06/04/2009 | Yazar: Murad Esin

Bu hafta göçmen kuşlardan sözedeceğiz. Bir köye, kasabaya, bir ülkeye sığamayanlardan konuşacağız. Bahsimizin adı göçmen kuşlar olacak.

Bu hafta göçmen kuşlardan sözedeceğiz. Bir köye, kasabaya, bir ülkeye sığamayanlardan konuşacağız. Bahsimizin adı göçmen kuşlar olacak. Biz insanoğlullarının nasıl kuşlara özendiğinden sözedeceğiz ve doğdukları yerlerden kalkıp öteki diyarlara uçanlardan, yabancısı oldukları toprakları yurt edinenlerden söz edeceğiz. Biraz kendimiz olacağız, biraz umutlarımız, rüyalarımız ve sonra gerçek dünyanın ezici ağırlığında bir göçmen kuş olup kıtalar arası esen sert rüzgârlara inat, kıtaları bölen uçsuz okyanuslara inat uçmakta direnenlerden söz edeceğiz. Yani kendimizden yani bizden!

Göçedebilenler şanslı mıdır? Göçedemeyenler göçedenleri kıskanmakta haklı mıdırlar? Gidemeyenler gidenlere gıpta ile bakmalı mıdır? Gidenler! Terk edenler! Yurtlarından ayrılırken geride kalanlara hüzünle bakan yüzler, süzülen bakışlar ve ağlamaklar. Bir şiirde okumuştum; herkesle gülünebilindiğini fakat herkesle ağlanılmadığını. Göçtüğümüz yerde ya ağlanacak birini bulamazsak. Sarılacak birini, sevgiliyi, annemizi bulamayacağımız bir yere gittiğimizdeki halimizi düşünebiliyor muyuz? Ağlanacak birini bulamamak göçmenliği anlatıyor. Göçmen olmak!
 
Her memlekete gittiğimde, uçak merdivenlerinden her inişimde içimi kaplayan huzuru ve bekleme salonunda olan annemi görecek olmanın verdiği sevinci anlamak için göçmen olmak gerek! Göçmen kuşların uçaklara doluştuğu bir çağda kuşlara inat onlardan daha hızlı ülkelerden ülkelere uçmak geride kalanları düşünmeden, biraz kalpsiz olarak, biraz vurdumduymaz olarak, biraz bencil olarak uçmak! Gitmek, gönlümüzün götüreceği yere gitmek, ötelere, ötenin ötesine, daha ötelere gitmek! Arzın genişliğini bilmek ve her metresini keşfetmek için yapılan gitmeler! Gönüllü olanlar ve gönülsüz olanlar. Maceraperest yüreğimizin önderliğinde gitmeler! Kaçmalar! Sevgiliden, anneden, babadan, dostlarımızdan, arkadaşlarımızdan! İstanbul’da bir ötelin barında, gemilerden yayılan ışıkları bir yıldız seyreder gibi seyrederek ve bir daha ne zaman anne ile buluşulacağını tahmin edememenin verdiği sancıyla kadehten alınan yudumların hızında özlemi tatmak!
 
Memleketi özlemek! Ne garip değil mi? Doğdukları yerde ölenler anlayabilir mi bunu? Doğduğu yeri bir gün özleyebileceğini hiç bir zaman aklına getirmemiş olanların doğdukları yeri özlediklerinde nasıl bir halde olabileceklerini bilmek! Her dalganın sahilden aldığı kumlar gibi kendinden bir parçanın gittiğini bilenler, gittikleri yerde ikinci sınıfa düşenler, üçüncü sınıf olanlar, özlemle ulaşabilecekleri, hayallerini gerçekleştirebilecekleri yerlere gidenler ya da aşklarından kaçanlar... Her göçmen kuşun birer hikâyesi vardır. Kaçmak için bir neden elbette bulunur! Gitmek, kapıları arkadan kapatarak, yılların dostluklarını arkada bırakarak, sonsuzluğa gider gibi uçmak. Adını göçmen olarak kayıtlara geçirmek; muhacir, immigrant, auswanderer, migrant, emigrant olmak! Kayıtlara göçmen olarak geçilmeyenler göçmenliğin ne demek olduğunu hiç bir zaman bilemezler. Ya göçmen çocukları, göçmenliklerini en hızlı unutunlar! Ya onlar!
 
Bu çağda göçmek kolay olur, bir yere gitmek, vatansız olmak, birden fazla pasaport taşımak, kalbini parçalara ayırıp her bir parçasını bir ülkede bırakıp yeni maceralara açılan gemilerin yelkenleri gibi kendini rüzgârlara bırakmak! Gitmek belki de hiç geri dönmemecesine! Gurbette ölmek hep bir sıla özlemiyle. Ve garip bir kuş gibi ölmek kolay olur! 


Etiketler: insan hakları, mülteci
İstihdam