04/03/2015 | Yazar: Ali Ersen Erol

Temsil konusunun popülerliği, temsilin kendi içinde bir amaca dönmesi tehlikesini beraberinde getiriyor.

Şayet siyasi mekanizma içerisinde LGBTİ temsil bir normalleşme platformu olacaksa ve LGBTİ bireylere iyimser istekler (aslında sınıfsal bir kaygı olan resmi nikah gibi) aşılamakla meşgul olacaksa, bunun LGBTİ bireylere faydadan çok zararı olabilir.
 
LGBTİ kimliğin mecliste ve diğer siyasi mekanizmalar içerisinde temsili şüphesiz önemli bir aşama ve bugüne kadar marjinalleştirilmiş cinsiyetlerin ve cinselliklerin temsili alanda ses sahibi olabilmesi için gerekli bir adım. Fakat temsil konusunun popülerliği, temsilin kendi içinde bir amaca dönmesi tehlikesini beraberinde getiriyor. Her ne kadar temsil önemli olsa da, temsilin bir normalleşme veya asimile olma olarak algılanma ihtimali, LGBTİ bireyler için tehlike taşıyor. Çünkü normalleşme üzerine kurulu bir temsilin karşısında heteropatriyarkiye uymayanlar için şiddetten başka bir yol görmeyen bir kamusal alanın duruyor. LGBTİ bireyler için bunun güvenli bir alan olmadığı ve bu gerçeğin mecliste temsil ile değişmeyeceğini gözden çıkarmamamız gerek.
 
Siyasi temsil ile gelmesi muhtemel olan ‘normalleşme’ isteğinin altında yatan liberal ‘eşitlik’ refleksi her ne kadar iyi niyetli olsa da, LGBTİ gibi marjinalleştirilmiş kimlikler için yarardan çok zararı dokunabilecek bir refleks. Eşit olmak istemenin aslında zararlı olabileceğini göstermek için en iyi örneklerden biri, Ekin ve Emrullah’ın gerçekleştirdiği ‘ilk eşcinsel evlilik’ düğünü[i]. 2 Eylül 2014’te İstanbul’da, eşcinsel evlilik resmi olarak tanınmadığı için temsili bir düğünle evlenen Ekin ve Emrullah, heteronormatif ilişkilerden beklenen doğrusal zamansal devamlılığı—tanışma, ilişki, evlenme, çocuk sahibi olma—kendi ilişkilerine taşımaya çalıştılar.  Fakat, düğünden bir buçuk ay sonra verdikleri bir röportajda evlerinden zorla çıkarıldıklarını ve işlerinden kovulduklarını anlattılar[ii]. Heteroseksüel bir çift evlilik sonrası hem iş yerinden, hem komşularından, hem devletten farklı şekillerde yardım alırken, temsili bir düğün sonrası Ekin ve Emrullah için tüm toplumsal mekanizmalar ters işledi.
 
LGBTİ kimliği varoluşsal bir tehdit olarak gören kamusal alanda eşitlik için çalışmanın sonuçları, en iyi ihtimalle o alandan dışlanmak ve en kötü ihtimalle, trans bireylerin başına geldiği gibi, öldürülmek olarak karşımıza çıkıyor.
 
Temsilin altında yatan eşitlik arzusunun nesneleri, yani eşitliğin vaad ettiğini düşündüğümüz nesneler grubu—ki hayalimizde bu iyi bir hayattan, güvenliğe; kabul edilmişlikten, resmi nikaha kadar uzanabilir—bizim olumlu hissetmemize sebep olabilir. Zaten iyimserliğin olasılıkları kendilerini bu tür fantezilerde gösterirler. Fakat bu tür bir iyimserlik hissinin aslında Berlant’ın dediği gibi ‘cani iyimserlik’[iii] olduğunu düşünmemiz gerekir. Çünkü bu tür bir iyimserlikten beslenen arzu ve isteklerin nesneleri, onları varoluşsal tehdit olarak gören bir alanda ve toplumsal ağın içinde yaşayan marjinal kimlikler için aslında yıkıcı ve hayatı zorlaştırıcı bir hal alır. Ekin ve Emrullah örneğinde gördüğümüz gibi, heteronormatif normlara bağlı toplumsal ilişkileri eşitlik arzusunun nesneleri olarak konumlandırdığımız zaman, onlara sahip olmak adına atılan adımlar sadece onların hayatlarını zorlaştıran sonuçları doğuruyor.
 
