26/09/2011 | Yazar: Yıldırım Türker

BDP’ye oy vermiş insanlar olarak, AKP’nin manipülasyonlarına hiç kulak asmadan milletvekillerimizi Meclis’te istiyoruz.

BDP’ye oy vermiş insanlar olarak, AKP’nin manipülasyonlarına hiç kulak asmadan milletvekillerimizi Meclis’te istiyoruz.
 
Kendimizi dönüp dolaşıp yine içinde bulduğumuz bu kan deryasının müsebbibi, bizzat AKP hükümetidir.
Öncelikle, bunu görmezden gelerek ‘barış’ diye ne kadar haykırsak beyhude olacağını kabul etmemiz gerek.
Etmezsek, şimdi nostaljik bir hamleyle yiğitliğine halel geleceğini hissettiğinde “Ben yapmadım, devlet yaptı” söylemine sığınan Başbakan’ın samimiyeti, içtenliği, nobranlığı yoklayan açık sözlülüğü kadar inandırıcı olabiliriz.
Ama ne çok inananı var, değil mi?
 
 
Selahattin Demirtaş
Çaresiz demokrat, tahammülü kavi yiğit olarak PKK tarafından savaşa mecbur bırakılan Başbakan rolü karşısında hâlâ küçük büyük Metinerlerin boynu kıldan ince.
Taa okyanusun öte yanından sesleniyor. Öcalan’ın tecridi, bütün dünya ülkelerinin takdir ve desteğini kazanmış. Daha önce çekingen davrananlar da tecritle birlikte sırtımızı tapışlar olmuş. Başbakan, İsrail’den artan zamanında buradaki halkları kışkırtmaktan geri durmuyor.
Kimsenin de karşısına geçip, “Söz konusu ülkelerin desteği için kendi halkını hırpalamaktan sakınmıyorsun, bari aylardır her hafta görüşe giden avukatları ‘hava muhalefeti nedeniyle’ geri çevirenlerden hicap duymuyor musun” diye sormuyor. Hükümet, gerekirse hava muhalefetinin, gerekirse hikmetinden sual olunmaz devletin arkasına sığınarak bu topraklara barışın gelmesi için nasıl öncülük edebilecek?
 
Sevinçli telaş 
Liberal yandaşların, âdet üzre PKK’nın her kanlı eyleminde sevinçli bir telaş içinde devletinin koltuk altına sığınıp ellerini ovuşturarak onu bunu BDP’yi PKK kınamasına davet etmesi tarihe geçecek, kusturucu savaş stratejisidir.
Ne zaman üzerinde PKK damgası olan bir bomba patlayıp beraberinde sivilleri götürse meydan onların yalancı çığlıklarına kalıyor. Acılarını, isyanlarını haykırıyorlar. Yalancılık ediyorlar. Ne Ankara’da havaya uçan yoksul gençler ne Siirt’te katledilen genç kadınlar umurlarında. Onlar, haklı çıkmışlığın coşkusuyla “Dememiş miydik?” diye içlerini çekiyorlar. “PKK, katil.”
Elbette. Ne sanmıştınız?
PKK’nın örgütlendiği koşulları, o acılı zarureti cesurca okuyabilmiş miydiniz? O koşulların mimarları halkla daha yeni yüzleşmeye çağırılıyor. PKK, elbette yeri geldiğinde katil.
Savaş tam da böyle bir şeydir.
Ama senin mazlumları pazarlığa zorlama, o pazarlıkta taraf olma hevesinle aydın olmanın en ufak bir ilgisi olabilir mi?
 
