14/03/2009 | Yazar: Haktan Ural

Haktan Ural, Kaos GL yazarlarından Elif Gazioğlu'nun ele aldığı konuları tartışıyor. 

Haktan Ural, Kaos GL yazarlarından Elif Gazioğlu'nun ele aldığı konuları tartışıyor. 

Bu sitede yayınlanan Elif Gazioğlu’nun yazılarını okuduğumda, LGBT örgütlenmesi yürüten, özgür cinsellik tahayyülü için mücadele eden ve Türkiye’de bu konudaki tek basılı yayını çıkaran bir platformda özgürlük stratejilerine dair bazı açılımları tartışabilecek olmanın heyecanını duydum. Dolayısıyla, bir yazıyla postyapısal yaklaşımın kavramsallaştırdığı queer söylemin teorik tutarlılığını, feminist yorumları izleyerek tartışmak istedim. Gazioğlu’ndan farklı olarak, bu teorik çerçevenin Batılı konjonktürünü buraya taşımanın bazı sorunları olmasının ötesinde, kendi içinde bazı boşluklar barındırdığı ve ironik bir şekilde bir tür büyük anlatıya dönüşme riski taşıdığını düşünüyorum. Temel derdim de, mevcut tahakküm biçimleri altında kendi alt üst edici direniş alanlarımızın hangi bağlamlarda ters yüz edici olabileceği, hangi bağlamlarda mevcut hiyerarşileri yeniden üretebileceği olacak. Ancak öncelikle işe, postyapısal teorinin getirdiği açılımlarla başlamak istiyorum. 
 
Kutupsal ve birbirini dışlayarak kendini inşa eden arzular etrafında kurulan kadınlık ve erkeklik kimliklerini parçalamak, postyapısal teorinin feminist politikaya dair getirdiği en önemli açılımlardan bir tanesi. Bir bağlamda ortaklaşan queer teori ve feminist teori, toplumsal cinsiyeti kültürel kurulumun bir ürünü olarak algılayarak bu ikili pozisyonları aşmak konusunda paralellikler taşıyorlar. Ancak, feminist literatür içerisindeki bazı tartışmalar, queer teorinin bu çerçevede kavramsallaştırdığı gösterisel ya da nam-ı diğer performatif tekrarlara dair bazı çekinceler de taşımıyor değil.
 
Cinselliğin toplumsal cinsiyetten bağımsız düşünülemeyeceği üzerinden geliştirilen bu fikirler, queer edimlerin toplumsal cinsiyet ilişkilerindeki doğurganlık güdüsünü parçalamak isterken, diğer farklılıklar üzerinden kurulan ikili pozisyonları derinleştirdiği argümanıyla oldukça yararlı açılımlar içeriyor. Biraz daha açmak gerekirse, cinselliğe içkin iktidar ilişkileri bağlamında, performatif tekrarların toplumsal cinsiyet ilişkileri, etnik ve sınıfsal farklılıkları görmezden gelmesiyle, bu farklılıklar üzerinden ikili karşıtlıkları derinleştiren ve yeniden üreten tekrarlara dönüştürdüğü vurgulanıyor. Dolayısıyla, cinsellik ve toplumsal cinsiyet ilişkilerine dair söz söylerken, eyleyicinin esnek ve akışkan davranış biçimlerini, içinde oldukları mevcut yapısal sınırların dışına çıkabildiği ölçüde özgürleştiren eylemler olarak algılamamız gerekiyor. Bu bağlamı kaçırdığımız andan itibaren, tam da karşı çıktığımız bir büyük anlatıya dönüşme riskini taşıyoruz ve kurgusal bir hakikatin teorisini geliştirmiş oluyoruz.
 
Burada bahsi geçen yapısal sınırlılıkları kavramsallaştırmamız gerekirse, belki de işe cinselliğin toplumsal cinsiyet ve biyolojik cinsiyetle ilişkiselliğiyle başlamak yararlı olacaktır. Butler'ın biyolojik cinsiyeti yapısökümüne uğratarak insan cinselliğini düzenleyen kategorileri aşmak üzerine kurduğu teorisi, doğrudan ve dolaylı olarak kadın bedeninin biyolojik karakteristiklerini de dışarıda tutmuş oluyor. Her ne kadar Butler bunun kadınlık deneyimi üzerinden politik zemini ortadan kaldırmadığını söylese de, kadının biyolojik potansiyeli ve bedensel karakteristikleri üzerinden deneyimlediği tahakküm biçimlerinin siyasetini yapacak zeminimizi yitirmiş oluyoruz. Kadın bedeninin, doğurganlık, annelik, duygulanımsal emek, pasifize edilmiş kadın cinselliği ve benzeri toplumsal rollerinin biyolojik dayanakları olduğu ve patriyarkal denetimin araçları haline getirildiği gerçeğini kenara itmiş oluyoruz. Jackson'ın düşündürücü analizinde de belirttiği gibi, bu teorik çerçevenin heteroseksüel ilişkilerin gündelik yaşamında olup bittiğine dair deneyimlere postyapısal teoriler içerisinde yer bulmak mümkün görünmüyor. (Jackson, 2006, 39) Bu sebeple, Jackson toplumsal cinsiyetin cinsellikten mantıksal önceliği olduğu argümanını bu deneyimler üzerine inşa ediyor. (Jackson, 2006, 40)
 
