30/10/2009 | Yazar: Deniz Deniz

Sayın Kalyoncu biliyorum, eşcinsellere ve özellikle travestilere hakaret etme hakkını dahi kendinizde görecek kadar önyargılara sahipsiniz. İlahi Ayşem dert ettiğin şeye bak. Aman boş ver!!!

Sayın Kalyoncu biliyorum, eşcinsellere ve özellikle travestilere hakaret etme hakkını dahi kendinizde görecek kadar önyargılara sahipsiniz. İlahi Ayşem dert ettiğin şeye bak. Aman boş ver!!! GidenGidiyor be Ayşem!
 
Bu adeta bir kuraldır, azınlıksanız ve de haklı olduğunuz bir konuda mücadele veriyorsanız yeri gelir hakarete de maruz kalabilirsiniz. Çünkü bunun bir adım öncesinde yok sayılmışsınızdır, susturulmuşsunuzdur, alay konusu olmuşsunuzdur. Çünkü azınlıksınız siz. Kendi ülkemizde bizim, neredeyse tüm dünyada ise başka insanların bugün cinsiyet üzerinden maruz kaldığı ayrımcılık ve dışlanma da, bu kuralın dışında değildir ve ki, bu durum aslında tarih boyunca aynı şekilde süregelmiştir. İster etnik, ister dini veya ideolojik anlamda olsun, azınlıksanız sizi bekleyen kaçınılmaz da bu olacaktır. Size güç veren tek şey vardır: Haklı olmanız.
 
İşte son günlerde Türkiye'de girişte sözünü ettiğimiz kaçınılmaz son, medya üzerinden iki azınlık kesime yönelik iki saldırı şeklinde gerçekleşti. Ünlü bir yazar -ki zaman zaman benim de keyif alarak okuduğum bir yazardır, ama unutulmamalıdır ki kalbi kötü şairler de vardır- Kürt kökenli sanatçı Rojin üzerinden hem Kürtlere hem Rojin’e hem de onun şahsında aslında tüm kadınlara hakaret etmekte bir sakınca görmedi. Varoluş konusunda derin hezeyanlar ve korkular yaşadığı yazılarına apaçık yansıyan bu yazarın "politik mizah" arkasına saklamaya çalıştığı hakareti mahkemeye taşınırken, biz LGBTT bireyleri ilgilendiren ve ne yazık ki mahkemelere taşınması bir yana bir kaç kınama maili dışında herhangi bir tepkiyle de karşılaşmayan asıl hakaret olayına geçelim.
 
Dedik ya bu adeta bir kuraldır diye... Azınlıksanız ve dahası mücadele veren bir azınlıksanız yeri gelir hakarete maruz kalabilirsiniz. Türkiye'deki LGBTT dediğimiz kitle de azınlık olmanın doğal sonucu olarak yok sayılma, alay konusu olma ve hakarete maruz kalmanın hepsini yaşıyor. Çoğu zaman dolaylı olarak yapılan hakaretler, geçenlerde basın yoluyla bu kez doğrudan yapıldı. Tercüman Gazetesi'nden Ayşem Kalyoncu isimli köşe yazarı lafı evelemeden gevelemeden bütün travesti ve transseksüelleri kapkaççılarla bir tutma cesareti ve dahası hakkını bulabildi kendinde. Hüseyin Çapkın’ı övmek için kaleme aldığı yazısında, İzmir'i nasıl hırsız ve kapkaççılardan temizlediğini, tayini İstanbul'a çıkar çıkmaz İzmir'in tekrar eski haline geldiğini falan anlattı. Çapkınlı asayişin berkemal olduğunun ispatına adanmış yazısında Kalyoncu, travestilerin de tutup Çapkın hakkında suç duyurusunda bulunduğunu hatırlattıktan sonra şöyle diyordu: "Siz kimi kime şikayet ediyorsunuz?".
 
Doğal olarak kıyamet koptu, doğal olarak bir sürü tepki mesajı atıldı kendisine. Yalan değil, bir ara benim de elim klavyeye doğru gider gibi olmuştu... "Sayın Kalyoncu, bu ülkede asayiş denilince transların da akla gelmesine mi yansam yoksa sizin kör cahil nefretinize mi? Haklısınız bu ülkede hırsız travesti de olabilir. Ama unutmayın ki travesti veya transeksüel olmak bir suç veya suçlu kamuflajı değil. Bizzat bir cinsel kimlik. Çantanızı kapmaya çalışanlar yeri geliyor bir travestinin de çantasını kapmaya çalışabiliyor. Yani aslında TT’ler de asayişin berkemal olmasını ister. Çünkü siz kabul etmeseniz de onlar da erkeklerce sarılmış bu dünyada kendini yalnız ve çaresiz hissedebiliyor çoğu zaman..." diye yazasım geldi. Ama vazgeçtim. Çünkü ortada apaçık bir suç vardı ve bu öyle mesajla falan olacak şey değildi. Düşündüm, bu ülkede TT olmak suç değil. Bu ülkede TT’lerin dolaşması da suç değil. Ama bu ülkede belli bir kitleye yönelik hakarette bulunmak apaçık suç. Bunu basın yoluyla işlemek daha da suç. Bekledim ki bu ülkede gerçekten batı normlarında hukuku özümsemiş bir savcı bu köşe yazarı hakkında dava açsın.
 
