01/12/2009 | Yazar: Kaos GL

Son üç yılda kaç travesti öldürüldü farkında mısınız? En azından bildiklerimiz 30!

Son üç yılda kaç travesti öldürüldü farkında mısınız? En azından bildiklerimiz 30! Ölüm son aşama; bir de çoğunlukla aile ocağında başlayıp yan komşular, mahalle sakinleri derken çapı da, yoğunluğu da değişen daimi bir şiddet halesi var. Polise başvurmak daha büyük dert... Böyle bir nefreti sürekli üzerinde hissederek yaşamak nasıl bir şeydir? Cansel ve Özlem zorlu hayatlarını içtenlikle paylaştı.
 
Ortada bir seri katil yok ama onlar bir bir öldürülüyor. Cansel ve Özlem bu ülkede bir travestinin nasıl yaşadığını, nasıl öldüğünü anlatıyor

İsmi belirlenemeyen bir kişinin 17 Ekim 2009’da Beyoğlu’nda bir evde bulunan cesedi, üç yıl içerisinde basına yansıyan 30 cinayetin kurbanları ile ortak bir özellik taşıyordu. İsimsiz cesette, Ankara’da 23 ve 29 Mayıs 2009’da ya da Bursa’da 23 Mart’ta başı ve gövdesi ayrı yerlerde bulunan cesetler gibi işkenceyle öldürüldüğüne dair izler bulunmaktaydı.

Kim bu öldürülenler? Sokaklarda bir seri katil mi dolaşıyor? Uzatmadan yanıtını verelim. Öldürülenler ve öldürülecekler seks işçiliği yapan travestiler... Duyduğunuz yanıt sizi rahatlattı mı yoksa?

Bu yanıttan tatmin olamayanlar için aklımızdaki soruları bu şiddetin merkezindeki iki kurbana sorduk. İstanbul, Harbiye’de ‘çarka çıkan’, yani para karşılığı seks yapacağı erkekleri bulmak için cadde kenarında bedenini teşhir eden Cansel ve Özlem’le iki mesai arası konuştuk.

Cansel, geçtiğimiz ağustos ayında medyaya ‘Mahallenin travesti isyanı’ başlığıyla yansıyan olaylarda linç edilmek istenenlerden biri... Özlem, Taksim’in göbeğinde haraç için satırlarla yaralandı, yaşadığı saldırıların sayısını hatırlamıyor bile... İkisinin de anlattıklarında adım adım gelen yeni cinayetlerin işaretleri var. 

‘Her zaman, her durumda suçluyum çünkü travestiyim’
Ailesinden de şiddet gördü, yaşadığı mahalledekiler tarafından linç edilecekken eşiğinden döndü. Cansel, 18’inde geldiği İstanbul’da hayat neymiş öğrendiğini söylüyor. Ama onun hayat dediği, sizin bildiğinizden farklı...

“Şişli’de aynı mahalleyi paylaştıkları travestilerden şikâyetçi olan yaklaşık 100 kişi, travestilerin yaşadığı binanın önünde eylem yaptı. İnönü Mahallesi’nde yaşayan mahalle sakinleri, önceki gün saat 23.00’te Turna Sokak 21 numaralı apartmanın önünde toplanarak, travestilerin mahallelerini terk etmesini istedi. ‘Can güvenliğimiz yok’, ‘Sessiz ve temiz bir mahalle istiyoruz’ yazılı pankartları açan grup, travestiler mahalleden gidene kadar gerekirse nöbet tutacaklarını belirtti.” 3 Ağustos 2009 tarihli Hürriyet gazetesi, ‘Mahallelinin travesti isyanı’ başlığıyla vermişti haberi. O gün linç edilme tehlikesi yaşayan Cansel’in anlattıklarını okuyunca, asıl kimin can güvenliğinin tehlikede olduğunu anlayacaksınız.

Sizce seks işçiliği yapan travestilerin dünyasını anlamak için sorulması gereken ilk soru ne olmalı?
Bence bana ya da herhangi bir travestiye sorulması gereken ilk soru şiddettir. Ben bu dünyaya adımımı attıktan beri şiddet, yemek, içmek, uyumak, yürümek kadar oldukça sık karşılaştığım bir olgu. Bazen şiddete bunlardan bile sık rastlıyorum. Hatta sadece travestiler değil, homoseksüellerin tamamı için şiddet en önemli problemdir. Şiddet, sizin tercihinizi fark eden aileniz ve yakın çevrenizle başlar ve hayatın her anında size komşu olur. 

