17/03/2016 | Yazar: İlayda Karagül

Bizim savaşımız değil bu. Ama akan bizim kanımız. Acıyan bizim canımız. Can bir, yara bir, acı bir, zulüm bir…

Şırnak İdilli bir arkadaş, diğeri Mardinli… Ben Karadeniz’in bir kıyısı Samsun’dan, yanımdaki arkadaşım memleketin başkenti Ankara’dan. Oturmuşuz dördümüz. Erbaneleri ellerinde, “Hoy Memo” çalıp söylüyoruz, ardından Drama Köprüsü, Zilan sonra…

Sohbet muhabbet, anlamadığımız Kürtçe sevmeler, öpüşler, kokuşlar… Çay kaçak memleketlerinden, biz memleketin dört bir yanından, erbaneler yürekten…

...

 

+Özür dilerim ne demek Kürtçede?

-Bizde özür dilerim yoktur. Öyle bir cümle yok cane.

+Nasıl yani, dilinizde özür dilemek yok mu?

-Ma valla yok… Biz özür dileyecek şeyler yapmayız, ondan özrümüz yoktur.

Gülmeler, kahkahalar sonra…

“Kimseyi üzmedikleri için, dilinde özür olmayan bir halka yapılan bu zulüm revadır?” Sessizlik…

Bir ninni açıyor sonra telefonundan İdilli olan arkadaş. Gözlerine bir baksanız, bütün direnişin özeti gibi. Yüzünde en çok dikkat çeken yer, gözleri. Türkçeye çeviriyor bizim için ninniyi… Kumru diye bir kadından bahsediyor ninni. Küçük yaşta evlendirilen. Nasıl karşı çıktığından, boyun eğmediğinden…

+Yav bir halkın ninnilerinde bile acı, feryat olur mu?

-E ninniler böyledir cane, türkülere benzer.

+E bizim ninniler böyle değil ki, bizde danalar bostanlara girer, bostancılar danaları kovar… Ne çocuk gelinler var, ne boyun eğmeyişler.

Yine kahkahalar, gülüşmeler…

Şimdi Tara Jaw dinliyorum bunları yazarken. Daha birçok şey var anlatacak. Şırnak’tan gösterdiği fotoğraflara bakarken, “Tanıdık mı buralar” diye sorduğumda, tek tek fotoğrafları açıp anlatışı geliyor aklıma… Boğazım düğüm düğüm. Uzun uzun bakışım geliyor ellerine, erbaneye vururken. “Sen öyle bakarken çalamıyorum yav” deyişi, o mahcubiyeti… Benim ondan her yutkunuşumda içten içe özür dileyişimi… Dilinde özür olmayan bir halkı bunca kanatan zalimlik için utanışımı…

Bahoz filmi vardır, diyorum. Orada bir sahne vardır hani… Adam bağlama çalar, Kürtçe şarkıya geçerler… ”Baran bari gule gule” kapı çalar. O esnada biz de “Hoy Memo” söylüyoruz. Kapı çalıyor ben devamını anlatamadan. İçeri giriyor o “kimse yok” diyor. Biz göz göze geliyoruz Ankaralı arkadaş ile… Gülüyoruz, kahkahalar… ”Ne oldu” diye soruyor. Filmi anlatmaya devam ediyorum, filmde de böyle oluyordu diyorum. Kapı çalıyor, kadın diyor “kimse yok.” Hikâyelerin nasıl birbiriyle iç içe geçtiğini anlıyorum bir kez daha. 

Ankara’daki patlamaya alkış tutanlar değiliz biz. Cizre’de, Sur’da, İdil’de, Nusaybin’de ölenlere sevinenler değiliz. Biz pisi pisine ölümlerin içinde, bu yangın yerinde, Jinen Azad’dan Drama Köprüsü’ne, biz bu yangın yerinde inadına insan kalanlardanız. O, ben, sen, biz.

Bizim savaşımız değil bu. Ama akan bizim kanımız. Acıyan bizim canımız. Can bir, yara bir, acı bir, zulüm bir…

Not: Gudileke, Kürdistan'da kadınların saçına taktığı boncuğa verilen isimdir.


Etiketler:
İstihdam