Öte yandan, Maclaughlin'in eleştirileri queer kavram olarak oyunculuk (playfulness) üzerine yoğunlaşıyor. Cinselliği toplumsal cinsiyet ilişkilerinden azade düşünen bir teorik yaklaşımın, maddi ve tarihsel kökenlere inmekten uzak olmasının kaçınılmaz olduğunu belirten MacLaughlin, tam da kültürel olanla maddi olanın girift ilişkisine atfen, BDSM pratiklerdeki patriarkal, kapitalist ve faşist rejimleri anımsatan simgesel tekrarların toplumsallığını masaya yatırıyor. (Maclaughlin, 2006, 64) Cinsel edimleri politik ve ekonomik sistemlerden izole etmekten öte, cinsel pratiklerin iyi ve kötü biçimlerini formüle etmenin büyük bir ihtiyaç olduğunu vurguluyor. (Maclaughlin, 2006, 65) Klesse'nin Raymonds'a referans vererek belirttiği gibi, kolektif bilinci dönüştürecek olan cinsel edimlerin parçalı ve merkezsiz tekrarı fikri, 'Foucault'cu normatif kategorilerin tahakkümünü parçalıyor görünse de, feminist perspektiften bakınca inandırıcı durmuyor. Böyle bir argüman tek boyutlu bir iktidar kavramsallaştırmasına dayanıyor ve değişken ilişkileri anlamaktan bir hayli uzak duruyor. Bu iktidar analizine toplumsal cinsiyet ilişkilerini dâhil etmekteki başarısızlık iktidar ilişkilerini eksik anlamakla sonuçlanıyor. (Klesse, 2007, 16)
 
Queer teorinin en zayıf noktalarından bir tanesi, teorik çerçevede bütünselleştirilen maddi olanla kültürel olanın ilişkiselliği pratikte yalnızca dilsel alana indirgenmesi. (Richardson, 2006, 23) Klesse'nin İngiltere'de gerçekleştirdiği çalışması, bu yetersizliğin queer bağlamında alt üst edici olanın toplumsal farklılıkları nasıl derinleştirdiği üzerine oldukça çarpıcı sonuçlar içeriyor. Heteronormatif ilişkileri parçalayacak performatif tekrarların hangi bağlamlarda özgül, duygusal ve bağımsız saiklerle gerçekleştirildiğini sorguladığı çalışmasında, çok eşlilik deneyimlerinin evlilik kurumundaki erkek egemen iktidarın söylemsel parçalanışını tartışıyor. Yaptığı görüşmeler sonrasında, çok eşliliğin çiftler arasında bir müzakere süreciyle gerçek kılındığını aktaran Klesse, burada çiftlerin kişisel otonomisinin ve rızasının aslında bu birlikteliklere içkin olan iktidar ilişkileriyle doğrudan bağlantılı olduğunu söylüyor. Çiftlerin farklı toplumsal pozisyonları, taraflardan birinin diğerini zorlayıcılığına maddi ve kültürel zemin hazırlıyor. Burada bahsi geçen iktidar ilişkileri, ırk, etnisite, toplumsal cinsiyet, sınıf, yaş ve bedensel görünüm ekseninde farklılaşan bireyler arasında oluşuyor. (Klesse, 2007, 132) Dolayısıyla, bedensel kategorileri parçalayacak olan performansların aslında yalnızca belli imtiyazlara sahip kişiler için alt üst edici ve özgürleştirici olduğunu söyleyebiliriz.
 