O zaman aileden başlayalım. Sizin bedeninizdeki bu geçiş, aynı zamanda çevrenizdeki insanlar için de önemli bir geçiş durumu olsa gerek. Onlar bu yeni statüyü taşıyabildiler mi?
Birçok travestinin yaşadıklarını düşünürsek, benim ailemle sorunlarım hafif kalır. Çocukluğumdan beri kimliğim ipuçlarını taşıyordu. Bu nedenle ani bir geçiş yaşanmadı. Gerek maddi sıkıntılardan gerekse kimliğim nedeniyle ilkokuldan sonrasına devam etmedim. Sakarya’da bir süre sonra yaşayamaz oldum. Ya evden hiç çıkmayacaktım ya da sokaktayken hissetmediğim şekilde davranacaktım. Benim tercihim nedeniyle toplum tarafından onlar da baskı görüyordu. Artık kararımı vermek zorundaydım. 1992’de, 18 yaşımda İstanbul’a geldim. Hayat neymiş, burada öğrendim. İşkence ve hakaretin her türlüsünü yaşadım. 

Şiddetle ilk karşılaşmanızı hatırlıyor musunuz?
İlk karşılaşmam, polisle karşılaşmamla örtüşüyor. Polisle ilgili her anımı çok net hatırlıyorum. Travestilerin dünyasında polisle kurulan ilişkiler çok önemli yer tutar. Bu mesleğin ne olduğunu polisle tanıştığınızda anlarsınız. Ancak benim bireysel şanssızlığımdan olacak sanırım, polis şiddetiyle tanışmam, seks işçiliğine başlamamdan çok önceye rastlar. Henüz 13 yaşında, ailemle yaşarken, babamın işlettiği dükkânda bazen ben de duruyordum. İçkili bir mekândı. Babamın arkadaşları bir şeyler kutluyorlardı, pompalı tüfekle bir-iki el havaya ateş ettiler. Ertesi gün polis geldi. O an dükkânda benden başkası yoktu. Beni yaka paça karakola götürdüler. Karakola adımımı atar atmaz suratıma çok sert bir tokat indi. Ağzımdan kan gelmeye başladı. Bunun üzerine paniğe kapıldılar. Annemi aradılar, o da karakola geldi. Benim o halimi gören annem, korkuyla babamı bulmuş. Babam ve amcamlar karakolun kapısına dayandılar. Olaylar çığırından çıkmasın diye bana vuran polisi arka kapıdan kaçırmışlar. 

Seks işçiliğine başladıktan sonra neler yaşadınız?
Ailemin yanından ayrıldıktan sonra hayatımı sadece seks işçiliği yaparak kazandım. Halen ekmeğimi böyle kazanıyorum. Bu işi yaparken her türlü şiddet gördüm. Linç girişimine bile maruz kaldım. Şimdi düşünüyorum, ben halktan mı daha fazla şiddet gördüm, polisten mi? Kesinlikle polisten daha fazla şiddet gördüm. Bu, eskiden inanılmaz boyutlardaydı. 2000 sonrası karakolda işkence çok azaldı. Artık sokakta dövüp bırakıyorlar. 90’lı yıllarda yaşadıklarım bugün bile etkisini sürdürüyor. O yıllarda, İstanbul’da seks işçiliği yapıp 34 XXX 50 plakalı ekip otosunu bilmeyen yoktur. Nerede göz altına alınırsan alın, bu araç gelip bizi Şişli İlçe Emniyet Amirliği’ne götürüyordu. Önce tazyikli suyla yıkayıp ardından döverlerdi. Tek kişilik koğuşlara üç-dört kişi sokuyorlardı. Orada günlerce çırılçıplak bekletiliyorduk. Gecenin, günün ne olduğunu anlamıyorduk. Bir defasında nöbetçi memur bana “Oral seks yap, sana yemek vereyim” dedi. Bu benim başıma geldi ve kabul ettim. Yemekle elbiselerimi verip saatin kaç olduğunu söyledi. Çok net hatırlıyorum, saat 11’e geliyormuş. Önceki akşam 9 gibi almışlardı beni. 