Ben tüm bunları düşünürken, bizim Ayşem Kalyoncu gelen tepki mesajlarından oluşan ikinci bir yazı daha kaleme almasın mı? Tam bir cehalet vesikası daha. Yazı kendisine yollanan tepki mesajları ve cevaplarından oluşuyordu ki, ben mail atmaktan vazgeçtiğim için şükrettim. Şöyle ki, hepsi de "gey" arkadaşların attığı haklı ve de tutarlı kınama itirazlarına, "Eee canım siz de öyle etek giyip tuhaf makyajlar yapıp yollara çıkmayın" demiş. Tam bir ben ne söylüyom, sazım ne çalıyor olayı. Ya da dam üstünde saksağan vur beline kazmayı… Hep aynı tekrar "Benim birçok gey arkadaşım var. Hepsi de birbirinden iyi ve güzel insanlardır. Ama asla bir gün olsun onları tuhaf kıyafetler içinde sokaklarda görmedim. Siz bir kadının bile giymeye cesaret edemediği elbiseleri giyip çıkıyorsunuz". (Sizi gidi hadsiz örümcekler!! DD)
Mesela İsmail Alacaoğlu'na da aynı cevabı vermiş. Zavallı sanıyor ki, İsmail bir gey olarak geceleri etek giyip tuhaf makyajlar yapıyor ya da yapması lazım. Mesela bu kadının düşüncesine göre, Kürşad Kahramanoğlu geceleri frapan giysiler ve makyajlarla yollara çıkma potansiyeli olan bir gey ama yapmıyor, çünkü kendisi medeni bir gey. Kadının LGBTT gerçeğini geçtik eşcinsel ve transeksüel arasındaki o kalın çizgiden dahi haberi yok. Bildiği tek şey "biz bütün ibneleri" kendi yoz penceresinden çoktan kategorize etmek. Medeni gey arkadaşları ve geceleri acayip makyajlarla kendini yollara atan diğer geyler, ibneler, eşcinseller... O yüzden gelen kınama mesajlarına, "hadi ordan benim de bir sürü medeni gey arkadaşım var. Onlar hiç sizin gibi tuhaf makyaj ve frapan giysilerle caddelerde dolaşmıyor" şeklinde sinir mi sinir cevaplar yazmış. Boşuna dememişler "Allahlım cahil bir dostum olacağına bilgili bir düşmanım olsun" diye. Ya da zurnanın son deliği. Ya da aslında gel de çıldırma...
 
Bu ikinci yazısından sonra tepki göstermeyi bıraktım "Ayşem nasıl eğitilir" konusuna kafa yormaya başladım. Bence tez zamanda sevgili Ayşem'e bir şekilde LGBTT konusunda şöyle doğru düzgün bir ders verelim. Hatta onu eğitecek eğitmeni dahi sıkı bir sınavdan geçirelim. Çünkü ne olur ne olmaz, bakarsınız, mesela dersi Umut Güner veriyormuş. Ayşem hemen itiraz eder, "bir dakika bir kere sizin eşcinsel olduğunuza inanmıyorum. Siz hiç Cemil İpekçi’ye benzemiyorsunuz?" diyebilir. Hatta "Aaa bir dakka ama sizin makyajınız yok" diye de çıkışabilir. Ben tüm bu sorularla boğuşurken, "Ya kim bu Ayşem Kalyoncu" deyip şöyle kısaca araştırmaya koyuldum. Sağ olsun kendi adıyla bir site kurduğu için orda bolca malzeme buldum. Hüsamettin Cindoruk'un manevi kızı olan Kalyoncu politik hayatta da bayağı aktif. DTP (Dikkat bu DTP Ahmet Türk DTP’si değil Cindoruk'un DTP'si) ile başlayan politik serüveni kısa bir MHP döneminin ardından Cindoruk'un DP’nin başına geçmesiyle bu partinin GİK üyeliğiyle devam etmektedir. Yani kısacası kendisi iyi "medeni" bir İzmir kadını, hatta dahi Cumhuriyet Kadını. Bir de iş hayatına soyunmuş. GittiGidiyor.com’dan ilhamla GidenGidiyor.com isimli bir de sanal pazarlama şirketi kurmuş. Yani aynı zamanda bir iş kadını olan Kalyoncu'ya, gazetecilikte pek ulaşamadığı başarıyı bu alanda kazanmasını diliyor ve yazıyı kendisi gibi hakaret ederek değil ama mizahi bir bakışla noktalıyorum.
 
Sayın Kalyoncu biliyorum, eşcinsellere ve özellikle travestilere hakaret etme hakkını dahi kendinizde görecek kadar önyargılara sahipsiniz. Ve öyle görünüyor ki, bu önyargılarınızdan kurtulmanız "Deveye Hendek Atlatmak" kadar zor görülüyor. Bu kırılmaz önyargılarınızdan dolayı eminim içten içe bu tuhaf, acayip, abartılı giyimli, palyaço makyajlı travestilere giden erkeklere de hayret ediyorsunuz ama bir cevap bulamıyorsunuzdur. İlahi Ayşem dert ettiğin şeye bak. Aman boş ver!!! GidenGidiyor be Ayşem!
 
 


Etiketler: medya
İstihdam