Bu tür sonuçlar, ötekileştirilmiş kimlikler olarak eşitlik talep etmenin sonuçları aslında. Benzer bir durum, mesela, liberal feminizme dair getirilen en önemli eleştirilerden biri. Ekonomik ve siyasi alanda eşit şartları öne çıkaran liberal feminist hareketin, aslında ırk, cinsellik, ve sınıf alanlarında kadınları ataerkil düzenin kendisi kadar yalnız bırakıyor. Çünkü, ‘içine kadın ekleyip karıştırmak’ gibi bir anlayıştan ileri gidemeyen liberal feminist hareket, kadınları ezen heteropatriyarkiye dair hiçbir eleştiri getirmemekle beraber, düzenle birlikte çalışıp değişik bir sonuç elde etmeyi bekliyor. Fakat geçmiş tecrübelerden biliyoruz ki, düzenin başında bir kadın olsa bile, düzen aynı kaldığı sürece bir şey değişmiyor.[iv]
 
Liberal feminist hareketin hatalarından alınacak dersi şöyle özetleyebiliriz: LGBTİ kimliğin varlığını en birincil varoluşsal tehditlerden biri olarak gören ve yaşamın her alanını heteropatriyarkik normlara göre ayarlamış olan düzen içinde ‘eşit’ olmayı arzulamak sadece imkansız değil, aynı zamanda bu düzeni idame ettirmenin en garanti yollarından biridir.
 
Kendi dar varoluşsal çerçevesine uymayan özneleri en iyi ihtimalle dışlayan, en kötü ihtimalle öldüren düzen, kabul edebileceği halkı aşırı eril neoliberal özneler olarak tanımlıyor.İnsanların hayatlarının büyük bir kısmında müşteri olarak çerçevelendirildiği, toplumsal ağların tüketim alışkanlıklarına göre belirlendiği,  bireysel özgürlüğün hem öne çıkarılıp, hem de çıkar amaçlı seçimler ve kişisel sağlık/mutluluk gibi kavramlar etrafından tanımlandığı ve bireyselcilik, girişimcilik gibi ‘yetilerin’ teşvik edildiği bu zaman ve mekan içerisinde LGBTİ bireylerin ‘eşit’ olmak bir yana, var olabilmesi zaten gerçekçi bir istek değil. Çünkü Halberstam’ın dediği gibi, bu düzen içinde queer varoluş, ancak düzenin görmediği ve görmek istemediği, kapitalist mantığın var olmadığı, üreme, aile kurma gibi toplumsal prestijlerin geçersiz olduğu zaman ve mekanlarda gerçekleşiyor[v].
 
Bu sebeplerden dolayı, ‘normalleşmeyi’ düzenle beraber var olmanın başka bir şekilde ifade edilmesi olarak görebiliriz. Şayet siyasi mekanizma içerisinde LGBTİ temsil bir normalleşme platformu olacaksa ve LGBTİ bireylere iyimser istekler (aslında sınıfsal bir kaygı olan resmi nikah gibi) aşılamakla meşgul olacaksa, bunun LGBTİ bireylere faydadan çok zararı olabilir. Fakat siyasi temsilin getirdiği ses ve platform, düzenin eleştirisini yapmak, normalleşmiş varoluş varsayımlarını zorlamak, yerleşmiş toplumsal ve ekonomik ilişkilerin temellerini sarsmak için bir güç olarak kullanılacaksa, o zaman LGBTİ bireyler ve toplumun geri kalanı için anlamlı bir adım sayılabilir.
 
Dipnotlar:

[i] http://www.kaosgl.org/sayfa.php?id=17571
[ii] http://cep.hurriyet.com.tr/detay/27408226
[iii] Berlant, Lauren. Cruel Optimism: On Marx, Loss, and the Senses. New Formations; Winter 2007/2008; 63
[iv] bkz. Thatcher, Merkel, Çiller
[v] Halberstam, Judith. In a Queer Time and Place: Transgender Bodies, Subcultural Lives. 2005. 

Etiketler:
nefret