13/06/2017 | Yazar: Demhat Aksoy

Bir cinsellik yaşayayım telaşıyla kendimi kadın olarak doğurdum öyle mi?

All you ever did was wreck me

Yeah, you, you wreck me

Aslında uzun süreden sonra yazmak istediğim yazı bu değildi. Lakin bir trans kadın olarak şu Pride ayında bize bizi öğreten bir yazı yayınlandı. Böyle denk geldi yazılması gerekiyordu. Bu yazının cevap olarak yazıldığı yazıda “androjen gey” yazar arkadaşımız hepimize yepyeni bir tedavi öneriyor. Duyduk duymadık demeyin! “Kendinizi çevresel heteroseksist toplumsal faktörlerin (?!) etkisiyle de olsa trans erkek veya trans kadın mı hissediyorsunuz..?” O zaman siz de bu tedaviden faydalanabilirsiniz.

Hiç düşündünüz mü bizler “nasıl kadınız nasıl erkeğiz”? “Kalkmayan sikleriyle” trans erkekler, “olmayan amlarıyla” trans kadınlar… Bizler heteroseksüellerin bu haliyle hiçbir zaman ilgisini çekemeyecek olduğunu bilmeyen “ucubeler, acuzeler” bedenlerimizle nasıl barışacağız? Ha bu arada bunlar benim sözlerim değil, yanlış anlaşılmasın.  Bunu da dipnot olarak yazdıktan sonra yazılan yazıyı biraz irdeleyeyim yukardaki yanılgılara düşmüş TRANS BİR KADIN olarak.

“Toplum kabul etmiyor diye eşcinselliğinizden kurtulmaya çalışmayın.”

                    Foto: Yıldız Tar / Kaos GL / Trans Onur Yürüyüşü 2014, İstanbul

Yaşadığımız toplumda kabul görülmeyen o kadar çok şey var ki… Mesele sadece cinsel yönelim değil. Sizin baktığınız yerden dar bir kabul görmeme alanı ve kabul görmek için “kasaplara kurban kuzu” olmak da değil. Mesele yazarın deyimiyle kendi hemcinsiyle yatmak için karşı cinse öykünmek hiç değil.  Buradaki kabul görmeme meselesi tamamen senin kendini kabul gördüğün yerdedir ki o da ERKEKLİK! Hele de bir gey böyle yazınca kendimi heteroseksüel toplumun sürekli davet ettiği “erkeklik” alanına tekrar bu sefer LGBTİ hareketin içinden davet edildiğimi görüyorum. Ne kadar çok mensubu varmış erkeklik kilisesinin. Heteroseksüel, ataerkil toplum tarafından şiddetle “ıslah” edilmeye çalışılan bizler; bu şeytan çıkarma ayinlerine sürekli maruz kalıp bedensel ve zihinsel mücadelemize devam etmeye çalışırken bir de bazı geyler tarafından da sürekli bir telkine mi maruz kalacaktık: “Erkeklerden hoşlanıyorsan erkek kal. Senin kadın olman sadece kendi cinsini sevmenden. LGBTİ çemberinden kurtulmak istiyorsam bir LGBTİ derneğinde çalışan olarak ben transseksüelliği desteklemekten de vazgeçmeliyim!” Amin. 

Bir A4 kağıda yüz kere bunları yazın sonra bir bardak suya bu kağıdı 16’ya katlayıp bırakın. Her gün bu sözleri bu bardağa fısıldayın yazılar silinince kağıtla birlikte bu suyu için. Tekrar amin. Şimdi durup tekrar düşünün. Hâlâ trans bir kadın olduğunuzu mu düşünüyorsunuz yoksa aydınlandınız mı?

Yani erk zihniyet sonucunda bir kabul meselesinden bahsediyorum. Ha bu arada cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayrımına okuyanları meşgul etmemek adına bu yazıda değinmeyeceğim. Çünkü yazarın yazısında da bunlardan eser yok.

“Hele hele trans erkekleri kadınlar niye tercih etsinler ki? Kalkmayan penis için mi, kadın kimyası olduğundan için lezbiyenlik için mi? Trans erkeklerle beraber olanlar da lezbiyendir zaten. Bunun başka bir açıklaması olamaz; kandırmayalım kendimizi.”