Heteroseksüel matrisin kutupsal ilişkisinin dışında konumlanan pratiklerin, elbette hegemonik düzenin karşısında bir direniş alanı olarak kurulduğunu söylemek büyük önem taşıyor. Ancak, Gülnur Acar-Savran'ın dediği gibi mevcut toplumsal düzeni dönüştürecek olan performanslar toplumsal olarak marjinalize edilen ve dışlanan alana hapsedildikçe, bu gösterisel tekrarlar çeşitlilik vitrininin parçası haline indirgeniyorlar. Transeksüel beden kurulumunun, tek tek transeksüellerin toplumsal cinsiyet kimliklerini parçalamaktan ziyade gerçek cinsiyetlerine kavuşma motivasyonu olduğunu görebilirsek, mevcut kategorilerin fetişleştirildiğini ve hali hazırda süreklileştiğini de anlayabiliriz. (Acar-Savran, 2004) Transeksüellerle yapılan görüşmelerde, transeksüellerin kadınlık ve erkeklik algısına dair sorulara verdikleri cevaplar Türk modernleşmesindeki orta sınıf heteroseksüel aile temsilleriyle büyük paralellikler taşıyor. Namus kavramını kadın kimliğinin en önemli unsurlarından biri algıladığını belirten transeksüeller, erkek kontrolünü ve gücünü yüceltiyorlar. (Çakırlar, 2008)
 
Eşcinsel pratiklerde de radikal bir alt üst edişi bulmak, queer kavramların idealize ettiğinden oldukça farklılaşıyor. Eşcinsel edimlerin göstergeleri, egemen sosyal kodları parçalamaktan bir hayli uzak temsiller olarak okunabilir. Bu haliyle cinselliğin hala fallus merkezli gösteriler olmaktan uzaklaşamadığı ve eşcinsel erotizmin heteroseksüellikten bir kaçış olarak anlaşılamayacağının en güçlü kanıtı. Penisi boğazına kadar sokma, anal birleşme, aşırı erkeklik (hypermasculine) biçimlerinin fetişleştirilmesi ve benzeri edimler (Green, 2002) eşcinsel pratikleri toplumsal cinsiyet ilişkileri bağlamında tartışmak için bize yeterli zemin sağlıyor.
 
Bu minvalde, cinselliğin egemen kültürün bize dayattığı kadınlık ve erkeklik rollerinden daha fazlası olduğu ve kadın olmak ve erkek olmak üzerinden kurulan bedenlerimizin belli ideolojik kurgularla işlendiği şüphesiz çok önemli bir açılım. Ancak bu biyolojik özgüllüklerimizin bazı kaçınılmaz niteliklerini görmezden gelmemiz anlamına gelmemeli. Öte yandan, erkeklik ve kadınlık kimlikleri üzerinden kutupsallaştırılıyor oluşumuz, egemen ideolojinin doğurganlık güdüsüyle doğrudan ilişkili olsa da, doğurgan olmayan cinsel pratiklerin bu egemen söylemi mutlak olarak parçalayacağını söylemek bizim için yanıltıcı olacaktır. İlişkisel bir kavrayışla hangi pratiklerin toplumsal hiyerarşileri nasıl yeniden ürettiği işte bu yüzden çok önemli. Dolayısıyla özgür cinsellik tahayyülünün aşması gereken kutupsal pozisyonlar toplumsal cinsiyet, etnik ve sınıf farklılıklarını da içermeli.
 
Kaynaklar:
 
1) Acar-Savran, Gülnur (2004), Beden Emek Tarih:Diyalektik Bir Feminizm, Kanat, İstanbul
2) Butler, Judith (2008), Cinsiyet Belası Feminizm ve Kimliğin Altüst Edilmesi, Metis, İstanbul
3) Butler, Judith (2006) Taklit ve ‘Toplumsal Cinsiyet’e Karşı Durma, Agora, İstanbul
4) Çakırlar, Cüneyt (2008) Sürçen Söylemler: Lubunya ve Tekinsiz Normativite, Nil Mutluer (Ed), Cinsiyet Halleri: Türkiye’de Toplumsal Cinsiyetin Kesişim Sınırları, Varlık, İstanbul
5) Green, Adam Isaaiah (2002) Gay But Not Queer: Toward a Post-Queer Study of Sexuality, Theory and Society, 31, pp 521-545
6) Jackson, Stevi (2006) Heterosexuality, Sexuality and Gender: Re-Thinking the Intersections, Intersections Between Feminist and Queer Theory içinde, Ed. Diane Richardson, Janice McLaughlin and Mark E. Casey, Palgrave Macmillan, New York
7) Klesse, Christian (2007) The Spectre of Promiscuity: Gay Male and Bisexual Non-monogamies and Polyamories, Ashgate, Hampshire
8) Maclaughlin, Janice (2006) The Return of the Material: Cycles of Theoretical Fashion in Lesbian, Gay and Queer Studies, Intersections Between Feminist and Queer Theory içinde, Ed. Diane Richardson, Janice McLaughlin and Mark E. Casey, Palgrave Macmillan, New York
9) Richardson, Diane (2006), Bordering Theory, ’, Intersections Between Feminist and Queer Theory içinde, Ed. Diane Richardson, Janice McLaughlin and Mark E. Casey, Palgrave Macmillan, New York


Etiketler: kadın
nefret