26/01/2011 | Yazar: Umut Güner

23 Ocak 2011 tarihli Sabah gazetesinde Öncel Öziçer isimli köşe yazarının yazısı ile karşılaştım.

23 Ocak 2011 tarihli Sabah gazetesinde Öncel Öziçer isimli köşe yazarının yazısı ile karşılaştım. Cemil İpekçi, partneri ve partnerinin çocuğu ve çocuğun annesi ile birlikte çekilmiş bir fotoğrafı yorumlayan Öziçer, köşe yazısından çok “okur yorumu” kıvamında bir yazı yazmaya çalışmış.
 
Cemil İpekçi’nin partnerinin çocuğunun büyüdüğü zaman babasının partneri olan Cemil İpekçi’yi nasıl tanıtacağı üzerine bir soru sormuş ve “Babanın manitası mı diyecekler” diye kendince zekice bir yorumda bulunmuş. Bu yorumdan da anlaşılacağı üzere, homofobi ve transfobi, yaratıcılığı ve eleştirel düşünce yeteneğini de köreltebiliyor.
 
Sanki Türkiye’de ilk kez bir çocuk, babasının biseksüel ve babasının partnerinin gey olduğu gerçeği ile yüzleşecekmiş gibi davranmak da heteroseksizmin hepimize dayattığı “toplumsal yalanlara” inanma eğiliminden kaynaklanıyor sanırım.
 
Ne yazık ki feminizmden haberdar olmayan kadın yazarlar, köşelerine sahip çıkmak için kraldan daha kralcı olmak zorunda hissediyorlar. Ve bu refleksle de daha erkek davranıp homofobik/transfobik olmayı bir erdem zannedebiliyorlar.
 
Ancak şunu unutmamaları lazım, “erkek” gazete patronları ve “erkek” köşe yazarları için “erkek” gibi yazan “kadın” köşe yazarları hiçbir zaman yeteri kadar “erkek” olmayacaklar.
 
İşte tam bu nokta da kadın köşe yazarları, eşcinsel, biseksüel, trans kadın/erkekleri “eksik erkek/kadın” ya da “tam olmamış” olarak gören heteroseksist erkek ideoloji nedeniyle aynı kefeye konuluyor.
 
Sayın Öziçer, sorunuzu ben başka bir yerden yanıtlamak istiyorum. Evet, çocuğa bugün için anlatmak zor gibi gözüküyor. Bak bu annen, bu baban (senin baban biseksüel), bak bu da onun erkek sevgilisi (gey ya da eşcinsel erkek).
 
Öncelikli olarak, bu durumu anlatmak isteyip istemeyecekleri, o kişilerin bileceği bir şeydir. İfşa etmek suçtur. İkinci olarak, çocuğun anlamayacağını düşünme halini toplumsal bir sorun olarak görmek gerekir. Örneğin sadece Cemil İpekçi’nin evladı için değil, heteroseksüel ailelerin çocukları için de “hetoroseksüel aile modelinin dışındaki” aile modellerini anlatan hikaye kitapları, çizgi filmler hazırlanabilir.
 
Çocuğa bu durumun ayrımcılık yapılması gereken bir alan olarak değil de, bir insanlık hali olarak anlatılması ve normalleştirilmesi de pek ala mümkün.
 
Emin olun, çocuklar sizin kadar acımasız olmayabilirler, en azından acımasız olup olmayacakları bir ortamı vereceğimiz eğitim ve sosyalleşme ortamları ile biz yaratabiliriz.
 
Bir bebekten katil yaratan karanlık düzeni aydınlatacak olan insanlar da biziz, o karanlığı “genel ahlak”, “toplumsal değerler”, “birlik”, “bütünlük” gibi “baba” laflarla mutlak bir gerçeklik gibi davranarak birbirimizin hayatını zehir etmek için kullanacak kişiler de bizleriz.
 
Köşe yazarı olmanın tek koşulunun “toplumun sağ duyusunun sesi” olmanın ötesinde olduğunu düşünüyorum. Örneğin, Cemil İpekçi’nin ailesi ile kuracağı ilişkiden daha önemli meseleleri dert etmenin hepimiz için faydalı olacaktır. Örneğin, Cemil İpekçi gibi “şanslı” olmayan/olamayan eşcinsel, biseksüel, trans kadın/erkeklerin yaşadıkları sorunlar, nefret cinayetleri, ayrımcılık ya da azınlıkların sorunları…
 
Son olarak, “artık aman yok” yaklaşımı ile son birkaç yılda LGBT bireylere yönelik işlenen insan hakları ihlaleri ile ilgili bilgi vermek istiyorum, Ahmet Yıldız babası tarafından öldürüldü, çünkü babası da “artık aman yok” dedi. Oğlunun eşcinsel bir birey olarak hayatına devam etmesinin “uygun” olmayacağını düşündü. Ankara, İzmir, İstanbul’da Dernekler Dairesi Başkanlığı, eşcinsellerin örgütlenmesine “artık o kadar da değil” diyerek derneklerimizi kapatmaya çalıştı. Uganda’da, eşcinsel ve biseksüel kadınları “artık aman yok” diyen “erkekler” tecavüz ederek “iyi”leştirebileceklerini düşündüler.
 
Son bir laf da Cemil İpekçi’ye, İpekçi geçen sene Fatih Altaylı’ya verdiği söyleşide Türkiye’de eşcinsellerin Avrupa’dan daha rahat ve özgür olduğunu, hiçbir sorunları olmadığını ve özgürce yaşadıklarını söyleyip, “LGBT örgütler, LGBT haklarını sadece ruj sürme ve seks yapma hakkı zannediyorlar” gibi maalesef üzücü bir laf gevelemişti.
 
Sayın İpekçi, homofobi ve transfobi işte bugün Öziçer’in sözleriyle sizin en mutlu anlarınızdan birini bıçak gibi kesen sinsi bir ideolojidir.
Nerde, ne zaman karşınıza çıkacağı belli olmaz.
Sizi bir köşe yazarının sözleri mağdur edebilirken, başka bir eşcinseli, biseksüeli ya da trans bireyi bir katilin öldürücü darbeleri homofobinin/transfobinin mağduru haline getirebilir.
 
Türkiye’deki LGBT örgütler hem medyanın homofobik ve transfobik dilini değiştirmek için çalışmaktadırlar, hem de insanlar şiddete ve ayrımcılığa uğramadan yaşayabilsin, hatta özgürce aşık olabilsin, sevişebilirsinler diye mücadele etmektedirler.
 
Artık homofobiye ve transfobiye aman yok diyoruz!
 
ilgili yazı için:
http://www.sabah.com.tr/Gunaydin/Yazarlar/ozicer/2011/01/23/aman_yok_artik

 

Etiketler: yaşam
nefret