Yaşadıklarınızın etkisinin bugün de sürdüğünü söylediniz. Bunu biraz açar mısınız?
Yaklaşık iki senedir psikiyatrik tedavi görüyorum. Nerede bir polis görsem aşırı korku ve nefret hissediyorum. Kâbus gibi bir hayat bu, artık taşıyamaz hale geldim. Gündüz vakti yolda, İstiklal Caddesi’nde yürüyorum, karşıdan polis geliyor. Ben ya bir mağazaya giriyorum, ya kenardan görünmeden geçmeye çalışıyorum. Binlerce kişinin önünde “Gel lan buraya!” diyecek, bana hakaret edecek, herhangi bir tepki göstersem polise mukavemet gerekçesiyle gözaltına alacak. Ama ben sadece yürüyorum. Bunlar neden başıma geliyor? Neden? Her zaman, her durumda suçluyum. Çünkü travestiyim. 

Ağustos başında Harbiye’de ‘mahallenin’, travestilerin yaşadığı bir eve saldırmasıyla başlayan ve bütün haftaya yayılan olaylar sırasında yaralandığınızı biliyoruz. Orada neler oldu?
Ağustosun ilk günü Harbiye’de bir ekip otosu, travestilerin evinin önüne gelerek, dışarıdan “Bu evi çalıştırıyorsunuz. Mahalleli sizden rahatsız. Burayı boşaltın” şeklinde anonslar yapmış. Ertesi gün 30 kişi kapıyı kırarak eve girmeye çalışıyor. Travestiler 155’den yardım istiyor. Bir süre sonra polis geliyor, kalabalığın uzaklaşmasını sağlıyor. Sonra polis evin içerisine giriyor. Bazı eşyaları kapıya koyup “Buradan gidin” diyor. Ertesi gün 150 kişilik bir grup, kürek ve sopalarla travestileri linç etmeye çalışıyor. Travestiler canlarını zor kurtarıyor, her şeyi bırakıp kaçıyorlar. Birkaç gün sonra mecburen yine caddede müşteri beklemeye çıktım. Divan Oteli civarında üç-dört genç bana doğru yöneldi. Biri geçerken yumruk salladı, karnıma geldi. Tepki gösterir gibi oldum, diğerlerinin saldırmaya hazırlandığını görünce korktum, “Çok ayıp” gibi laflar söyledim. Küfürlerle üzerime doğru yürümeye başladılar. “Hepinizi öldüreceğiz!” diye bağırıyorlardı. Kaçmayı düşündüm ama karşımdakiler genç çocuklar, nasıl kaçayım? Bir anda biri çantama yapıştı, ben çantamı vermemeye çalıştım. Bu sefer boğuşmaya başladık. Beni yere yıktılar. Ve öyle bir dayak yedim ki kafam, gözüm, saçım, her yerim şişti. “Polis!” diye bağırıyordum, sesime polisten hariç herkes gelmişti. İki kadın geldi, “Ne yapıyorsunuz?” diye tepki verdi. Kadınlara “Defol git, bunlar travesti” diye bağırdılar. Kadınlar polisleri çağırdılar herhalde. Polisler beni çocukların elinden aldı. Polise sürekli “Abi, biz arka sokaktanız” diyorlardı. Şişli Etfal’de iki saat müşahede altında kaldım. Sonra karakola geldiğimde çocukları sordum, “18 yaşın altında olduğu için biz işlem yapamadık, çocuk bürosuna yolladık” dediler. İfade verirken “Sen onlara sprey sıkmışsın, önlerini kesmişsin” dediler. Sonra 15 gün nefes almada zorluk çektim. Hâlâ sağ böbreğimde ağrılarım var. 

Travesti cinayetlerinin üç yıllık kronolojisi
27 Ocak 2007 - İ.C.
24 Şubat 2007 - M.T.
28 Şubat 2007 - Binnur
20 Mart 2007 - S.K.
5 Mayıs 2007 - E.Ö. ve S.D.
7 Temmuz 2007 - Deniz
19 Ağustos 2007 - İsmi veya takma adı bilinmiyor.
21 Ağustos 2007 - Ece
13 Eylül 2007 - Ö.Z.
18 Eylül 2007 - D.U.
4 Ekim 2007 - M.U.M.
5 Ekim 2007 - Kimliği belirsiz kişi ya da kişilerce bıçaklanarak öldürülen, aynı evde kalan iki travestinin ismi veya takma adı bilinmiyor.
7 Aralık 2007 - Melisa, polis tarafından silahla göğsünden vuruldu.
30 Ocak 2008 - E.B.
19 Mart 2008 - H.A.
4 Haziran 2008 - Sisi
15 Temmuz 2008 - A.Y. cinsel kimliği nedeniyle ailesi tarafından öldürüldü.
5 Ağustos 2008 - E.A.
5 Ağustos 2008 - M.Z.
5 Ağustos 2008 - Y.M
12 Ağustos 2008 - C.K.
10 Kasım 2008 - Eryaman davasının ilk şikâyetçilerinden D.İ. öldürüldü.
19 Aralık 2008 - İsmi saptanamayan bir transseksüel otoyolda göğsüne isabet eden iki kurşunla öldürüldü.
10 Mart 2009 - E.S.
22 Mart 2009 - Çöp konteynerinden kafası ve cinsel organı kesilmiş bir travesti cesedi çıktı.
27 Mart 2009 - Ş.G.
20 Haziran 2009 - İsmi veya takma adı bilinmiyor.
6 Temmuz 2009 - M.A.
30 Temmuz 2009 - İsmi veya takma adı bilinmiyor.
10 Ekim 2009 - İsmi veya takma adı bilinmiyor. 

