20/11/2012 | Yazar: İsmail Alacaoğlu

Homofobi, en basit anlamıyla eşcinselliğe ve eşcinsel edimleri pratik edenlere karşı duyulan korku, hoşlanmama ya da nefreti tanımlamayan bir kavram olarak kullanılsa da, aslında kişinin kendisinin ya da bir başkasının eşcinsel duygular hissedebilmesi karşısında yaşadığı derin korkuyu tanımlar.

Homofobi, en basit anlamıyla eşcinselliğe ve eşcinsel edimleri pratik edenlere karşı duyulan korku, hoşlanmama ya da nefreti tanımlamayan bir kavram[1] olarak kullanılsa da, aslında kişinin kendisinin ya da bir başkasının eşcinsel duygular hissedebilmesi karşısında yaşadığı derin korkuyu tanımlar. Homofobi sadece heteroseksüellerin eşcinsellere yönelik tutum ve davranışları ile sınırlı değildir; eşcinsel bireyler de homofobik tutum ve davranışlar sergileyebilirler.[2] Sonuçta homofobi, heteroseksist ve ataerkil toplum yapısının dayattığı ideolojinin bir yansıması olduğuna göre, bu egemen ideoloji altında yaşayan eşcinsel bireylerin kendileri ile çatışmaya girmeleri, dışlanmak ve cezalandırılmaktan korkmaları ve bu korku, kaygı ve suçlulukla başa çıkma stratejilerinde problemler yaşamaları kimi zaman kaçınılmaz olabilir. İşte bu eşcinsellerin eşcinselliğe yönelik tutumlarını içselleştirmesi de “içselleştirilmiş homofobi” olarak tanımlanmaktadır.[3]
 
Bu yüzden homofobiyle baş etmeye çalışırken karşımızdaki direncin yalnızca heteroseksüellerden doğru geldiğini düşünmek yanılgıya düşmemize sebep olur. Bana kalırsa heteroseksüellerin sahip olduğu homofobi ve eşcinsellik karşıtı tutum ve davranışlarından önce halletmemiz gereken mesele eşcinsellerin kendi içlerindeki homofobi ve transfobidir. Bu blogda da LGBTTQ kategorisi altında eşcinsellik ve transseksüellik lehine yazan bazı blog yazarlarının bile farkında olmadan homofobik söylemin kıyısında dolaştıklarını görüyorum. Çünkü bu homofobi denen şey sınırları oldukça belirsiz ve çok fazla olguyla kesişen bir kavram olduğundan ne kadar dikkat etsek de zaman zaman ona teğet geçmemiz ve hatta bir anda içine düşüvermemiz işten bile değil.
 
Maalesef kullandığımız dilin içerisine erkek egemen, seksist ve heteroseksist düşünce yapısı öylesine işlemiş ki bir şeyi bu dilin tuzaklarına düşmeden, yanlış anlaşılmadan uzak ve doğru bir şekilde tanımlayabilmek deveye hendek atlatmaktan bile zor. Sadece dil de değil elbette, heteroseksizmin düşünce yapısını ve kültürünü de içselleştirdiğimiz için zaman zaman homofobinin aşılmasının yolunu tariflerken bile tam da bu söylemin ürettiği argümanları kullanarak kaş yapayım derken göz çıkarmak mümkün.
 
İşte bunu yapmamak adına öncelikle kendi içimizdeki homofobiden ve transfobiden arınmamız gerekiyor. Bunun için de ilk yapılması gereken şey, homofobinin kaynağını kendimizde aramaktan vazgeçmek... Homofobiyi bizim bazı davranışlarımız ya da cinselliğimiz doğurmuyor. Hatırlamak gerekiyor ki homofobinin hedef aldığı şey bizim davranışlarımız ya da yaşam tarzımız değil, bizzat var oluşumuz. O yüzden eşcinsellerin daha “usturuplu” davranmalarını, daha az “cinsellik” yaşamalarını, daha “normal” hareketler yapmalarını ya da kendilerini belli etmemelerini ve yaşadıklarının dört duvar arasında kendilerine özel bir şey olduğunu düşünmelerini isteyerek eşcinselleri “normal” ve “bilinçli” olmaya davet etmek homofobiyi değil, kaldırsa kaldırsa insanın varoluşunu ve özgüvenini ortadan kaldırır ki heteroseksizmin amacı da zaten budur.
 
