27/03/2014 | Yazar: Erdal Partog

HDP’ye rağmen HDP diyorum. Çünkü tek boyutlu siyasetten küçük de olsa bir çıkış yolu var.

Seçimlere birkaç gün kaldı. Gerilim artarak devam ediyor. İnsanın içinden haberleri izleyesi bile gelmiyor. Politikacılar artık kimden oy çalarım derdinde düştüklerinden gözleri burnunun uçlarını bile göremiyor. Bu halleri Türkiye’deki ortalama politikacının kibirli halini yansıtıyor. Zaten kibir bu topraklardaki insanların semptomu değil mi?
 
İki aydır bir seçim meydan muharebesi yürütülüyor. Bunun başını da Tayyip Erdoğan çekiyor. Neredeyse aşağılamadığı, laf söylemediği kimse kalmadı. Yasağı bile yasaklarım diyen birine dönüştü. Kendi taraftarları dışında herkesi vatan haini ilan etti. Kendisini ise en doğru kişi!
 
Kemal Kılıçtaroğlu ise bu seçim döneminde daha az çatışmacı bir dil kullansa da son günlerde o da söylemlerini sertleştirdi. Kendisinden daha az gücü olan partiler üzerine baskı kurmaya başladı. Bunun en bilineni de bugünlerde CHP’nin HDP’yi AKP üzerinden itibarsızlaştırma hamlesi oldu.
 
CHP’nin söylemlerinden anlaşılıyor ki CHP seçim stratejisi olarak, HDP’yi itibarsızlaştırmayı son dakikaya bırakmış. Bu yüzden HDP’nin AKP ile çalıştığına dair iddialar ortaya atmaya başladı. Bu iddiaların bir seçim strateji olduğu çok açık. Bu stratejinin adı, solu yine sağın yedeğine alma çabası…
 
Çünkü bu topraklardaki sağ siyaset oyunlarını AKP-CHP-MHP üçgeni içinde düşünmemiz lazım. Diğer anlamda İslam-ulusalcı-milliyetçi üçgeni de diyebiliriz. İşte bu sağ üçgeni bozacak ona ikinci bir boyut kazandıracak şeyin de HDP olduğu çok açık. Tek boyutlu sağdan iki boyutlu olan sağ ve sol siyasete ancak HDP ile geçilebilir.
 
Bu bağlamda bazıların söylediği gibi HDP üçüncü seçenek değil ikinci seçenektir. AKP-CHP-MHP sağ türevli partiler karşısında ikinci seçenektir. Bu anlamda tarihsel bir hataya düşmeden CHP’nin HDP’yi itibarsızlaştırmasını tarihsel bağlamda düşünmek gerekir.
 
CHP’nin bugün MHP seçmenini yedeğine almasındaki başarısı gibi geçmişte sol seçmeni yedeğine aldığını biliyoruz. Yani CHP’nin hiçbir zaman ana gövdesi sol olan bir parti olmadığını da biliyoruz. CHP’nin ana gövdesi ulusalcılık, devlet ve Kemalizm oldu. Tek parti döneminde komünizme karşı savaş açtı… Demokrat Parti zamanında komünizme karşı Demokrat Parti’yi savundu. Ne zaman ki İşçi Partisi (bugünkü işçi partisi ile ilgisi yok) gibi bir sol seçenek çıktı, CHP hemen devreye girdi. İşçi Partisi’ne karşı solu yedeğine almaya, solu sivil alandan devletin içine çekmeye çalıştı. Nitekim de bunda da başarılı oldu. O seçimlerden sonra hiçbir zaman ana gövdesi sol olan bir parti meclise anlamlı bir oy oranı ile giremedi.
 
Bu durumun tek bir istisnası oldu o da Kürt mücadelesinin sonucunda BDP’nin meclise girmesi oldu. Ancak bu durum bütün Türkiye manzarasını maalesef yansıtmıyordu. Çünkü BDP Kürdistan’da gelişen ve büyüyen ana gövdesi sol olan bir hareketti. Bugün de BDP aynı iddiasını devam ettiriyor. Hatta BDP bugün Kürdistan’da sağ seçmeni yedeğine alan bir parti olarak Türkiye’nin solcularına da başarının sırrını da açık etmiş oluyor.
 
Bu anlamda BDP stratejisinin çok güçlü yanları var. Ancak zayıf yanları da var. HDP’nin ise BDP’den daha fazla zayıflıkların olduğunu kimse inkâr edemez. Bu zayıflıklara rağmen HDP’nin sağ blok dışında ana gövdesi sol olan bir parti olması oldukça önemli. Hatta bugünden HDP’nin AKP seçmeninden oy alabilmesi de oldukça önemli. Çünkü ana gövdesi sol olan bir partide farklı eğilimlerin olması kadar normal bir şey yok. Bu anlamda HDP’ye rağmen HDP diyorum.
 
CHP içindeki sol kesime de bu seçimde madem AKP’ye karşı solu sağa feda ettiniz sağ için, en azından bütün gemileri yakmayın derim, ne de olsa sizin öz partiniz bence HDP. Yoksa dünün sağ blok siyaseti sadece el değiştirecek. İslam gidecek ulusalcılık gelecek.
 
Uzun yıllar kendilerini sosyal demokrat ve sol diyenler CHP’ye rağmen CHP’ye oy verdiler de ne oldu? CHP ana gövdesi sol mu oldu. Parti programının ilk maddelerinde Kemalizm yok mu oldu? SHP’yi bile CHP içine çekerek sosyal demokratları bir kez daha erittiler. CHP kendini değiştiremediği gibi daha fazla ulusalcılıktan milliyetçiliğe kaydı. Sosyal demokratları, sosyalistleri, çevrecileri, işçileri yutup onları ulusalcı üst kimliği ile devşirdi.
 
Bu anlamda ana gövdesi sol olan bir parti için; neden ‘HDP’ye rağmen HDP’ demeyelim ki? Ne de olmasa bu sol gövdeyi hatalarına rağmen özgürlüğe, eşitliğe ve dayanışmaya açmak HDP’de daha kolay. Neden ana gövdesi sağ olan bir partiye sırf sola yelken kırdı diye oy vereyim ki?
 
Ancak CHP’ye oy veren insanlar ile CHP yönetimini birbirinden ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Bu eleştirilerin oy verenlere değil CHP’nin kurumsal kimliğine dair olduğunu belirtmek isterim. Eleştirilerim siyasetin kendisine, yoksa insanların tercihlerine değil. Bu anlamda derdimin sol, sosyalist ya da özgürlükçü kesimlerin oyunu sorgulamak değil, derdimin siyasi partilerin pozisyonlarını deşmek olduğunu vurgulamak isterim.
 
Kimilerinin söylediği gibi siyaset bir günde değişir görünse de sağ siyaset bloğunun değişmediğini neredeyse yüz yıldır görüyoruz. Bu anlamda üç gün sonra sola uzak bir sağ gidecek sola yakın bir sağ gelecek olsa bile hiçbir zaman bu partiler kendi içlerinde devrim olmadığı sürece sol olmayacak. Türkiye siyasetinin temel sorunu da bu değil mi?
 

Hatta solun da sorunu bunu aşamamak değil mi? HDP’nin de sorunu gelecekte bu olmayacak mı? Bu yüzden HDP’ye rağmen HDP diyorum. Çünkü tek boyutlu siyasetten küçük de olsa bir çıkış yolu var. 


Etiketler:
nefret