‘Bu nefret mi, sadistlik mi, bilmiyorum’ 
‘Otopark parası’ adı altında haraç için satırlandı. Kaçırılıp ‘temizlenmek’ istendi, zor kurtuldu. Karakolda kaale alınmayınca sabaha kadar kapısında ağladı, hakkını savunmaya kalkışınca cezaevindeki travesti koğuşunu boyladı. Özlem’le mesai öncesi kuaförde buluştuk

1977’de esnaf bir baba ile ev kadını bir annenin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Özlem’in hayatı, ergenlik çağında cinsel kimliği ailesi tarafından anlaşılınca, katıksız bir şiddet hikâyesine dönüştü. İlköğretim mezunu oğlunu konfeksiyon atölyesinde işe yerleştiren babası, bir kahvehane sohbetinde mahalle eşrafından duydukları karşısında sadece masayı devirmekle yetinmemiş, derhal gecekondularını satılığa çıkararak başka bir semte taşınmıştı. Kısık ses ve yayık ağızlarla yapılan imaların öznesi biricik oğlu, ona yapılabilecek en kötü şeyi yapmış, bir ‘ibne’ olmuştu. Onun, babasının korkusuyla evden kaçmasının ardından Özlem takma adıyla geçirdiği 10 sene, Türkiye’de travesti olmanın en yalın öyküsü... 

* Artık klasikleşmiş bir soruyla başlasak...
Olur tabii, nasıl düştüm güzelce anlatayım. (Gülüyor) 1998’de eşcinsel olduğum ailem tarafından fark edilince, babamın korkusundan evden kaçtım. Bir süre arkadaşlarımın yanında kaldım. Ancak bu şekilde uzun süre idare edemedim. Kendi evime çıkmam ya da en azından yanında kaldığım kişilere destek olmam lazımdı. Ailemle yaşarken bir konfeksiyon atölyesinde ütücülük yapıyordum. Bu evden kaçma, saklanma olayları olunca işime de gidemedim. Mecbur kaldım. Karnımı doyurmak zorundayım. Yalnız bir travestiysen, başka hiçbir şansın yok, fuhuşa atıyorsun kendini. Babamı o zamandan beri görmedim, annem ve kardeşlerimle bazen görüşüyoruz. 

* Görüştüğümüz bir diğer travesti, bize travestilere sorulması gereken ilk sorunun şiddet olduğundan bahsetmişti...
Evet, anılarım içinde en çok yer kaplayan konu şiddet. Sokaklarda, ailemizin evinde, kendi evimizde, müşterinin evinde, bakkalda, alışverişte şiddete uğruyoruz. Artık nerede, ne zaman şiddete uğramıştım, ben de karıştırıyorum. En son iki ay önce haraç vermediğim için maruz kaldığım saldırı olayı var. Taksim’de bir gay kulüpte konsomatrislik yapıyordum. O civarda travestilerden haraç toplamaya başlayan bir çetenin varlığını biliyordum. Ama ne yapabilirim ki, işe gitmek zorundayım. Bir gece mekânın önünde sigara içiyordum. Yasa çıktı ya! Başkaları etkilenmesin diye artık içeride sigara içemiyoruz. Ama beni sokakta satırla dilim dilim kessinler, kimsenin umurunda değil. Kapının önüne çıkar çıkmaz, altı-yedi kişilik bir grup geldi. “Otopark parası vereceksin” dediler. Ben de arabam olmadığını, niye otopark parası vereceğimi sordum. Sopa ve satırlarla saldırdılar, öldüresiye dövdüler. Bir süre baygınlık geçirmişim, kendime geldiğimde sokakta yatıyordum. Kan revan içinde tek başıma karakola gittim. İlgilenmediler, şikâyetimden vazgeçirmeye çalıştılar. Karakoldan sonra yine tek başıma Taksim İlkyardım’ın aciline gittim. Kafam birçok yerden yarılmıştı, kollarım ve baldırlarım mosmor olmuştu. Bir ay yataktan kalkamadım. 

