03/05/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Güç oyuncuları ne kadar hep bir ağızdan yok saymaya çalışsalar da eşit insanların özgür dünyasını savunanların sadece konuşmayıp artık biraz da koşmaya başlamaları gerekmiyor mu?

Sadece Türkiye’de değil bütün Ortadoğu ve enerji coğrafyasında kartların yeniden karıldığı bir kargaşadan geçiyoruz. Öyle bir kargaşa ki, bir yanda ne olup bittiğini anlamak için ‘süreci’ bir düzen içinde çözümlemeye çabalayanlarla, bizatihi ‘süreci’ düzenlemeye çabalayanların kümelendiği gruplar oluştu.
 
Üstelik bu gruplar birbirleri arasında geçişli bir ilişki içindeler. Bir bakıyorsunuz, düne kadar değişimin asli aktörlerinden olduğunu sanan ortalıkta kalakalıyor ve hemen ne olup bittiğini anlamaya çabalayanların safına kayıyor. Olup bitenleri geriye çekilip izlediğini sanan ise birden bire kendisini sürecin pratiğini yürütür buluyor.
 
Aktörlerle seyircilerin, kullanılanlarla kullananların biteviye yer değiştirdiği bu güç oyunun değişmez bir kurucu ‘uzmanı’ olduğunu sananlar var, üstelik bazıları da kendisini Marksist kabul ediyor, utanmadan. Hareket varsa başlatan da vardır düzeyindeler, hâlâ...
 
Kimi zaman ABD oluyor bu ‘uzman’, kimi zaman ‘cemaat’. Tam her şey anlaşıldı meğer mesele buymuş derken bir de bakıyorsunuz asli oyuncu ‘İsrail’ oluvermiş. Hah, ABD- cemaat işbirliği derken, AKP’nin ABD aracılığıyla cemaate gol attığı haberleri dökülüyor. Erdoğan, Milli Ordu’yu tasfiye ediyor diye feveran edenler, karşılarında ABD’ye kafa tutan bir Başbakan buluveriyorlar. Düne kadar İran, Türkiye’ye şeriat getirmek istiyor diye ortalığı yıkanlar, nerdeyse Cemaat- AKP- ABD işbirliğine karşı İran’la güç birliğine gitme yolunda buluyorlar kendilerini. AKP’yi ABD taşeronu olmakla suçlayıp, Şanghay Beşli’sini kurtuluş olarak gören ‘avrasyacılar’, Erdoğan’ın, tarihin garip tecellisi, tıpkı zamanında İnönü’nün ‘yeni bir dünya kurulur ve Türkiye’de o dünyada yerine alır’ sözünden ilham almış gibi ‘Şanghay Beşlisi’ne mi girsek’ açıklamasıyla açığa düşüyorlar.
 
Aktör olduğunu sanırken piyon olduğunu fark edenler, düşmanım sandığıyla aynı cephede olduğunun ayırtına varıp şaşalayanlar, birlikte hareket ettiğini sandığıyla karşı karşıya gelenler mebzul miktarda.
 
Bilinmeyen ve fakat çok da uzakta olmadığı sanılan bir gelecekte kurulmuş olacak olan ‘yeni dünya, yeni ortadoğu, yeni Türkiye’de kendisinin de tarihin kurucu özneleri fotoğrafında yerini alacağından emin olanlar, bir de bakıyorlar ki ıskartaya çıkarılmışlar ve belki de tarihin çöp sepetinde bile yer tutamayacaklar.
 
Siz bakmayın, ‘doğru bildiğimden şaşan ben değilim tarih beni anlayacaktır’ diye efelendiklerine, gelecekte bir gün bakacakları fotoğraflarla avunacaklarını sallamalarına. Hani Holywood sinemasının ‘kadri bilinmemiş kıymet kahraman’ tiplemesi vardır. Olağanüstü koşullarda iliğine kadar sömürülür, bütün pis işler ona yaptırılır da zaferden sonra bir köşeye atılır. O da çekildiği ıssız bir dağ başında ya da metropolün derin kuytuluklarında vakar içinde susar. Varsın kıymetleri bilinmesin, insanlar kendilerini asıl kurtaranın o olduğunu öğrenmesinler önemli değilmiş gibi...
 
Barış için güç oyunlarının sarhoşluğunda olanlar, kendi hedefleriyle karşıtlarının hedeflerini ortaklaştırma ve şu meşhur herkesin kazandığı oyunu kurma çabasındalar.
 
Bütün bu kargaşa içinde hemen herkesin dışladığı, yok saymaya çalıştığı, tepeden tepeden ders vermeye soyunduğu kesim ise işaret pusulası birarada özgür ve eşit bir hayat olanlar.
 
Güç oyuncuları ne kadar hep bir ağızdan yok saymaya çalışsalar da eşit insanların özgür dünyasını savunanların sadece konuşmayıp artık biraz da koşmaya başlamaları gerekmiyor mu?
 
1 Mayıs Emekçi Bayramı, yine, yeniden başlayacak o uzun koşunun başlangıç noktası olarak kutlu olsun.

Etiketler:
İstihdam