28/03/2009 | Yazar: Aykan Safoğlu

Almanya’nın en büyük lezbiyen ve gey örgütü LSVD geçtiğimiz haftalarda bir görünürlük kampanyası başlattı. Aslında yeni bir kampanya da değil... 

Almanya’nın en büyük lezbiyen ve gey örgütü LSVD geçtiğimiz haftalarda bir görünürlük kampanyası başlattı. Aslında yeni bir kampanya da değil... 

LSVD 2003 yılından bu yana "homofobik göçmen" olgusunu medyaya lanse etmesinin yanında bu kampnayayı da örgütlemeye çalışıyor…
 
Arapça, Türkça ve Almanca ‘sevgi saygıya değer’ sloganıyla; Berlin’in birçok billboard’unu, duvarını süsleyen 2 erkeğin, 2 kadının ve bir erkekle bir kadının öpüştüğünü gösteren fotoğraf çalışmaları, homofobi ile mücadele ettiğini iddia ediyor, ama bunu başarabiliyor mu?
 
Kısaca değerlendirmeye çalışacağım.
 
İhtişamlı bir kampanya ‘sevgi saygıya değer’, fotoğraflarda kullanılan canlı renkler, modellerin üzerindeki yeni ve pırıl pırıl giysilerle Berlin’n çoğu muhitinde görülüyor.
Photohop ile de pürüzsüz ciltlere sahip olmuş bu insanların birbiriyle öpüşmesinin, varolan homofobi ve transfobiyi dönüştürmediğini, aksine homofobi üzerinden başka ayrımcılıkların ekmeğine yağ sürdüğünü düşünüyorum.
 
LSVD isimli derneğin homofobi ve transfobinin göçmen cemaat arasında daha yaygın olduğunu iddia eden bir tavrı olduğu için, çoğunlukla yürüttüğü faaliyetler Alman toplumunun belirli bir yüzdesine yönelik bilinç yükseltme çalışmaları… Son dönemde homofobinin göçmenleri ilgilendirdiği söylemi ile proje yazarak bu alanda çalışmalara imza attılar. Kısaca bir tarih alıştırması yaparsak şu sonuçlara varıyoruz.
 
"Migranten müssen sich positionieren gegen Homophobie" olarak adlandırdıkları, ‘Göçmenler homofobi karşısında tavır almalılar’ argümanını her fırsatta her mecrada dillendiriyorlar.
 
Bunun yanında göçmenler için kullandıkları "geri kalmışlık, ataerkillik ve köylülük" argümanları da var. TAZ (Tageszeitung) gazetesinde LSVD üzerine yazılar yazan, aynı zamanda LSVD üyesi Jan Feddersen, "Zivilisierung der Vormodernen" diye bir kavram dahi ortaya atmıştı; ‘modernöncesi bireylerin medenileştirilmesi’…
Yani burada doğmuş büyümüş bir sürü insanın geri kalmış anne-babasını, akrabalarını, (hetero) arkadaşlarını, komşularını vs. medenileştirme isteği, çabası ve iddiası…
 
Bu saydıklarım dışında özellikle(!) İslam dininin homofobik olduğunu öne süren bir kuruluş LSVD. Alman vatandaşlığına geçmek isteyenlerin Baden-Württemberg eyaletinde tabi tutulduğu "Muslim-Test / Müslüman Testi’nin Berlin'de de uygulanmasını istiyordu bir ara. Bu testin soruları arasında ‘Kızınız "Batılı" bir yaşam tarzı istiyor, ne yapardınız?’ veya ‘Oğlunuz size eşcinsel olduğunu anlatıyor, nasıl davranırdınız?’ gibi sorular var. Bu testin, İskandinavya, İspanya ya da Güney Amerika'dan gelen göçmenler için geçerli olmadığını da belirtmem gerekiyor.
 
Üst alman kimliğinin devamlı olarak empoze edildiği, göçmenlerin entegre olması beklenen koyun sürüsü olarak algılandığı bir toplumda, böylesi bir tavır sergileyen bir kurum olarak LSVD, benim de fazla saygı duyduğum bir oluşum değil.
Tevekkeli değil, resimlerde görülen erkeklerin kara tenli, Türk veya Arap stereotiplerini andırması.
 
Unutmamak gereken başka bir şey daha var. Hangi billboardlara bufotoğrafların yerleştirilmiş oldugu üzerinden de bir anlam çıkıyor. Daha çok göçmen nüfusun yoğunlukla yaşadığı bölgeler seçilmiş. İki erkeğin öpüştüğü fotoğrafta arka planda görülen metro istasyonu, Hermannplatz istasyonu. Yani Berlin’in en fazla göçmen nüfusa sahip, görece daha fakir bir semti olan Neukölln seçilmiş. Mesaj açık, Türkler ve Araplar, bakın eşcinseller sizin aranızdan da çıkabilir!
 
Ama benim bizatihi deneyimimden yola çıkarak vardığım sonuç ise, homofobinin her iki tarafta da benzer yansımaları olduğu... Almanlar ne kadar homofobikse, göçmenler de o kadar... Bir kıyas yapmak abesle iştigal etmek olur.
Homofobi tüm toplumun sorunu, sadece göçmenlerin değil... Bu nedenlerden dolayı buradaki göçmen örgütlerinin de kampanyayla alakadar rahatsızlıkları var.
Destekçi kurumlar arasında GLADT’in isminin geçmemesi tesadüf değil.
 
Üstelik Almanca kullanılan "Liebe verdient Respekt"in tam çevirisi, "sevgi saygıyı kazanır"... Sevgi saygıya değer gibi bir anlamı yok benim gözümde, hatta ve hatta daha da üstten bir tavır olduğunu bile düşünüyorum.
 
Bir de alt metin olarak okumaya açık başka bir şey daha var ki, onu da hemen paylaşayım. Birbirini seven, birlikte olan gey, lezbiyen, hetero çiftlerin saygıya değer olduğunu vurguluyor. Yani sokakta yalnız başına dolaşan, sevgilisi olmayan, üstelik açık ilişki yaşayan eşcinsellerin burada kastedildiğini hiç zannetmiyorum.
 
Tabii, kampanyanın trans bireyleri tümden yok saydığını gördüğümüzde de bu kampanya ağızda epey kekre bir tat bırakıyor. (LSVD üyesi birine Almanya’da yaşayan transların yaşadığı sorunları sorduğunuzda, cevap alamıyorsunuz... Ama sorun yaşıyorlar...)
 
Bu faaliyetin her ne kadar ihtişamlı olsa da, egemen Alman değerlerini dayatan, tabandan kopuk, ırkçı fikirlerden beslenen, uzun vadede hiçbir geri dönüşü olmayan bir kampanya olduğunu düşünüyorum...
Sanırım her kampanya, içerisinde yürütüldüğü bağlam, coğrafyadan bağımsız yanlış okumalara tabi olmaktan kaçamıyor...
 
Almanya’da yaşayan Türk pasaportlu bir eşcinsel olarak bu kampanyanın sona ermesini talep ediyorum. Çünkü kampanya homofobi ile mücadele etmekten uzak, toplum içerisinde birtakım insanların dezavantajlı olduğunu vurgulayan kin ve nefret duygularını güçlendiren bir dinamiği var. Elbette ki LSVD’nin geçmişini analiz edebilenlere daha da görünür olan...
 
O harcanan paralara yazık diyesim geliyor...


Etiketler: yaşam, dünyadan
İstihdam