26/09/2012 | Yazar: Hande Çayır

İçeride bir kahkaha var. Çok korkuyorum. Yeniden bile bile hayal kırıklığına uğramaktan çok…

İnsanların birbirine tanıştırıldığı ortamlarda, zamanında ÖSS’de Türkiye beşincisi olan bir kişi -kırk yaşında ve üç çocuk sahibiyken de- bu durum ile anılmaya devam ediyor.
 
Eğer X üniversitesinde ODTÜ’den birileri ders veriyorsa; “oradaki kalite arttı” düşüncesi yaşanıyor.
 
“Burssuz öğrenciler kaliteyi düşürdü” inancı dönüyor.
 
Bir başkası, “o pozisyon benim hakkım; nasıl başvurur aynı yere” haline takılıyor şu köşe yaz köşesi, bu köşe kış köşesi, ortada su şişesinde…
 
Bütün bunlar tekrar ederken bir kadın poposunu kemerle kızarttırıyor. İki gün oturma zorluğu çekiyor, anlaştığı parayı alamıyor ve bunun için üzülüyor.
 
Bu sırada, başka biri yüze boşalmayı “karşıdaki kişiyi aşağılama” olarak değil de “içinden çıkan sıcak şeylerin ne kadar da yakınlığı” gibi okuyor.
 
“Şiir olmadan sinema olmaz” cümlesi uçuyor bir yerden…
 
“Sana fener aldım, böylece evinde korkmazsın” haline çarpıyor.
 
İçimdeki sıkıntı topu hiçbir yere gitmiyor. Ruj gidiyor, eriyor, top hiçbir yere gitmiyor.
 
Amerikalı üç saatliğine dilenci olmayı deneyip insanları gözlemlemiş.
 
Uçan saç, parmağı ile susmamı işaret etti.
Ben burada daha fazla duramayacağım.
Saklandım.
Nasıl çıkacağımı bilmiyorum…
Anlatmaktan yoruldum.
Hâlâ çırpınmak demek anlatmak…
Bir vazgeçebilseydim…
 
Masada durmuş kalabalık bir restoranda. Ayakta.
 
D…, M…’yi taklit ediyor.
 
İçeride bir kahkaha var. Çok korkuyorum. Yeniden bile bile hayal kırıklığına uğramaktan çok…
 
Zaten anlamalıydım. Bir yokluk hissediyorsan, bil ki o, bir başkasına gidiyor.

Etiketler:
İstihdam