* Bu çete Taksim’de ne kadardır faaliyet gösteriyor?
Bildiğim kadarıyla bir yılı geçkin bir süredir haraç topluyorlar. Karşı çıkanları bana yaptıkları gibi döverek yıldırmaya çalışıyorlar. Aynı grup haraç vermeyen bir arkadaşımın yüzünü jiletle bozdu. O da şikâyetçi oldu ancak baskı yaptılar, vazgeçirdiler. 

* Şikâyetinizi geri almadığınız için korkmuyor musunuz?
Neden korkmayayım? Sonuçta arkadaşlarımın yaşadıkları ortada. Ayrıca Taksim’de yaşanan faili meçhul travesti cinayetleri var. Kendi başıma tedbir almaya çalışıyorum. Avrupa yakasında işe çıkmıyorum. Hatta mecbur kalmadıkça karşıya adımımı dahi atmıyorum.
l Şikâyetinizin gereğinin yapılmadığını söylediniz. Bu durum travestiler için genel bir sorun sanırım.
Gerçekten kaç kere saldırıya uğradım, sayısını bilmiyorum. Her defasında şikâyetçi oldum ama sonuç alamadım. Bir defasında Harbiye’de bindiğim bir arabada beni kaçırmaya çalıştılar. Gece 01.00 gibiydi. İki kişiydiler; normalde binmemem lazım ama kibar görünüşlerine aldandım. Biri arkada oturuyordu, ön koltuk boştu. Daha arabaya biner binmez, arkada tek oturan kişi ağzımı kapattı, şoför koltuğunda olansa bir yumruk sallayıp gaza bastı. Bu şekilde debelene debelene Atatürk Bulvarı üzerindeki polis merkezinin oradaki ışıklara kadar geldik. Öndeki arabalar kırmızı ışıkta durduğu için bunlar da durmak zorunda kaldı. O sırada ön camı tekmelemeye başladım. Cam kırılınca polisler silahlarını çekip etrafımızı sardılar. Kendimi dışarı atıp “Beni kaçırıyorlar” dedim. Bizi karakola aldılar. Şikâyetçi olduğumu söyledim ve adamları hâkimin karşısına çıkarmaları için direttim. Beni kaale almayıp adamları serbest bıraktılar. Sinirimden gün ağarana kadar karakolun önünde ağladım. Sabah Lambda İstanbul’dan avukat geldi. Şikâyeti yineledik ama hâlâ bir sonuç yok.

* Arabadan kaçmayı başaramasaydınız, iş nereye varırdı?
Kurtulduğum için kendimi şanslı görüyorum. Diğer taraftan sadece arabada yaşadığım olay bile bana yetti. “Çantamı alın, telefonumu alın, beni bırakın” diye yalvardım. Amaçları gasp değildi. Bir yandan yumrukluyorlardı, bir yandan “Şansın yok, şerefsiz ibne, geberteceğiz seni” diye küfürler savuruyorlardı. Seks veya gasp maksatlı olsa bu kadar şiddet uygulamaz. Bu nefret mi, sadistlik mi, bilmiyorum. 

* Seks işçiliği yapan bir travestinin meslek hayatı ne kadar sürer?
Eğer başına kötü bir olay gelmezse güzelliğin geçene, elden ayaktan düşene kadar çalışırsın. Ama bu işte kendi isteğiyle çalışmayı bırakan azdır. Bir yerlerde belanı bulursun. Az evvel anlattığım jiletle yüzü bozulan arkadaşım mesela. Daha 30 yaşına bile gelmedi ama çalışamıyor. Kimse suratında kocaman faça olan bir travestiyi s..mez. Bu arkadaşın kazandığı para, masraflarını karşılamaya yetmez. Aç kalır. 

* Hiç sigortanız oldu mu?
Daha önce normal bir işte çalışırken üç ay için olmuştu. Fahişeliğe başladığımdan beri sigortam yok. Yaralanma, bıçaklanma gibi acil bir durum olmadıkça doktora gitmiyorum.

