09/10/2017 | Yazar: Behiye Erinç Taş

’’Bana imparatorum deme, ben bir kadınım, bir imparatoriçeyim!’’

’’Bana imparatorum deme, ben bir kadınım, bir imparatoriçeyim!’’

Melaba sevgili okur, öhö ööö hapşu! Malum okullar açıldı. İlim irfan öğrencem diye Ankara’nın teee Beytepelerine git gel, üşütmüşüm, ondan biraz geç kaldım yazıyı bitirmeye (Aslı Alpar balım kusuruma bakma n’olur, dediğim zamanda bitiremedim). Yazık kıııı bana, sıcak şarap zamanı gelmedi mi? Hadii ama yaa sayın Ankara kafeleri size sesleniyorum, o otantik sobalarınızı ve kaloriferlerinizi artık açın, ziraaa popişlerimiz donuyor. Sosyal sorumluluğumu da yerine getirdim, evet her neyse, düşündüm taşındım, ilk yazımda bile uzun uzun anlatmaya kalkıp bir destanı, Gılgamış Destanı’nı anlatmayı bile bitiremedim (sanki yüksek lisans tezi yazıyor götüm). Nerde kaldı  binlerce yıllık sanat tarihinde ilgimi çeken şeyleri anlatmaya derinlemesine kronolojik sırayla sürdürmek istemediğime karar verdim. İlk yazının keşfiyle Sümer Mitolojisinden başladım, biraz daha Sümer’den devam edeceğim Gullüm Sanat Tarihi’ne’, fakat hep Sümer hep Sümer sizi de sıkar. Bu yüzden ara sıra kronoloji dışı “ekstra’’ yazılar yazacağım. Yani zap Rönesans İtalya’sında bir lubunya ressamı ele alacağım, zap Hint Mitolojisinde kadınları yazacağım falan bu ekstra yazılarda. Magazin programlarının ekstraları falan oluyor ya, bendeki de o hesap.

Magazin programları demişken, evet bence tarih bilimi ve/veya sanat tarihi bilimi eski dönemin magazin programları, size de bazen öyle gelmez mi? Ya peki o dönem ele alınmış “tarihi eser’’ dediğimiz yazıtlar, belgeleri kimler yazıyor, dünya görüşleri neydi, nasıldı, yaşadıkları dönemde nasıl algılanıyordu bu yapılanlar? Bu anlamda da “nasıl”, “neden” gibi soruların cevapları her zaman bence çok kişisel.

Ay her neysem, şuna da kısa değinip lubunya imparator Elagabalus’a geçcem. Sanat tarihi bizim bildiğimiz anlamda ilk nasıl çıkmış biliyor musun lubunya? Kör olmaya şu şaşalı 16. Yüzyıl Rönesans İtalya’sında Giorgio Vasari diye resimleriyle pek ses getiremeyen paçoz  bir ressam (kızz baktım resimleri iyi de yaşadığı dönem yanlış bence, o kadar dâhinin arasında) ve gıybetçi. Ay bunda Rönesans İtalya’sında ne kadar entel kuntel star kim varsa, Vasari onun etrafında (ablan star bebeğim Raffaello, Leonardo ve Michelangelo ve daha birçok sanatçının hayatı) onların yaşantılarından dedikodular, bilgiler topluyormuş, kör olmaya gıybetçi (görüldüğü üzere bu starların hepsi herif, bu konuya bilahare değineceğim) Böyle bir kitap yazıyor, alın size sanat tarihi başlıyor. Resmen Vasari’nin “Sanatçıların Hayat Hikâyeleri” gıybet kitabı, hala da bize okutuluyor (bu kadar gıybete, Allah bizi çarpmazsa iyi). Her neyse hadi geçelim Elagabus’un hikâyesine…

İmparator(içenin) herkese coming out yapan Elagabalus gibi olanı makbuldür

’’Bana imparatorum deme, ben bir kadınım, bir imparatoriçeyim!’’

