30/11/2009 | Yazar: Kaos GL

Hangimiz HIV Pozitif? Ne fark eder? HIV değil önyargı öldürür…

Hangimiz HIV Pozitif? Ne fark eder? HIV değil önyargı öldürür…

HIV+ olmanın öldürmediği ama Türkiye’de HIV+ olmanın önyargılarımız sebebiyle HIV+ bireyleri ölüme sürükleyebileceği gerçeği apaçık ortada. Saklanmak, gizlenmek, açıklamamak ve dolayısıyla da tedavi olmamak bizlere dayatılan en gerçek dayatma ne yazık ki hâlâ daha.

Adorno M. yazdı.
Hepimiz günlük yaşamlarımıza bir şekilde toplumsal önyargılarla ve toplumsal korkularımızla devam ederken 21. yy’da başımızda bizim için yaratılan kocaman bir kâbusla nefes alıyoruz; HIV pozitif ile. Bize kâbus olarak öğretilen, ilk başlarda bizlere bir eşcinsel hastalığı olarak tanıtılmış ama artık günümüzde her yerde ve herkeste karşılaşabileceğimiz türden bir hastalık olan AIDS ile ve de. Tabii ki de “önyargılar” ve “dayatmalar” birer hastalık olarak kabul edilseydi, gerek ülkemizde gerekse de dünyada AIDS’e yakalanan insan sayısını “önyargı” ve “dayatma” hastalığına kapılmış insanların sayısına göre belki de ciddiye almayacaktık ve çağımızın vebası “AIDS – Edinsel Bağışıklık Yetmezliği Sendromu” değil “ Edinsel Önyargı Fazlalığı Sendromu” olacaktı.
 
Hâlâ daha insana dair pek çok şeyi kavrayamamış olsak da – insanların neden esnediğiyle ilgili kafa patlatanları bizden ayrı tutuyorum – bizlere ve yaşamlarımıza dair oynanan oyunların sonuçlarını görmezden gelmeyi kabul etmemeliyiz kanımca. Ayrımcılığın her türlüsüne pek müsait kapitalizm artık hastalıklar ve ölümler üzerinden bile prim yapa dursun, gerek ilaç firmalarının cepleri bol keseden dolsun, biz yine de yanı başımızdaki bu “gerçek” ile yaşamayı öğrenerek, AIDS hastalarının durumunu irdeleyerek en azından yılın bu günü olan 1 Aralık’ta empati yetimizi çalıştıraduralım.
 
Bu nedenle bu yazıyı kaleme alıyorum. HIV pozitif olup olmadığımla ilgilenmeden. Kimin HIV pozitif olduğunu sorgulamadan. Bu gerçeğin gerçekten bizi yaşamaktan alıkoyabileceğini fark ederek…
Aslında 25 yıllık bir mazisi olmasına karşın, ilk olarak milenyum başlangıcında adından söz etmeye başlanılan AIDS’in çözümleri hâlâ daha aranırken, bizlere özellikle eşcinsel erkekler arasında ortaya çıktığı yalanıyla dayatılan AIDS hakkında hâlâ kafamız karışık. Dünya Sağlık Örgütü bugüne kadar 25 milyondan fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan AIDS’in hâlâ daha heteroseksüel çiftler arasında yayılmadığını söylerken, 2007 yılında dünyada 33 milyon kişinin HIV pozitif olduğu gerçeği yanı başımızdayken aslında WHO’nun raporlarını bile toplumsal cinsiyet ve ayrımcılık arzumuz dolayısıyla Türkiye’ye çarpıtılarak sunduğumuz açıkça ortada.
 
WHO aslında bizlere heteroseksüel çiftler arasında eski hızıyla AIDS’in yayılmadığını söylerken, yurdum basını milenyum öncesi ABD basını politikasını takip ederek, AIDS’in eşcinsel ilişkiyle bulaştığı yalanına bizleri bulaştırırken aslında gerçeklerden nasıl bu kadar uzak olabildiğimizi kimse sorgulamıyor sanırım. En azından sorgulasaydık “Doğan”lar akbaba olmaz, kendisini de zümrüdü anka kuşu sanmazlardı. Öte yandan ABD’nin iç politikaları rahatlıkla eleştirilebiliniyorken bizim AIDS konusundaki duyarsızlığımız da gerçekten çok ilgi çekici. “Atın ölümü arpadan olsun” ya da “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığıyla yetiştiğimiz için olsa gerek, elin Tony Kushner’i çıkıp da kendi ülkesini – ABD – AIDS politikaları sebebiyle senaryolarında – Angels in America – eleştirirken, ABD’yi AIDS ve HIV+ eşcinselleri tedavi etmemekle suçlarken, insanlara plasebolar verildiğini yazarken ve oynarken, bizler elimizdeki Sağlık Bakanlığı verilerimize bakıp Türkiye’deki HIV pozitif ve AIDS vakası azlığından ötürü mutluluk duyuyoruz galiba.
 
