03/10/2014 | Yazar: Tolga Yalçın

Sadece sana karşı, koluna karşı sorumluluk hissettiğimi bilmeni istiyorum. Nedenini bilmiyorum.

Şimdi de senin kolu kesik bir halde, kartona yazdığın “Köpeklere verilen kolumun yerine tazminat istediler” yazılı fotoğrafını görünce çocuk korkularım bir daha geldi sanırım. Bu ülke rahat bırakmayacak bizleri. Kâbuslarımı bilinçaltıma bile itmeye izin vermeyecek.
 
Veli Saçılık’a,
 
Hayata Dönüş operasyonuyla tanışmam patavatsızca oldu. Lisedeyim. Komünist diyorum o aralar, sosyalizm filan feryat figan tartışıyorum arkadaşlarımla. Ezgi’de “Okul ve Ülke” dergisi satıyordu, ondan alıp okuyordum kana kana. Aç.
 
Sosyalizm mücadelesi veren yalnızca Ezgi değildi. Psikolog vardı. O küçücük şehirde duvarlara afişler yazmaktan geri durmayan, bağlı olduğu sendika için rapor almaktan çekinmeyen gözü pek, gözleri mavi, hareketli ve mizaha düşkün bir Psikolog Cumali abi. Gerçi mesleğiyle anılmak istemezdi, İşçi Filmleri Festivali’ni getirmişti şehrimize. Onunla anılmak isterdi. “Ah Yol” filmini ilk orada izlemiştim. Derme çatma bir okul salonu, seyirci az, ilgisiz. “Yol” filminin Diyarbakır kısmında “Kürdistan” yazısından korkan bir seyirci kitlesi. Lisede onun hastanedeki odasını arşınladım hep. Taşrayı canlandıran bir enerjisi vardı, bunu şimdi yazarken anlıyorum, o mutsuzdu çünkü. Ankara’da yaşamak oradan mücadeleye katkı yapmak isterdi. Benim şimdi istediğim hayatı o da isterdi. Sanırım ondan etkilenmemin bir sonucu bu. Odasının kapısında saatlerce beklediğim olurdu bazen. Sorularıma cevap bulmak için. Her şey ile ilgili sorular sorardım; abimin işsizliği, ablamın apolitikliği, erkeklere aşık olmamı, TKP’yi, ÖDP’yi, Kürtleri, Alevileri, Muhsin Yazıcıoğlu’nu, çalıştığım avukatın tacizlerini ve “Hayata Dönüş”ü…
 
Hikmet Sami’ye, Bilkent üniversitesinde konferans çıkışında, önceden TKP üyesi, sonra DHKP-C üyesi bir hukuk öğrencisi - Kızın ismini hiç unutmuyorum - bombalı saldırı düzenlerken, bomba elinde patlaması sonucu yaralanmıştı. Yılı hatırlamıyorum. Dershanedeyim o gün. Solcu olduğumu bilen, aslında kendisinde kabul ettiği makul sebepler varken sırf baba faşist diye faşistlik yapan haberi yeni okumuş bir dallama, “Baksana senin solculuk anlayışın bu, eski bakanlara bombalı saldırı düzenlemek, üstelik TKP üyesiymiş” dedi.  (Zaten haber o zamanlar Cemaat-AKP çatışması olmadığından Zaman gazetesinde verilmişti. Baş sayfa haberiyle. Kızın sedyede fotoğraflarıyla.) Utanmıştım az. Hikmet Sami’yi tanımıyordum. Bu dallama haklı olabilir miydi? Sol ve şiddeti yan yana kullanabilir miydik? Ya da ben kendime solcu diyorum ama bir insana şiddet uygulayamam ki? Nasıl?
 
Soluğu Cumali abi’de almıştım. Başka bir konudan konuşuyorduk, sonra ben, “Bugün haberlerde Hikmet Sami’ye bombalı saldırı düzenleyen kız solcuymuş, sen de solcusun, yani sen de…” Susturdu hemen beni. Çocuktum ben. Bu ülkede Sivas’ı, Hayata Dönüş’ü, Maraş’ı, Çorum’u, öğrenemeyecek kadar çocuk. Neler olmuştu bu coğrafyada? Bizi işsiz bıraktıkları gibi hem de öldürüyorlar mıydı yoksa?
 
“Hikmet Sami’nin kim olduğunu biliyor musun? Ben de şiddet onayladığım bir şey değil asla. Ama ya o eski bakanın uyguladığı şiddet ne olacak peki, Hayata Dönüş operasyonlarında - operasyon?- ölüm oruçlarında yüzlerce kişiye işkence etmesine müsaadeyi o verdi.” “Ateş yoktu ama yanıyorduk” diyen kadının fotosunu gösterdi. Sustu sonra göbeğindeki çizgiyi gösterirken, “Sincan’da bizde dışarıda girmiştik oruca. Destek vermek için. Bize de dışarıda şiddet uygulamışlardı” dedi. Odadan nasıl çıktığımı hatırlamıyorum şimdi.
 
Korktum. Rüyalarıma girmişti, ablama soruyordum, abim sorularımın ısrarına dayanamayıp “Ben hatırlıyorum, o eski adalet bakanının bok yemesinden oldu, hapishanelere iş makineleri giriyordu, yüzü yanan bir kadını filan çıkarmışlardı, hem oruç zamanında oruçtan vazgeçirmek için yan koğuşlarda hep kebap, lahmacun kokuları geliyormuş” diye kapatmıştı konuyu. Hayata Dönüş ile ilgili Sonbahar filmini izleyene kadar o bahsi hiç açmadım. Bir de Barış Bıçakçı’nın “Bir süre yere paralel gittikten sonra” kitabının “Enfes” öyküsünde karşılaşmıştım.
 
Şimdi de senin kolu kesik bir halde, kartona yazdığın “Köpeklere verilen kolumun yerine tazminat istediler” yazılı fotoğrafını görünce çocuk korkularım bir daha geldi sanırım. Bu ülke rahat bırakmayacak bizleri. Kâbuslarımı bilinçaltıma bile itmeye izin vermeyecek.
 
Kim olduğunu bilmiyorum, sen de beni. Kilometrelerce öteden yazılan bu yazıyı niye yazdığımı bile anlamak zorunda bile değilsin.
 
Sadece sana karşı, koluna karşı sorumluluk hissettiğimi bilmeni istiyorum. Nedenini bilmiyorum.
 
Sahi Veli, hayat o güzel küçük, inançlı gözlerin bir o kadar da neden bu kadar hüzünlü? 

Etiketler:
İstihdam