03/06/2020 | Yazar: Demhat Aksoy

Kendini unutmak o topraklarda bize ilk öğretilen şeydir ve buraya gelince kendimi hatırladım. Ben diye bir şeyin o kadar kötü olmadığını anladığım anda; öğrendim, büyüdüm, geliştim.

Göç etme halleri Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Covid-19 salgını dolayısıyla karantina günlerinde Kaos GL dergisinin “Queer Göç 2” dosya konulu 171. sayısı yazıları KaosGL.org okurlarıyla buluşuyor.

İç Göç…

Benim göç hikayem kendi cinsiyet kimliğimi trans olarak tanımlamakla başladı. Sadece bir ülkeyi bir kenti değiştirmek değil, “ben dönmeyim” dediğim anda evdeki statüm değişti, ailedeki konumum değişti, annemdeki bana dair algı değişti.

Göç hikayesi bizim bedenimizle başlıyor ve bedenimizdeki değişimin kendisi, dönüşümümüz de bir göç hikayesi oluyor.

Adana’dan Ankara’ya göç etmek…

Bazı yerler göç etmeme sebep oldu. Adana’da uzun saçlarımla ve topuklu ayakkabılarımla neden yürüyemiyorum diye sitem ederek gittim buradan. Büyüdüğüm kentten kaçıyor olmaktı göç etmek. Abimle karşılaşma ihtimalimi azaltacaktı gitmek. Ankara’ya göç ettiğimde Kaos GL ve Pembe Hayat’ın olması beni rahatlattı. Hareketin ana damarları olan bir şehre göç etmiştim, göç hikayemin içinde doğru insanlarla temas ettim. Bu benim göç etmemi imkânlı hale getirdi, birçok yere göç etmemi sağladı.

Ankara içi göçler…

Ankara içinde ben 4 senede 7-8 defa ev değiştirdim. Ankara’da ev bulmak, evde kalmak zordu ve trans bir kadın olma hali kendiliğinden göçebe bir yaşamı getiriyor. Transların ev sahibi olma durumu da aslında bu göçebelikten kurtulma yollarından biri.

Bu göç esnasında diğer cis-heteroların erişebildiği imkânları biz kullanamıyoruz. Ankara’da üniversiteye başladım, Pembe Hayat’ın ve Kaos GL’nin zoruyla. İlçeye gidip geliyordum. Görünür bir trans olduğum için okula gidip gelmek zorlaşmaya başladı her geçen gün. Ankara’ya göç etme nedenimi elimden alan bir okul süreci yaşadım. Cis hetero bir erkekmiş gibi davranmak zorunda kalmayı istemedim. Beni kabul eden okula gitmek istiyorum, seni kabul etmedikleri yerde göç etmenin başka yollarını bulmak zorunda kalıyorsun.

İsveç’e göç…

İsveç’e göç etmek! Ankara’da ailemden gelen baskıların artması ve tehditlerden dolayı göç etmek zorunda kaldım dilini bile bilmediğim bir ülkeye. Birileri, kurumlar ya da bir şeyler sizi başka biriymiş gibi davranmaya zorladığında kaçmak istiyorsunuz… Kaçmak zorunda kalmanın kendisi göç etmek. Yaşamak için gitmek zorundayım. Türkiye içinde de Türkiye dışında da yaşamak için göç etmek zorunda kaldım.

İsveç, havasını Ankara’nın grisine benzettiğim için sevdiğim bir yer oldu. Yabancılık çekmedim, ilk geldiğimde bir başvuruda bulundum göç idaresinde. Bu göçün, benim bildiğim göç deneyimlerinden farklı olduğunu gördüm. Hikayemde artık devlet yetkileriyle oturup konuşmak gerekiyor; kimliğini, pasaportunu veriyorsun. Sonunda sana bir “kafa kâğıdı” veriyorlar.

Mülteci olarak göç etme halleri…

Beni belirli bir şehre gönderdiler, çünkü orada bir LGBTİ+ kampı vardı. Oranın benim için daha güvenli olduğunu söylediler; toplumdan izole olan bir alan. Orada bekleyiş sürecinde yarı kapalı bir hapis hayatı yaşıyorsun. İlk 3 ay boyunca kimseyle konuşamadım İngilizce bilmediğim için. İlk üç ay boyunca orada insanlara sadece merhaba diyebilmek bile benim burada geçirdiğim en ağır süreçti. Kültürünü bilmiyorum, dilini bilmiyorum ve yaşamaya çalışıyorum. Depresyona girdim, sonra kendi iç sesim bana: “İki yol var lubunya! Ya bu dili öğreneceksin ya da kendini öldüreceksin” dedi. İngilizce öğrenmeye başladım.

Burada mülteci hakları konusunda sorunlar, eksikler var. Mesela Türkiye’den göç etmiş lubunyalar ev bulmak konusunda sıkıntı yaşamıyorlar ama transların hormona erişimlerinde sorunlar var, kimlik kartlarında cinsiyetleri açıkça yazıyor, Afganistan’dan olan LGBTİ+’ları sınır dışı ediyorlar. Açlık grevi sonrasında taleplerimizi konuşmaya başladıklarını söylediler. Çözmek için adım atıyorlar, kimliklerdeki cinsiyet hanesini kaldıracaklar ve özel ihtiyacı olan LGBTİ+’ları ve trans geçiş sürecini destekleyeceklerini söylediler.