Sağlık Bakanlığı 2008 yılına kadar toplamda 3370 kişinin HIV+ ve AIDS vakasıyla karşılaştığı “gerçeğini” bizlerle buluştururken bundan duyacağımız mutluluğu göz ardı etmiş olmalı. Tabii ki de Türk medyalaması söz konusu AIDS ve HIV+ olduğunda damarlarında bulunan asil ajitasyonla HIV+ çocukların okullarında yaşadığı sorunları dile getirmiş hatta velilere “Çocuğunuzun okulunda AIDS’li öğrenci bulunmasına tepkiniz ne olurdu?” gibi faşizan ve arkaplanda ayrımcı anketlemelerde de bulunmuştu. Sonuç hiçbir zaman değişmedi tabii ki de. AIDS hakkında bilgilendirilmeye çalışsak da, AIDS’in kan yoluyla bulaşabildiğini anlasak da her zaman söz konusu ayrımcılık olduğunda bütün özel yeteneklerimizi ortaya çıkartıp, HIV+ ve AIDS’li hastalara karşı inanılmaz derecede “hassas” davranmayı başarabildik. Gerçi kutsal paranoyalarımız her zaman işlevini sürdürdü, hepimiz toplumsal hayattan ve yaşamdan nefret eden manyaklar olduğumuz için HIV+ bireylerin de sinema sinema dolaşarak kıçımıza kanlı iğneler saplayacağından ya da bilumum fast food restaurantlarında ketçap şişelerini kanlayacağından korkup durduk. Aslında bizim beynimize kan gitmediği gerçeğinden oldukça uzaktık bu sırada, hepimiz HIV+ birini duyduğumuz anda kaçmamız gerektiği, uzaklaşmamız gerektiği ve hatta yok etmemiz gerektiği kanısına öyle bulaşmıştık ki, aramızdan ünlü türkücülerimiz çıkıp HIV+ gibi hassas bir konu üzerine şarkılar türküler dahi yazabildi, hiç ses çıkarmadık. Durum aslında 2009 yılında Türkiye’de bu kadar içler acısıyken, bizlere arkaplanda eşcinsel ayrımcılığıyla sunulan AIDS ve HIV gerçeğiyle yüzleşen HIV+ bireyler tedavi olmamayı seçme veya tedavi sürecinde travmatik durumlar yaşamaya mecbur bırakıldıklarını hissediyorlar ne yazık ki.
 
HIV+ olmanın öldürmediği ama Türkiye’de HIV+ olmanın önyargılarımız sebebiyle HIV+ bireyleri ölüme sürükleyebileceği gerçeği apaçık ortada. Saklanmak, gizlenmek, açıklamamak ve dolayısıyla da tedavi olmamak bizlere dayatılan en gerçek dayatma ne yazık ki hâlâ daha.
Tabii ki de HIV+ olmadan yaşanan ayrımcılığı ve tabuları fazlasıyla anlayamayan biri olsam da, sanırım son olarak aşağıda sözlerini yazacağım İsmail Türüt’ün “AlDS Hastalığı” adlı şarkısı ülkemizdeki son durum hakkında son sözleri benim yerime söyleyecektir.
HIV+’in öldürmediği sadece önyargıların HIV+ bireyleri ölüme sürüklediği gerçeğiyle artık yüzleşmemiz dileğiyle.
 
AIDS HASTALIĞI – İSMAİL TÜRÜT
 
Aids hastalığı hoşgeldin,
İnsanlıktan çıkanları al götür
Gelecek zamanı ne güzel bildin, 
Belleğini yıkanları, al götür

Al götür al götür
Babam olsa al götür, 
Eşek cennetine götür
Sokakları doldurmuşlar kopuklar 
Ancak bu pisliği bu illet paklar
Ameliyat oldu cinsi sapıklar
Erkeklikten bıkanları 
Al götür al götür 
Babam olsa al götür, 
Eşek cennetine götür

Arkadan bakınca tipe bak tipe 
Sonradan dönmeymiş sıpa oğlu sıpa
Kolunda bilezik kulağında küpe 
İncik boncuk takanları al götür
Aman garip ismail'im sermayem sazımdır 
En büyük tehlike neme lazımdır 
Lazı, Kürdü, Abazası, Çerkezi, Boşnağı, Arnavudu hepsi bizimdir 
Yurda nifak sokanları canımızı yakanları
Al götür al götür
Babam olsa al götür, 
Eşek cennetine götür…


Etiketler: insan hakları, sağlık
nefret