24/10/2016 | Yazar: Emirhan Deniz Çelebi

Gözünün gördüğüne yüz çevirene, potansiyelini kullanmadığı halde ‘aktivist’ olanların gözü yesin artık, bırakın birbirinize ‘bok’ atmayı, birleştirin güçleri, ayrışmayın.

Türkiye'deki hak temelli mücadele veren derneklerle çalışan ILGA Europe'un Güney Kıbrıs'ta 20. yaşını kutladığı konferansın sonuna gelmiş bulunuyoruz. Diğer ülkelerin güvenlik meselelerini aşıp; artık daha çok politika geliştirmeye yöneldiklerini, fikir alışverişinde bulunduklarını gördükçe içten içe ülkemize sövmedim değil. Durumu görece, Türkiye'den daha kötü olan Rusya ve diğer birkaç ülkeyi de saymazsak, bana “Yapacak daha çok iş var” dedirten bir konferans idi. (Yapılan tüm güzelliklerin yanı sıra aşınacak çok yolumuz var ve ki o Türkiye'deki güzel insanlar iyi ki varlar, var olsunlar!)

Bolonya’da gördüğüm yüzleri, bir kez daha burada görmek çok iyi geldi. Türkiye'deki t* politikalarının geliştirilmesi ve raporlama üzerine sevgili Richard ile yarım saatlik gerçekleştirdiğimiz konsültasyon görüşmesi akabinde adeta “T-çakra”m açıldı. Döndüğümde Türkiye'deki aktivistlere de aktarım yapacağım heyecanını taşırken; bir gerçekle daha yüzleştim: Kaç tane AB savunuculuğu yapan aktivist kaldı ki? İşte tam bu noktada ülkedeki derneklerin hummalı çalışmalarını bir kez daha kıymetli buldum. Bireysel aktivistler ise malesef iki elin parmaklarını geç(e)miyor. Elbette herkes AB savunuculuğu yapmak zorunda değil, fakat özellikle nefret cinayetlerinin had safhada olduğu, barınma-eğitim-sağlık hakkı ellerinden alınan, huzur operasyonları adı altında evleri mühürlenen/olmasa bile bunun korkusu ile psikolojik şiddete maruz kalan insanlar var iken “yastığa kafayı koyma”yı nasıl yapabilirler ya diye de düşündüm. Ya da çok hassas düşünüyorum. Ya da bilmiyorum... Bilmek istemiyorum.

Sevgili lubunyalar & aktivistler;

Burada, gözümün gördüğünce, nefesimin yettiğince yukarıda yazılan her şeyi anlattım. Özellikle Acil Dayanışma’da paylaştığınız sistematik şiddeti, operasyonları ve OHAL sebebi ile yaşanan kimlik/polis korkularımızı aktardım. Bununla alakalı da TGEU'ya belli periyotlarda gözümün gördüğü her ayrımcılığı bizatihi aktaracağımı söyledim.

Türkiye'de tüm bunlar yaşanırken, her aktivistin özeleştiri vermesi gerekiyor, kendine. Evvela kendine. Gözünün gördüğüne yüz çevirene, potansiyelini kullanmadığı halde “aktivist” olanların gözü yesin artık, bırakın birbirinize “bok” atmayı, birleştirin güçleri, ayrışmayın. Zaman çok geç olmadan.

Gözünüzün gördüğünü, “gözünüz yesin” artık. Daha neyi bekliyorsunuz?

Ve unutmadan; sorunuz kendinize: Bugün cemaat-i lubun için ne yaptım?

Not: Sevgili Julia Ehrt ile konuşmaya fırsat bulamasak da konferansta her gördüğümde elini minnoş küçük bir çocuk tutuyordu, kim olduğunu bilmiyorum ama her gördüğümde aklıma; acaba biz ne zaman evlat edinmeyi “beyan” esaslı yapabileceğiz sorusu geldi ve sonra döndüm dedim ki; yürü yüreğim gidelim buralardan.

Ya da belki bir gün bizim de "dönüşümüz" muhteşem olur. Kim bilir...


Etiketler:
İstihdam