Binlerce yıldır farklı kültürlerde, farklı ülkelerde imparatorların içoğlanlarıyla, erkek köleleriyle ilişkileri üzerine ve kaldı ki cinsel kimlikleri üzerine (bazıları transgenderlar mıydı, trans kadın mıydılar) doğru düzgün pek bilgi yok. Evet istediklerini yapıyorlardır, öpüşüp (bazı kayıtlara göre o dönemlerde dudaktan öpüşmek bile yokmuş, dudaktan öpüşmek sanıyorum 18 veya 19. Yüzyılda çıkmış), koklaşıyorlardır, fakat gözde erkek kölelerin adları neydi? Neler yaparlardı? İmparatorun oğlan sevdiği muamma mı, gerçek mi? (İnsan biraz daha  fazla bilgi bırakır, gelecek nesil lubunyalara, gözünüze, dizinize dursun yediğiniz oğlanlar, her neyse gözüm yok, ben Lesbos adasındanım ki devlet sırrı diye imparatorların özel hayat bilgileri de elbette yok ediliyor, saklanıyor) Ahhh Elagabalus ,öyle mi? Öyle bir coming out (açılma) yapmış ki Elagabalus, dört senellik imparatorluğu üzerine birçok şey yazılmış, çizilmiş. Bu yazılar standart sıkıcı imparatorlar gibi ne fetihlerini, ne de siyasi ilişkileri üzerine pek değinmiyor elbette, aksine çok kişisel özelliklerini deyim yerindeyse olduğu gibi olan, rol yapmayan bir imparator nasıl olur, onu ele alıyorlardı.

Elagabalaus, Severus ailesinden (İ.S. 204-İ.S. 222 yılları arası)  on dört yaşında tahta çıktı, onsekizinde cesedi parçalara ayrılarak öldürüldü (offf offf ne istediniz imparatoriçemden).

Tahta çıkmadan önceki süreci sıkıcı, pofff! Ben size aksiyonu, entrikası bol tahta çıkışından sonra süregelen zamanı anlatacağım. Elagabalus tahta çıkarken Suriyeli rahiplerin kıyafetleri ile dolaşıyor, dinin seremonilerini çok abartılı kutluyor. Orijinal imparatorumuz Elagabalus’un, inancı da, taptığı tanrı da farklı elbet (eee heralde). Taptığı tanrısı “Elagabal’’  Elagabal inancı, aslında Arap ülkelerinde, daha çok Suriye’de yaygın, Arap kökenli tanrılar panteonunun en büyük tanrısı olarak bilinir. İsmi semitik olarak El-Gabal’den gelir. “Gabal’’ Akkad Lehçesine göre bozucu, yok edici, ateşi temsil etmektedir. Baal kültü (Yine İ.S. 1.y.y.’da Komagene gibi Suriye Eyaleti sınırlarında tapılan bir tanrı), Bel (Palmyra kenti panteonunda baş tanrı ve gök tanrısı) inançlarından geldiği düşünülüyor. Elagabal inancının ritüeller arasında; hadım edilme, kutsal fahişelik (aha burada da karşımıza çıktı) sünnet, çocuk/insan kurban etme, edilme olarak sıralanmıştır. Bu ritüellerin tarihi süreçlerine daha sonraki yazılarda değineceğim. Şimdi sadece hadım edilme ritüeline biraz bakalım; sevgili lubunya okur. O dönem hani derler ya, steril ortam yok, aletler pek iyi değil, mikrop kapıp çoğu ölüyordu, yani bir sonraki ritüel “kurban edilme’’ çoğu zaman bu şekilde oluyordu. (ay töbe töbe, deli bunlar). Bu gelenek olasılıkla Sümerlerden geliyor. Babil Tanrıçası İştar (aşkım İştar işte ), Frigya Tanrıçası Kybele, Suriyeli Ana Tanrıça Atargatis kültlerinde olan bir gelenek, hadım olma törenleriyle, yere düşen kanlar ve spermler toprağın yenilenmesi, ürün vermesi için gerekliydi. (Sümerliler 21. Y.y. kapitalist dünyanın çoğu yerinde, gereksiz ürün fazlalığını görselerdi, herhalde tüm dünyada pipisi olan bir tane erkek kalmamıştır diye düşünürlerdi) Fekat Elagabalus, Romalı ya, (ay bu Romalılara hiçbir şekilde yaranılmıyor, bi yerleri kalkmış, diğer inançlara da saygıları yok) hadım olan rahipleri (rahip derken illa din görevlisi olmasına gerek yok, her tür inanan insana denebiliyor)  “yarım’’, ’’bozuk’’ olarak tanımlıyorlardı. Söz konusu rahiplerin, kadın kıyafetleri, ağır makyajları (gel bize haftada bir ağdaya, makyaja ablam) ve efemine davranışları, erkek egemen Roma toplumunu şok ettiği vurgulanır. Yani şu muhabbet pek bir şey ifade etmiyor kısaca; “Roma’da çok yaygınmış eşcinsellik’’. Evet yaygın olabilir, ama görüldüğü üzere kadın düşmanlığı ve erkek ve başta pipicikler çok değerli elbette.