Bir sohbette sizin o “3 cm sikleriyle” dalga geçtiğiniz bir trans erkek arkadaşımın bu KABUL GÖRME sorunu için çok basit ve güzel bir açıklaması vardı: ‘Kime neyi kabullendireceğiz, biz doğduk ve böyleydik.’ Demek ki bizler bütün mücadeleler tarihinde olduğu gibi kendi içimizden birileri tarafından bizi dışlayan sisteme dahil olmak adına “kendimiz olmaktan” vazgeçmeliydik. Çünkü kendi olma halimiz yoktu. Hepsi birer öykünme, yanılsamaydı. Şimdi bu gerçekliği kabul edip yeni çıkan memelerimizi birer yara gibi sarmalı, kapatmalıyız bu davayı. Binayı nem yıkar derler. İçeriden çürüyen bir harekete mi dönüyoruz? Birlikte gerçekten durabiliyor muyuz? Kendimiz olabilmek adına yaptığımız bütün çabalar, ödediğimiz bedeller sadece kasıklarımızda sızlayan kendi cinsimize duyduğumuz arzunun bir oyunu mu? Bir cinsellik yaşayayım telaşıyla kendimi kadın olarak doğurdum öyle mi?

Ancak bir erkeklik söyleminin taşıyabileceği bir şiddet topuzu bu. Biz kendimizi tekrar inşa etmeyi bilenler sizin bütün yıkıcı hamlelerinize, bizden bizi daha iyi bilme hallerine karşın yine de kendimizi inşa edeceğiz. Sizler sadece yıkmayı bilenler, cep telefonu numaranızı gecekonduların üzerine yazıp bizleri TOKİ’lere yerleştirmek suretiyle mahallenizi elitleştirirken bizler; “siz” olamadan hep suçlu bir hisle sizinle aynı mahallede yaşayacağız öyle mi?

Bizler adına konuşurken bu söylediklerine inanan, bize dair sırları bizden daha iyi bilen beyaz sakallı bilge bize bizim var olmadığımızı anlatır. Bu bilgiyle şimdi biz ne yapalım? Bütün meselemiz organlarımız! Onları nasıl kullandığımız, işlevleri, neyden yapılıp nasıl olamadığı değil diye içeriden bağıralım, dışarıdan bağıralım. TOKİ’lerde de pencereler PVC, kimse bizi duymuyor oy anam!

Bizler yazarın tabiriyle “heteroseksizme çanak tutan translar” sizin söylediklerinizle beraber bir başka yıkıcı söylemin altında daha hırpalanıyoruz. Erkeklik bütün dünyayı yıkarken sadece eşcinsel aşkı kutsayan yazınızda bir sorun yok mu? Erkekler erkekçe sevin. “Erkekten kadına dönülmez, kadından da er olmaz. Olsa da siki kalkmaz”. Bu işin içinde bir kadın düşmanlığı da yok mu a dostlar? Benim kimliğim hep bir götlük yere mi sığacak? Götüm götüm açtığımız o yerlerde de işte gene bazen bizi istemiyorlar. Benim cinsiyet kimliğimi “aşırı bir cinsel yanılgı” gibi tarif eden arkadaşıma trans erkek sevgilimle yaşadığımız aşkın ve cinselliğimizin serüvenlerini paylaşma tadını bahşetmeyeceğim ki orası “gökkuşağının elli tonu” tadında bir roman. Telifsiz satmam.

Nasıl sikilebilme derdine düştük anlayamıyorum. Utanmasalar trans olma halini bu şekilde ele alacaklar. Arzu nesnesi olmak herkesin zaman zaman hevesi ama benim arzularım sadece beni inşa eden bir faktör olamaz. Arzuların başka başka boyutlarına açılan kapılar üzerine yüzyıllardır devam eden bir tarihi sadece yeraltında tutma çabanızı çağıran korkularınıza aşinayım. Sizi kınamayacağım. Cüretinize ve şiddetine aşinayım ama içeriden biraz kırılmadım değil. Bu yazıları fütursuzca yazarken tarih içerisinde bir not düştünüz. Güya heteroseksizme çanak tutan bizleri bu şiddet rejiminin de çeşit çeşit alanlarda susturmak isteyenlere içeriden bir silah hediye ettiniz. Mesela ben ‘eşcinsel’ iken ailemden kabul görüyordum. Ben ne zaman “aslında ben erkek değilim, hiçbir zaman da olmamışım anne” dediğimde annem hoşçakal bile demeden telefonu suratıma kapattı. Çünkü bütün erkekliğim üzerine kurduğu hayalleri yıkıldı. Ama ben hayallerime kavuştum, yıllardır hayal ettiğim Demhat bir adım ötemdeydi ve elimi uzatsaydım ulaşacaktım. Ulaşmamda engel olan aile-toplum girdabını yırttım çıktım. Ama ben de epridim bu düzende, dövüldüm, yaralandım, tehdit edildim, eğitim hayatımdan oldum. Bu sadece yangınlığımdandı ve sadece erkek olarak hazzımı yaşamayı becerebilsem bu şiddete de maruz kalmayacaktım öyle mi? Aydınlandım. Şükür.