Sıfırdan başlamak…

Bu göç bana beni unutturdu. Benim gücümü, ruhumu ve mücadelemi unutturmuştu, tekrar kazanmaya başladım. Tekrardan gücümü keşfettim. Orada neysem burada da o olmaya devam ettim. Buradaki LGBTİ+ örgütleri ile iletişime geçtim. Stockholm’e taşındım. Bir arkadaşımla aynı evde yaşıyorduk. İşim veya param yoktu, dayanışmayı yeniden yakalamış oldum. Ankara’ya ilk geldiğim zamanlarda olduğu gibi sıfırdan başladım.

Göç ederken, özlemi bir duygu olarak daha fazla deneyimliyorsun. İlişkilerinden marketlere kadar birçok şeyi özlüyorsun. Pembe Hayat’a gitmeyeceğim bir gün olmaz diye düşünüyorken artık bunu yapamıyorum, arkadaşlarımla yemeğe gidemiyorum. Tek taraflı bir kırgınlık olmuyor ama gelen arkasında bıraktıklarını unutuyor, arkada kalan da gideni unutuyor.

Benim seçtiğim bir aile vardı. Buradaki insanlarla da daha temkinli başlıyor. Arkadaşlarımla olan iletişim tarzımı değiştirdim. Göç ettiğin yer sana kendi kültürünü öğretiyor. Senin kültürün göç ettiğin yerin kültüründen baskın bir kültür değilse göç ettiğin yerin kültürünü öğrenmeye başlıyorsun. Burada kendimle konuşmaya başladım, kendime zaman ayırmayı öğrendim. Müzik yapabilme şansım oldu, performanslar üretmeye başladım. Üretim yeteneğimi geliştirdim. İnsanın göç etmesi iyi gelebiliyor.

Göç aynı zamanda bir değişime açılma isteği, göçe ihtiyacın olduğunu fark etmen gerekiyor. Ben bu dili öğrenemem derken, öğreniyorum.

Aktivistlerin göç etmesi, Türkiye’deki LGBTİ+ hareket için belirli bir yerden sonra hareketin kaybı bence. Göç edenlerle, LGBTİ+ derneklerin dayanışma pratiğini geliştiremediğini, çünkü göç etme deneyimini bilmediğini düşünüyorum. Ben göç ettikten sonra örgütlü olduğum derneklerin benimle dayanışmasını ve ilişkisini devam ettirmesini beklerdim, ancak bunu göremedim. Gittiğimizle kaldık. Bu dayanışmanın yoksunluğunu yaşadım. Örneğin dosyamı hazırlama sürecinde destekleyici dokümanları isterken çekindiğimi, çekimser kaldığımı hissettim. Aktivistler, gittikten sonra pek kimsenin umurunda olmadığını düşünüyorum. Artık teknoloji gelişti ve iletişim, aktivizm araçları gelişti pekâlâ benim gibi göç edenlerle aktivizmi devam ettirecek araçları yaratabilirdik ve halen yaratabiliriz. Bizler kaosgl.org başta olmak üzere farklı araçları nasıl yaratabiliriz sorusunu kendimize sorabiliriz. Benim emek verdiğim insanların beni unutmamış olduğunu görmek istiyorum. İnsanların unuttuğunu düşünmek üzücü oluyor. Onlar benim seçtiğim ailem ve bu duygularım buradaki durumumu farklı bir şekilde zorlaştırıyor çünkü göç ederken geride bir sürü şeyi bırakıp geliyorsun zaten, yanında götürebileceklerim de aktivizm ve lubunya dayanışmasıydı.

Aslında hayatımın tamamı değişti. Kendini unutmak o topraklarda bize ilk öğretilen şeydir ve buraya gelince kendimi hatırladım. Ben diye bir şeyin o kadar kötü olmadığını anladığım anda; öğrendim, büyüdüm, geliştim. Büyüdükçe kendime yatırım yaptım, yapıyorum. Çünkü oralarda unuttuğumuz kendimiz, gün gelince hesap soracaktır. Bilirsin bizim oralarda dönmelere kapalıdır birçok alan, okul, akademi... Tekrar ediyorum, ben İngilizce öğrendim hâlâ inanmıyor olsam da... Aşkı yeniden öğrendim biliyor musunuz? Kimsenin ne olduğumu yargılamadan, karşılığında bir şey istemeden koşulsuzca sevilmeyi... Yani anlayacağın canım, parayla sevgi alma dönemi burada bitti. Bilirsiniz ailemiz bile para aldıkça susar.

Sanata adadım kendimi, müzik yapıyorum, yaşadığım her şeyi performanslara döküyorum. Sınırları yıkan bir performansım var mesela. YouTube kanalımdan izleyebilirsiniz. Anlatmayacağım:)

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: yaşam, mülteci
İstihdam