Elagabalus bu ritüelleri elbette büyük bir tutkuyla yerine getiriyordu. Fekat hadım olup olmadığı tam bilinmiyor. Ayrıca imparatoriçemiz çok güzel dans edermiş, tanrı Elegabal için tapınakların sunağında nerdeyse her gün giyermiş allı pullu giysilerini, aylaynırını, rujunu sürer, çalgılarla, zılgıtlarla kendinden geçe geçe dans edermiş. Tabi tüm senato ve tabi ki yakışıklı atlı askerler karşısında, her şey din için. Elagabalus tahta çıkar çıkmaz senato uygulamalarında yenilikler yapıyor. Nerdeyse her senato toplantısına annesini çağırıyor, annesi Soaemias‘ın başkanlık ettiği bir Kadın Senatosunun kurulmasını sağlıyor. Saray içinde dansçı, kuaför, aktör gibi farklı sınıftan kişileri önemli konumlara getirttiği (ee heralde saç, makyaj çok önemli saçı bozulmuş biri imparator olabilir mi? Ne sandınız, hayret bir şey!) hatta seks işçileriyle lejyon kurduğu söyleniyor. Onun devri, kölelerin de azat edilmiş olanların da ayrıcalıklar kazanmış oldukları bir dönemdi. Ay tam bir devrimci imparatoriçem, sevgiler, kalp, kalp, öpücük.

Ay ne efsaneler, ne gıybetler Elagabalus hakkında; şehrin içine deniz suyu ve balıkların olduğu bir havuz yaptırması ve yazlık saraya kardan bir dağ yaptırması, buraya durmadan kar taşıtması, Onun hakkında birçok iftira ve uydurma hikâye ortalıkta dolaşmış ve tuhaflıkları belki de fazla abartılmış. Bunlar arasında en meşhuru olan ve onu ölümsüzleştiren 19. Yüzyıl resmi: Heliogabalus'un güllerinde, misafirlerini akşam yemeğinde öldürmek için tavandan düşen çok miktarda güzel kokulu gül yapraklarıyla boğmuştur. Söylendiğine göre Elagabalus bazen Pirinç boğa (bir işkence aleti) içerisine bir köle yerleştirirdi böylece yemekteki misafirler onun ölüm çığlıklarıyla eğlendirilirdi. (olayss)

Elagabalus, imparator(içe) olduktan sonraki dönemde üç kere evlendi. İlk eşi anneannesi tarafından ayarlanmış, soylu aileye mensup olan, İ.S. 219 yılında evlendiği Cornelia Paula, sikkelerin üzerinde Iulia unvanını da kullanmıştır. 220 yıllında boşandılar.

İkinci evliliği çok tepki çeken Vesta rahibesi Aquilia Severa ile evliliği (semitik dinlerde rahibe ve imparator(içe) evliliği görülür, fakat Roma için bir sapkınlıktır).  Vesta Rahibelerinin kutsal bekâreti hoppa! Yani görüldüğü üzere doğu inanç ritüellerinde fahişelik hala yaygın ama batıya doğru gittikçe pofff… “Kutsal bekâret’’ saçmalıkları, kadını kontrol etmeler artıyor. Yani uçlarda yaşıyoruz. İkinci evliliği yine 220-221 dolaylarında bitiyor.

Üçüncü evliliği Annia Faustina ile yapıyor. Yine bu evliliği 221’de bitiyor ve Vesta rahibesi Aquilia’ya dönüyor (bence resmen herkesle dalga geçiyor ayol deli imparator(içem).

Gelgelelim erkek sevgililerine; Hierokles, bir köleydi. En gözdelerinden bir tanesi Zoticus Avitus, babası aşçı, atletik vücutlu Zoticus hakkında anlatılan hikayelerden bir tanesi ,Elagabalus’u ilk gördüğünde ‘’İmparatorum!’’ demesi, Elagabalus’un da buna itiraz ederek ;’’Bana imparatorum deme, ben bir kadınım, bir imparatoriçeyim!’’ diye cevap vermesidir.(Elagabalus,’’cinsel organı şaşılacak derecede büyük’’ Zoticus’u bulmak içi ah, ahhh neler çekti siz bilmiyorsunuz. Bir ekip kurdu kendi zevkine göre erkekler bulması için değerli imparatorumuz, tabi o ekip milletin donunu indirtip penislerini mi ölçüyordu, hiçbir fikrimiz yok. Yapar ayol bunlar, kıymetlimizin mutluluğundan önemli mi?) İmparator(içe)nin Zoticus’la ilişkisi,Hierokles’in bu yüzden kıskançlık krizleri, üçü arasındaki aşk üçgeni “pembe dizi tadında olduğu’’ aktarılır. Ayrıca hamamlarını halka açıp oradan da genç, istediğine uygun birilerini gözüne kestirdiği de yazılıyor. Aslında kimsenin umurunda değil imparatorun özel hayatı. Vesta rahibesiyle evlenmesi elbet büyük skandal olsa da erkek sevdiceklerini bürokraside epey üst yerlere getirmesi epey o dönem Roma halkının derdi olmuş.