                     Foto: Yıldız Tar / Kaos GL / Trans Onur Yürüyüşü 2015, İstanbul

Beden demişken, beden kişiye ait özel bir şeydir. Ona müdahale etmek tekrar o kişi özelindedir. Başarılı olmuş olmamış buna ancak o kişi karar verir. Bazen de komplikasyonlar oluşur. Bu ameliyatları açıktan tartışmak ise bilim dünyasının bu süreçleri iyileştirmesinin kapısını açar. İyi bir niyet taşıyan her kişi bu meseleyi açıktan konuşabilir. Ama bu tartışmanın kendisinin trans hareket içerisinden çıkması doğru değil midir? Belki tam da bu nedenlerle, yani yazarın bizi çağırdığı nokta nedeniyle translar ameliyat sürecinde yaşadığı sıkıntıları paylaşamıyordur.  Geçiş sürecindeki ameliyatların kararını özne kendisi verebilir, yorumlamayı özne yapar. Doktorun hatası, ameliyatın başarısızlığı yine kişi ve doktor arasında olur. Transın beyanı üzerine doktora gerekli hukuki işlemler yapılır ve doktor ifşa edilir. Gerekirse Sağlık Bakanlığı ve Tabipler Odası’yla iletişime geçilir. Bu kadar basit. “Dernekler transeksüelliği özendiriyor” demek büyük bir aymazlıktır. Birçok trans olduğu, dönüştüğü süreçte yeraltında yaşamaya itilir, yalnızlaşır ve özgüvenlerini kaybeder. Bu süreçte hastane gibi kurumlar ile yaşayabilecekleri herhangi bir sıkıntıyı, ayrımcılığı onlar adına dillendirebilmek, birçok transa bu operasyonlar sırasında güven duygusu aşılar. Aynı pembe tezkere sürecinde veya herhangi bir nefret suçu bize yöneldiğinde olduğu gibi. “Başarısız operasyonlar” doğrultusunda bizim cinsiyet kimliğimizi sorgulayacak kadar kendinde söz bulan ve özneyi dilsiz bularak üsten konuşan kimsenin yorumu karşılık bulamaz. Cinsiyet kimliği dediğimiz şey ameliyatların başarısızlığı üzerinden yok sayılacak bir şey değildir. Bunun için mücadele veren, ailesini, toplumu, eşini, akrabasını, arkadaşını kısacası bütün dünyayı karşısına alan insanlar var. Bari hiçbir şey yapamıyorsanız (ki önce o elinizi bir indirin) susun ve saygı duyun! Ya da ameliyatlar meselesinin daha şeffaf bir şekilde konuşulmasını istiyorsanız, kaybettiğimiz veya ameliyatlarında sıkıntılar yaşayan arkadaşlarımızı önemsiyorsanız iyi niyetli bir davet yazısı yazın.  Trans hareketin de asla kaçınacağı bir mesele değildir bu, hatta konuşulması kaçınılmazdır.

Her kim olursanız olun hiç umrumda değil. Ben anne gerçekliğini kendi gerçekliğim karşısında yok saymışım. Evlatlığa elveda demiş kendi kendimi doğurma telaşındayım. Kendimden hem anne hem evlat yaratmaya çalışıp kendimi siz sevmeseniz de sevmeye çalışmaktayım. Sizin açtığınız bedensel yaralarımı evimde her gece yalarken, ruhumuzda açtığınız yaralar dışarıda daha iyi bir dünya yaratma enerjimizi çalıyor bizden. Bizler birbirimize inanmadan, birbirimizin gerçeklerini hiçe sayıp kendi kurgumuzda yazarken bütün bu inkar politikalarına karşı birlikte nasıl yürüyeceğiz? Değişmemek istemenizi anlıyorum. Başka bir yerden bu yazı trans kadınları geyliğe davet; trans erkekleri de lezbiyenliğe çağrı gibi de okunabilir. Ona ben girmeyeyim dedim. Çünkü ben “aksakallı bir trans kadın dede” değilim.


Etiketler:
İstihdam