* Şiddetle bu kadar iç içe bir iş yaptığınıza göre, kendi tedbirlerinizi aldınız mı?
Caddede çalışırken, çarka çıkarken belli arabalara binmiyorum. Bu arabaları herkes tanır, niyetleri ortadadır. En iyi ihtimalle gaspa uğrarsınız. Esas, eküri olarak çarka çıkıyorum. Yani iki kişi çalışıyoruz. Müşteriye “Arkadaşım da gelecek” diyorsunuz, sırayla bir onun müşterisine, bir senin müşterine gidiyorsunuz. En caydırıcı tedbir bu sanırım. 

* Yanınızda herhangi bir savunma silahı taşımıyor musunuz?
Eskiden sprey taşıyordum. Bu da çözüm değil. Şimdi her an polis üstümüzü arıyor. Gündüz vakti üzerinizde hiçbir şey olmamasına rağmen, çevreyi rahatsız etmekten, trafiği engellemekten ceza kesiyorlar. Bir de üzerimizde bir şey bulsalar, ipe götürürler. Polise mukavemet denilen bir kanun var. Ben bu nedenle hiçbir suçum yokken bir yıl cezaevinde kaldım. Bir arkadaşıma Merter’de araba çarpmıştı. Onu hastaneye götürmeye çalışıyorduk, polis bizi gözaltına almaya uğraşıyordu. Karşı çıktım, mahkemeye çıkardılar, ceza aldım.

* Cezaevinde neler yaşadınız?
Kartal Cezaevi’nde yattım. Burada travestiler, diğer mahkûmlardan ayrı tutuluyor. Kendi koğuşumuz vardı. Havalandırma ve ziyaret saatlerimiz ayrıydı. O nedenle herhangi bir olumsuzluk yaşamadım. Ancak travestiler de birbirinden çok farklı suçlardan orada bulunuyor. Bence üç kişiyi doğramış bir mahkûmla benim gibi polise mukavemet gibi izafi bir suçtan yatan insanların sadece travesti diye bir arada tutulması doğru değil. Bu karışıklık bir ağalık olayı doğuruyor. Adamın müebbet cezası var, kimseden korkusu kalmamış. Yeni gelenlere eziyet ediyor, parasını alıyor. 

* İzmir ve Ankara’dan sonra İstanbul’da da uygulamaya geçen, basında ‘bonus uygulaması’ olarak bilinen Emniyet’teki yeni sistemin size etkisi oldu mu?
Artık sokaklarda fazla çalışmıyorum. Müşterilerle internet üzerinden randevulaşıyorum. Dolayısıyla polisle fazla işim olmuyor. Buna rağmen iki ayda, sadece yolda yürürken yediğim ceza sayısı 10’a ulaştı. Hepsi çantamda duruyor, bunları ödemek için daha fazla çalışmam lazım. Artık bir müşteriye kendim için, bir müşteriye bonus cezaları için gidiyorum. Mesela her gece caddede çarka çıktığımı düşün, kesinlikle her gece en az bir ceza yiyeceğim. Caddede sana gece 23.00’te mi ceza kestiler, gece yarısını geçince tekrar geliyorlar, ertesi gün olduğu için yeni bir ceza kesiyorlar. Bu durumda ne yapacak bu insanlar? Daha fazla müşteri bulacak. 

* Bu cezaların gerekçeleri ne?
En bilindik sebep, trafiği tehlikeye düşürmek. Normal vatandaş da kaldırımda yürürken sadece bize ceza kesiliyor. Burada bir ayrımcılık var.

* Bir gelecek planınız var mı? Ne kadar daha çalışacaksınız?
Bilmiyorum. Huzuru bulduğum zaman bırakmak istiyorum. Maddi ve manevi kuvvetli olduğum zaman, yani gelecekle ilgili kendimi güvende hissettiğimde çekerim elimi ayağımı. Elimden geldiğince birikim yapmaya çalışıyorum. Sonuçta damlaya damlaya göl olur. 

* Babanızla bir araya gelmeyi düşünüyor musunuz?
Sonuçta o benim babam, tabii ki bir araya gelmek isterim. Ama hakaret ve şiddet görmek için değil. Karşılıklı oturup sohbet etmeyi, geçmişe bakmayı isterim. Bunlar mümkün değil. Herhalde o hikâye bitti.


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam