16/01/2014 | Yazar: Esra Güleç

Biz kadınlar, her defasında yeniden ve yeniden neyi neden yaptığımızın hesabını vermek zorunda bırakılıyoruz.

Hiç bir ideoloji, öylesine oluşmamıştır. Feminizm de böyledir. Ataerkinin biz kadınlara dayattığı eril zihniyete karşı, bu zihniyetin biz kadınlardan çaldıklarına karşı, ruhumuzu ve bedenimizi özgürce ortaya koyabilmek için varoluşunu gerçekleştirmiştir. Erkeklere göreyse bu iş tam tersi olmalı, özgürlüklerimizin sınırlarını onlar belirlemelidir.
 
Erkekler, kadınların onlar olmaksızın onların işlerini yapmaya başladıklarında ve erkekler bu mücadele alanlarına giremediklerinde; "ben nasıl buraya giremem" egoizmi yaşıyor ve kendisinin o eril gücünün yok sayılıyor olması da onu çıldırtıyor.
 
 
Çünkü erkekler için sorunlar da, diğer her şey de bir yere girip çıkma meselesinden ibaret. Çünkü erkekler, kendilerinin yokluğunda hâlâ bir şeyler yapılabileceği gerçeğini kabul edemiyor. Çünkü erkekler, var olan kadın sorununu göremiyor. Ve sorunda burada başlıyor.
 
Biz kadınlar, her defasında yeniden ve yeniden neyi neden yaptığımızın hesabını vermek zorunda bırakılıyoruz. Ama üzgünüz hesap vermek bizim işimiz değil. Aksine bütün bu yaşananların hesabını sormak bizim işimiz.
 
Biz kadınlar, kendimize patriyarkadan arınmış bir mücadele alanı yaratmak istediğimizi, mücadelenin eril tahakküme ve onun ortaya koyduğu olumsuzluklara karşı olduğunu, bu nedenle mücadele biçimimizin içerisinde de bu düzeni devam ettiren bir varlığın olmaması gerektiğini savunuyoruz.
 
Bizler eril tahakkümün hüküm sürdüğü şu sistemde biraz olsun kendi mücadele alanlarımızı yaratıp, kadın var oluşlarımızı güçlendirmek istiyoruz.
 
Eşit olabilmek için aynı meydanda birlikte yürümemizden öte, var olan eril tahakküme karşı mücadele vermek isteyen erkeklerin, yüzyıllar boyu süregelen ataerkil toplumsal cinsiyet kalıplarını yerle bir edip yıkmalarını, bu kalıpları alaşağı etmelerini bekliyoruz.
 
Zira asıl o zaman bizimle birlikte mücadele etmek isteyen erkeklerin mücadelelerinin bir anlamı olacağını düşünüyoruz. Size düşen, içinizdeki erkekliği sorgulamak. Yarattığınız eril tahakkümü ve bu tahakkümden nasıl kurtulabileceğimizi sorgulamak. En önemlisi de hâlâ yaşanmakta olan erkek egemenliğinin, erkek şiddetinin hesabını vermek. Bu görevler dışında, işimize burnunuzu sokmazsanız inanın bizim için daha faydalı olmuş olacaksınız.
 
Eğer tam anlamıyla eşit ve cinsiyetsiz bir dünya istiyorsak, önce sistem içerisinde cinsiyetlerimiz için belirlenmiş rolleri ne kadar reddedebiliyor ve bu rollerin ne kadar karşısında durabiliyoruz bunu sorgulamalıyız. Mücadele asıl burada başlar. Roller değiştikçe cinsiyetler arası farklar da bu şekilde eşitlenmeye başlar.
 
İşte tam da bu nedenle bu alanda mücadele etmek isteyen erkekler sokakları, meydanları, geceleri bize bırakıp, kadına dayatılan toplumsal cinsiyet rollerine yönelmek sizin verebileceğiniz en güzel mücadele olacaktır.
 
Not: Bu yazı cinsiyetçi bir anlayışı değil, aksine var olan düzenin yerle bir edilmesine katkıda bulunmak amacıyla yol gösterici bir nitelikte olması düşünülerek yazılmıştır.
 
Lütfen doğru okuyup, doğru anlayalım! 

Etiketler:
İstihdam