Diğer eşcinselleri ya da kişinin kendisini bu şekilde yargılaması ve suçlaması da içselleştirilmiş homofobiden kaynaklanır. Elbette kimseyi suçlamıyorum bunun için, öğreti bu ve içinde yaşadığımız kültürden hepimiz etkileniyoruz ama bu hiç birimizin kaderi değil. Bırakın, herkes içinden geldiği gibi davransın, bırakın isteyen istediği kadar cinselliğini yaşasın. Hele de cinsellik! Cinsellik cinsel yönelimden bağımsız bir dürtüdür ve kişinin yönelimiyle değil olsa olsa libidosuyla ilgilidir. Siz hiç libidosu yüksek olduğu için ayıplanan, dışlanan bir heteroseksüel gördünüz mü? Aksine cinsel güçleri ile övünmez mi özellikle heteroseksüel erkekler? O halde neyin iç savaşını veriyorsunuz kendinizle? Siz kendinizi bastırdığınız ve cinselliğinizi yaşamadığınız sürece kabul göreceğinizi mi sanıyorsunuz? Sizi olduğunuz gibi kabul etmeyecekleri “dört duvar arasında ne yapıyorsanız yapın!” cümlesinde gizli değil mi? Dört duvar arasında sevişseniz de sevişmeseniz de siz yoksunuz onlar için. İşte tam da bu nedenle kamusal alanda var olma mücadelesi içindeyiz. Şöyle bir bakın çevrenize, heteroseksüellik dört duvar arasında mı yaşanıyor? Sokakta, kafelerde, sinemalarda çift oldukları gayet belli değil mi? Her gün kornalar çalarak evimizin önünden geçip evlendiklerinden bizi haberdar etmiyorlar mı? Havai fişekler atarak heteroseksüel birlikteliklerini kutlamıyorlar mı? Ben uzun uzun örnekler vermeyeyim, oturup siz düşünün heteroseksüellik dört duvar arasında yaşanan bir cinsel yönelim mi diye. Onlar cinsel yönelimlerini böylesine hayatın orta yerinde yaşarken sizin cinsel yöneliminizi dört duvar arasında  yaşamanızı isteme hakkını nereden buluyorlar? Peki ya sizin bu kendinizi dört duvar arasına hapsetmeye can atana haliniz niye?   
 
Uzun lafın kısası biz cinselliğimizi yaşamadığımızda ya da dört duvar arasında yaşadığımızda homofobi ortadan kalkmıyor. Homofobi ancak biz kendimizi kabul ettiğimiz ve “ben buyum ve bu benim hayatım” diyebildiğimiz noktada zayıflayacaktır. Yoksa kendi homofobimizle muzdarip olduğumuz homofobiyi biraz daha perçinler ve güçlendiririz. Ayrıca bazılarının salık verdiği gibi öyle LGBT olmanın bir bilinci de yoktur, insan olmanın bilinci vardır ve o bilinç de herkesin kendi tasarrufundadır. Hiç kimsenin hiç kimseyi “hizaya girmeye” davet etme hakkı da yoktur. Ortada bir yanlışlık varsa bu eşcinselliği, transseksüelliği ve biseksüelliği ayıp, günah ve hastalık olarak gören ve yanlış sayan heteroseksizmin yanlışıdır. Siz siz olun sizin varlığınıza top yekün karşı olan bir yapının argümanlarını kullanmayın, kendinizi hizaya sokmayın!
 
Yararlanılan Kaynaklar

[1] Fone, Byrne. Homophobia: A History. New York: Picador, 2000.
[2] Melek Göregenli,  «Heteroseksim, Homofobi ve Nefret Suçları: Sosyal Psikolojik Yaklaşım.» Cogito Cinsel Yönelimler ve Queer Kuram 2011: 353-365.
[3] Pınar Öztürk, Yeliz Kındap. «Lezbiyenlerde ve Biseksüel Kadınlarda İçselleştirilmiş Homofobi, Benlik Saygısı ve Yalnızlık Düzeylerinin İncelenmesi.» Heteroseksizme Karşı Gökkuşağı Anti Homofobi Kitabı 3.Ankara: Kaos GL, 2011. 164-168.

Etiketler:
nefret