04/09/2015 | Yazar: Ali Ersen Erol

Aylan’ın cansız bedeninin fotoğrafını gördüğümüz zaman hissettiğimiz şok, acı, sızı, ve belki utancın karşısında cinsellik gibi bir konuyu düşünmek önemsiz veya abes gelebilir.

Aylan’ın cansız bedeninin fotoğrafını gördüğümüz zaman hissettiğimiz şok, acı, sızı, ve belki utancın karşısında cinsellik gibi bir konuyu düşünmek önemsiz veya abes gelebilir. On milyonu aşkın insanın geride her şeylerini bırakarak evlerinden olduğu ve Aylan’ın başına geldiği gibi sayısız felaketlerin yaşandığı bir savaşın karşında, neticede, cinselliği düşünmek bir lüks, hatta bu yaşananları görmemezlikten gelen bir sahtekarlık olarak algılanabilir. Fakat böyle bir olası algının ne kadar yanıltıcı olabileceğini Gayle Rubin 1984 yılında Cinsellik Üzerine Düşünmek: Cinsellik Politikalarına Dair Radikal Bir Kuram Üzerine Notlar isimli yazısında yazmıştı. Rubin, yazısında insanların bu tür "düşünülemez yıkımın olasılıkları" ile karşı karşıya geldikleri zaman cinsellik hakkında özellikle çıldırdıklarını ve cinsellik  üzerinden yaşanan tartışmaların "toplumsal endişelerin ve gergin hislerin boşaltıldığı bir araç" olduğunu ifade etmişti.

Rubin’in artık cinsellik çalışmalarında klasik haline gelen yazısı, bu tür toplumsal gerginlik zamanlarında cinsel olarak sapkın kabul edilenlerin yasalarla ve farklı otorite yapılarıyla nasıl bastırıldığını anlatıyordu. Fakat, içinde bulunduğumuz bağlam üzerine yorum yapacaksak, Rubin’in argümanını ileri taşımamız gerekir. Yani, sadece politikanın cinsel sapkın olarak nitelendirdiklerine olan etkisini değil, cinsel sapkın olarak kenara, köşeye itilenlerin politikaya etkisini düşünmeye başladığımız zaman Aylan’ın bedeninin temsil ettiği sorunun üzerine daha sağlıklı yorum yapabiliriz.

Fakat queer düşünürler olarak Aylan’ın bedenini nasıl algılayabiliriz?

Yazılı basında, radyolarda, televizyonlarda, #kıyıyavuraninsanlık gibi sanal alanlarda, ve en azından benim içinde bulunduğum konuşmalarda Aylan’ın bedeninin en çok öne çıkan noktası üç yaşında bir çocuk olmasıydı. Bir şekilde, Aylan’ın bedeni, benzer bir şekilde dünyaya veda eden hiç bir çocuğun bedeninin yapamadığı bir şekilde büyüklerin dikkatini üzerine toplamayı başardı. Bu neden böyle oldu? Aylan’ın o fotoğraflarda nasıl algılandığının, yarattığı haklı yankı ile alakası var mıydı ve ne olabilirdi?