Seçim barajı için kılını kıpırdatan yok 
Terazinin kefelerinden birine oturmuş, hakemlik yapıyorsun. Demokrasinin olmazsa olmazlarından samimiyet tartısına, aklıselimden eşitlik merakına boş söz üretip devletinin sorumluluklarını örtbas ediyorsun. Bu savaşta, hiçbir savaşta olamayacağı gibi, eşitlik yoktur. Devleti eleştirenlere PKK’yı de tel’in etme zorunluluğu dayatmak, savaşın taraflarını eşitleme gayretidir. Onları rehin alıp etkisiz kılma gayretidir.
Bu gayretin arkasında sırıtan da bu savaşın başlamasının ve sürmesinin nedenlerini gözlerden ırak tutma hedefidir.
Bir emniyet müdür yardımcısı, polisin suratına gaz püskürttüğü milletvekilini küstahça ‘numara yapmak’la itham edebiliyor. Vekilini polisin hırpaladığı halka kendi diliyle eğitim hakkı çok görülüyor. Seçim barajı için kılını kıpırdatan yok. Barış için çözümden bahsedilirken öte yandan binlerce BDP’li ülkenin dört bir yanından derdest edilip hapse atılıyor.
AKP hükümetinin, halkına söz verdiği barış konusunda attığı adımlar işte bunlar. Bu savaşın sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir.
 
AKP’nin Kürt sorunu konusunda samimiyeti 
Halklarını birlikte, adil ve onurlu koşullarda, barış içinde yaşatmak olsa gerek çağdaş devletin tanımı.
Sizin devletiniz de katil dedikleriyle konuşmayı, BDP ile görüşmeye yeğliyor.
BDP’yi yok sayarak, onun temsil ettiği milyonlarca insanı kaale almayarak ‘delikanlı destanı’na bir sayfa daha yazıyor, Erdoğan. Kendi adamları ancak dağdakileri muhatap kabul ediyor. AKP’nin Kürt sorunu konusundaki samimiyeti tam da bu resmin anlattıkları kadardır.
PKK ile görüşmeleri sürdürenlerin, AKP ile ilgisiz, devletin penguenleri olduğu anlaşılıyor. AKP’nin bu görüşmelerde gölgesi bile yok. Başbakan’ın samimiyeti böylesine gülünç bir oyunun adı.
Ankara’da havaya uçan çocuklar da o görüşmelerde MİT’çi memurenin neredeyse cilveli bir sitemle işaret ettiği, PKK’nın kentlere doldurduğu bombalardan biri.
 
Ölümden sonra 
Bunca ölümden sonra konuşmak elbet çok zor.
Birer özürle geçiştirilen ölümler; sivillerin avlanması, unutulacak, bağışlanacak bir ‘hata’ değildir. Orada ölenler devlet kayıtlarına ‘adet’ ‘adet’ düşüyor ne yazık ki.
Bölgedeki askeri zayiat konusundaki konumları kayda düşen Genelkurmay Başkanı’nı bu toplum biraz kolay affetmedi mi? Müstafi beyefendi ‘özeleştiri’nin serin doğruculuğuna sığınabileceğini zannetmişti. Meğer haklıymış. Bu hükümet de çocuklarını bile bile ölüm deneyine yollayan, kendi gömdüğü mayınlarla havaya uçuran, kendi kurşunlarıyla ‘şehit’ eden ve en çok da bunun ‘namert’ tarafından işitileceğinden korkan bir büyük komutanı ve örgütünü bağışlamaya hazırmış.
Yalnız siyaset yapmaya çalışan, ovada duran silahsızların bağışlanması imkânsız, AKP’ye göre bu barış yolunda. Yakında dışarıda BDP’li kimse kalmayacak.
Onlar aracı olmasın. Barışın koşullarını, halkların önünde, halkların temsilcileri tartışmasın diye.
AKP, gizli görüşmelerle işleri yürütmeye niyetli.
BDP’yi, kendi kitlesinden koparacak dayatmalarla itibarsızlaştırmaya çalışanlar tarihi bir suç işliyor. PKK ile görüşülecek elbet. Ama aracı olmak, BDP’nin görevidir.
Biz, BDP’ye oy vermiş insanlar olarak, AKP’nin manipülasyonlarına hiç kulak asmadan milletvekillerimizi Meclis’te, gözümüzün önünde istiyoruz.
BDP’den talebimiz; isteklerimizi, önerilerimizi, barış umudumuzu bütün milletin önünde dile getirmeleri, meydanı boş bırakmamalarıdır.
Başka bir yolu kalmadı. Belimize kadar uçurumdan sarkmış durumdayız.
BDP milletvekillerinin tarihi görevi budur.

Etiketler:
İstihdam