzerine tüm gücüyle abanan, hayatı boğmaya çalışan yağmacı iktidarın elinde patladı hayat.

Hayatın üzerine tüm gücüyle abanan, hayatı boğmaya çalışan yağmacı iktidarın elinde patladı hayat. Ya da Deleuze’ün deyişiyle “iktidar hayatı hedef aldığında, hayat iktidara direniş olur.” Doğayı ve toplumu nesneleştiren, istediği gibi biçimlendirebileceği bir çamur kitlesi gibi gören, ağaçlara ve insanlara taşınabilir nesneler muamelesi yapan iktidar bir şeyi hesaplayamadı. İçini boşaltabileceği ve istediği gibi düzenleyebileceği boş çerçeveler olarak baktığı yerlerin bir ruhu olduğunu ve bastırılmaya, yok edilmeye çalışılan bu ruhun, bastırılan her şey gibi bir gün geri döneceğini unuttu: Genius loci. Roma mitolojisinde yerleri koruduğuna inanılan bu ruhun yok olmadığını gördük Taksim Gezi Parkı’nda. Taksim’in, Gezi Parkı’nın da ruhu var, direnişin, dayanışmanın ve isyanın ruhu; ve Despot iktidarı sarhoş eden hiyerarşik ruha hiç benzemiyor bu ruh; dikine değil, yatay olarak hareket ederek dalga dalga yayılıyor yüzeyde. Tuhaf bir şekilde, ağaçlardan insanlara bulaşarak, sessizleştirilmiş doğanın sesini ve isyanını yayıyor tüm topluma.

Tıpkı barındırdığı çok farklı canlının kontrpuanlarla birbirine eklenmesiyle oluşan senfonik yeryüzü gibi, toplumun çok farklı kesimleri de Gezi Parkı’nda yan yana gelerek iktidara rağmen senfonik, çok sesli bir mahalle kurdular. Ağaçları, çimenleri, hayvanları, börtü böceği ve insanlarıyla bir yer olan gezi parkını yer olmaktan çıkarıp avm denilen bir hız mekânına dönüştürecek iktidarın hamlesini boşa çıkardılar. Julio Cortazar’ın ‘Güney Otoyolu’ öyküsünde olduğu gibi, otoyol tıkanıyor ve mahalleye dönüşüveriyor birden. Tuhaf şeyler oluyor. Yerleri yok ederek her yeri ilişkisizliğin mekânlarına, avm’lere, otoyollara dönüştürmeye çalışan sarhoş iktidarın otomobili, Taksim Gezi Parkı’nda ortaya çıkan mahalleye tosladı, hem de fena tosladı. ‘Spirit’ Batı dillerinde hem ruh, hem de alkol anlamına geliyor, biliyorsunuz. Genius loci’nin, yani yerin koruyucu ruhunun müptelası olan direnişçiler sosyal ilişkileri çoğaltarak tam bir sosyal içiciye dönüşürken iktidar, despot ve hiyerarşik bir ruhla körkütük sarhoş halde olup biteni bir türlü anlamak istemiyor.

Bu mahalle, mahalle baskısının olduğu bildik mahallelere benzemiyor. Ayrışmanın değil, bütünleşmenin mahallesi. Gey’lerin, anarşistlerin, sosyalistlerin, anti-kapitalist müslümanların, komünistlerin, ulusalcıların, Kürtlerin, taraftarların, gençlerin, ihtiyarların ve işçilerin birbirlerine komşu oldukları ve el ele, omuz omuza kurdukları, müthiş bir dayanışma ve yardımlaşmanın sergilendiği bir mahalle. Tuhaf şeyler oluyor. Lewis Caroll’un ‘Aynanın İçinden’ kitabında kraliçe Alice’e, olmadık şeylere inanması için temrin öneriyordu: “Ben senin yaşındayken günde yarım saat temrin yapardım aksatmadan” der Kraliçe, “bazen, daha kahvaltıdan önce altı tane olmayacak şeye inandığım olurdu.” Dışarıdan hiçbir kuvvetin biçimlendirmediği, tamamen aşağıdan ve içeriden ve yüz yüze ilişkilerle yatay olarak örgütlenmiş, özgürlüğün, dayanışmanın mahallesi. Demek ki gençler çaktırmadan, olmadık şeylere inanmak için her gün temrin yapıyorlarmış meğer. Ve şimdi bu olmadık şeyi sürdürmek, özgürlüğü solumak için herkes Taksim’de, Gezi Parkı’nda olmak istiyor.

Hayata düşman olan iktidarın sarhoşluğundan farklı bir ‘spirit’üellik yaşanıyor Taksim’de, sosyalliği doya doya içenler arasında. Sosyal ilişkilerin müptelası olmuş direnişçiler, aralarında tuhaf sosyal ağlar oluşturarak, despot iktidarın kuvvetleri olmadan içkin bir düzenin nasıl yaratılacağını ve sürdürüleceğini gösterdiler bize. Artık iktidara rahat uyku yok. Bir define bulmuş gibi her yere saldıran, her yeri yağmalayan iktidarın düşlerine giriyordur yerin koruyucu ruhu. Anadolu’da yaygın bir inanış var. Bir defineci yeraltında bir gömü bulduğunda, o gömüyü koruduğuna inanılan cini görürmüş düşlerinde; kedi, keçi, yılan gibi bir hayvan formunda beliren bu cin uykularını kaçırırmış. İktidar artık Taksim’de ortaya çıkan çok başlı, çok gövdeli cini görüyordur rüyalarında. Ve bu cin, hayattan nefret eden iktidarın tüm kodlamalarından kaçarak, sıçraya sıçraya direniş ve özgürlük ruhunu yayıyor her yere.

Etiketler: yaşam
nefret