Mesela, Gelecek Yok: Queer Kuram ve Ölüm Dürtüsü isimli kitabın yazarı queer düşünür Lee Edelman, Aylan’ın nasıl algılandığı ve yarattığı yankı arasındaki ilişkiyi gelecek kavramından ele alabilir. Edelman, kitabında, çocuk imgesinin heteronormatif bir gelecek dayatmak için nasıl bir araç olarak kullanıldığını detaylı bir şekilde anlatıyor. Benzer bir şekilde, Aylan’ın bedeni üzerine yapılan yansıtmalar, Aylan’ın olası geleceği üzerinden yürütülüyor. Üç yaşında bir çocuğun ölmesi, geleceğinin çalınmasıydı. Olası bir hayatın elinden alınmasıydı. Ve bu tür yorumları yapanların, bu hayatın nasıl olabileceği konusunda çok iyi fikirleri olduğundan pek şüphemiz yok. Çünkü Aylan’ın cansız bedeninde bir şekilde nizamını korumayı başarmış olan kıyafetleri ve ayakkabısı, her gün etrafta görülen çocuklardan pek de farklı değil. Aylan’ın üzerinde taşıdıklarına dayatılan ‘normallik’ anlamı, ilk çıkan fotoğraflarda yüzünün kuma dayalı olması ve görünememesi ile ikinci bir boyut kazanıyor. Empatinin sınırlarını zorlayarak, tanıdık bir çocuğun yüzü Aylan’ın bedenine dayatılabiliyor. "O benim oğlum, kuzenim, yeğenim olabilirdi, şu akrabam daha üç yaşında" diyerek Aylan’ın bedeni ile hayali bir ilişki kurmak kaçınılmaz bir refleks olabiliyor. Geleceğe dair böylece hissedilen acının temelinde, Aylan’ın bedenine dayatılan normaller yatıyor. Normal bir geleceği elinden alınan Aylan’ın normal bir çocuk olarak imgelendiği çizimleri dolaşımda görmek mümkün. Bir odada uyumak, kumlarla oynamak, balon tutmak gibi normal çocukların yaptıkları normal şeyler, Aylan’ın elinden alınan geleceğinin fantezisini de normal olarak ima ediyor.

Diğer bir deyişle, Aylan’ın bedeni sadece güç odakları tarafından değil, aynı zamanda toplumda ayrıcalık sahipleri tarafından benimseniyor, çünkü heteronormatif eksende o bedenin olası normal geleceğinin fantezisi üzerinden kendileri ile ilişkilendiriyorlar. Bugüne kadar benzer şekilde ölen mültecilerin bedenleri yeteri kadar etkileyici olamadığı ve gerek kıyafetleri, gerekse ten renkleri sebebi ile rahatça halının altına süpürülebildikleri için böylesine bir tepki yaratmamışlardı. Fakat, kendi bedenleri ayrıcalıklı olduğu için, ve Aylan’ın bedenini kendi bedenleri ile belli fantezilerin temelinde ilişkilendirebildikleri için, çoğu insan Aylan’ın bağlamını mutlak kötü olarak kategorize etmekten çekinmedi.

Şimdi yukarıda sorduğumuz soruya tekrar bakabiliriz. Sadece politikanın cinsel sapkın olarak nitelendirdiklerine olan etkisi değil, cinsel sapkın olarak kenara, köşeye itilenlerin politikaya etkisi bu tür koşullar altında ne olabilir, nasıl olabilir?

Çizimler: mott.pe

Queer düşünce ve aktivizmin burada özgün bir konumu var. Toplumu iten ve böylesine bir araya getiren dinamikler, hem genelde hem bu durumda gördüğümüz gibi, karşılıklı mutlaklık çizgilerinde idame ettirilebiliyor. Çelişkilerin ötesinde ortak nokta bulabilmek için çoğunluğun ihtiyaç duyduğu—ve devletin de büyük oranda destek verdiği—ikili karşıtlıklar, mutlak kötülüğün karşısında mutlak bir iyiyi tasarlayıp onun tahtına insanların kendilerini oturtması ile bitmiyor. Aynı zamanda mutlak iyi olanın ne olabileceğini insanlar kendi imajlarına göre tahayyül ediyorlar. Bu noktada, bu tür ikili karşıtlıkların önemli bir baskı aracı olduğu gibi bir düşünceyle yola çıkmak, queer politikanın toplumsal duruş ve düşüncelere karşı en önemli etkisi. Diğer bir deyişle, queer bedenleri de ezen mutlaklıkların ve ikili karşıtlıkların aslında karman çorman olan gerçeklikleri basite indirgemeye çalışması karşısında durmak, cinsel sapkın olarak kenara, köşeye itilenlerin bu bağlamda politikaya yapabileceği en önemli etki olabilir. 


Etiketler:
nefret