Elagabalus’un bilindiği üzere hiç çocuğu yok. Anneannesi Maesa’nın ısrarıyla zamanla onun tahtına göz dikecek olan kuzeni Severus Alexander’ı evlat ediniyor. Anneannesi Maesa ve askerler Alexander’ı koruma altına alırlar. Buna elbette imparatoriçem çok sinirlenir ve kuzenine suikastler düzenler, işe yaramaz. En sonunda askerler katleder imparatoriçemi (AH! AH!), başını Tiber Nehri’ne atarlar. (Dehşet)

Elagabalus dönemine ait birçok portreler, sikkeler, büstler, heykeller yapıldı. Sanat tarihini çok etkilemiş imparatoriçem… Uzun uzun ele almayayım bu sefer… Kısa olarak Vikipedi’den kültürel-sanatsal Elagabalus etkileri:

Gilbert ve Sullivan'nın Komik operası Penzance Korsanlarındaki Büyük generalin "mersiye alıntısı" olan ve Heliogabalus'un tüm suçlarını işleyebilmesi ile övündüğü çabuk şarkısı (1879)

Anglo-felemenk akademisyen Sir Lawrence Alma-Tadema tarfından yapılan Heliogabalus'un gülleri adlı resim (1888),

Algabal adını kullanan Alman şair Stefan George'a ait şiir kolleksiyonu. (1892-1919);

Bir zamanlar Algernon Charles Swinburne'un yakın arkadaşı olan İngiliz decadent Simeon Solomon'a tarafından yapılan Heliogabalus, Güneşin Yüce Rahibi adlı resim (1886)

Fransız yazar Jean Lombard'a ait roman: L'Agonie (Agony) (1889);

İngiliz yazar Arthur Westcott'a ait roman: Güneş Tanrısı (1904);

Felemenk yazar Louis Couperus'a ait roman: De Berg van Licht (Işık dağı) (1905);

Fransız yönetmen André Calmettes tarafından çekilen sessiz film: Héliogabale (1909);

Oxford üniversitesi öğretim üyesi John Stuart Hay tarafından yazılan biyografi: Şaşırtıcı İmparator Heliogabalus (1911);

Fransız yönetmen Louis Feuillade tarafından çekilen kısa sessiz film: Héliogabale, ou L'orgie romaine (1911) ;

Fransız gerçeküstücü Antonin Artaud'a ait deneme: Héliogabale ou l'Anarchiste couronné (Heliogabalus ya da Taçlandırılmış Anarşist ) (1934)  ;

Anglo-Arjantinli yazar Alfred Duggan'a ait roman: Ailenin Gözdeleri (1960) ;

Mandingo filminden sonra yazılan romanla daha ünlü hale gelen Lance Horner ve Kyle Onstott'a ait roman: Güneşin Çocukları (1966) ;

Alman kompozitör Hans Werner Henze'ye (1926– ) ait orkestral çalışma: Heliogabalus Imperator (İmparator Heliogabalus) (1972) ;

Kurt Vonnegut'un Şampiyonların Kahvaltısı (1973) adlı kitabında bir anma ;

Danimarkalı yazar Peter Laugesen'in romanı Guds ord fra landet (Ülkelerden tanrı sözcükleri) (1974) ;

Devil Doll grubunun CD'si: Eliogabalus (1990) ;

Neil Gaiman'a ait 24-saatlik çizgifilm bir bölüm olarak, İmparator Heliogabulus'un yaşamı ve ölümü (1991) ;

Fransız deneysel rock grubu Héliogabale (ilk albüm, Yolk, 1995'de piyasaya çıktı);

Momus (yani Nick Currie)'nin 2001 albümü Folktronic'ten bir şarkı. ;

İtalyan yazar Alberto Arbasino'ya ait roman: Süper-Eliogabalo (1969);

Amerikalı şair Edgar Allan Poe'ya ait kısa hikâye: William Wilson (1840) ;

Kompozitör ve saksofoncu John Zorn'air CD: "Six Litanies for Heliogabalus" (Heliogabalus için altı münacat) (2007)

Son olarak National Geographic yaptığı ‘’Party Like  A Rman Emperror’’ belgeselini bulursanız izleyin, öneririm ablalar, Baş baş çok öptüm ,başka bir yazıda görüşmek üzere

Kaynakça:Elagabalus Devri Din ve Sanat – DR.Handan Bilici Altunkayalıer

https://tr.wikipedia.org/wiki/Elagabalus

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
İstihdam