22/06/2015 | Yazar: Duygu Aloğlu

Futbolda homofobiye, ayrımcılığı ve cinsiyetçiliğe karşı kırmızı kart!

Futbolun eril ve heteroseksüel bir cinsiyetinin oluşu malum, haliyle futbolla aşina olan herkesin de az çok bundan nasiplendiği, bu erilliğin içinde yeşeren, büyüyen, coşan ve coşturan bir futbol ve taraftar kültürü ve söylemi yarattığı da malum. Lakin bu böyle devam edecek mi, eder mi sorusu son zamanlarda futbolseverler, kadın ve LGBTİ organizasyonları, futbol kulüpleri (yani illa büyük ya da ilk lig olması gerekmez bu kulüplerin) tarafından tartışılmaya başlandı. Buna yönelik futbolda homofobiyle mücadele kapsamında tartışmalar, workshoplar, uygulamalar, ajandalar ve oluşumlar olurken aynı zamanda Avrupa’da futbol ile eşcinselleri, trans bireyleri bir araya getiren şampiyonalar düzenlenmekte. Bu bağlamda, Haziran başında Berlin ve Hamburg’ta kimi etkinlikler düzenlendi.
 
İlk olarak, Berlin Spor Haftası kapsamında 5 Haziran günü FARE network’un (futboldaki her türlü ayrımcılığa karşı çatı organizasyonu) çeşitli destekçilerle organize ettiği, “Futboldaki homofobi ile uzun süreli nasıl mücadele edebiliriz” adlı söyleşi yapıldı. İki Oturumda gerçekleşen organizasyonda, hem büyük kulüp temsilcileri, UEFA temsilcisi ve son dönemde gey olduğunu açıklayan Alman milli takımı eski oyuncusu Thomas Hitzlsperger gibi eşcinsel futbol oyuncuları ile kadınlar için futbolu bir güçlenme, özgüven aracı olarak gören ve futbolda seksist tavırlarla mücadele edip kadın görünürlüğünü arttırmaya çalışan Discover Football, Berlin’de başlayıp Almanya’ya hatta Avrupa’ya yayılan Fußballfans gegen Homofobie (homofobiye karşı futbol taraftarları) gibi grassroots örgütlenmelerin ve oluşumları biraraya getiren söyleşi, futboldaki homofobik ve seksist yapının nasıl değiştirilebileceğini tartıştı. Örneğin Werder Bremen’in homofobiyle mücadele kapsamında bir eylem planı olduğunu, Belçika Futbol takımlarının çatı derneği Football+‘nin da bu yıl bir LGBT Eylem Planı yürüttüğünü öğrenmek, klüplerin neler yaptığını öğrenmek açısından önemliydi. Hatta, Türkiye’de taraftarın hiç bir şekilde diyalog partneri olarak görülmediği futbol kültüründen gelen biri olarak, bu eylem planlarının tabandan yani taraftarlar tarafından desteklendiğini, onların alternatif oluşumları ve baskıları ile eylem ajandalarını gündeme alındığını öğrenmek beni olumlu anlamda şaşırttı. Hitzlsperger ve lezbiyen futbol oyuncusu Tanja Walther-Ahrens kendi deneyimlerinden bahsederek, aslında ayrımcılığın futbolda bile farklı şekilleri olduğunu dile getirdiler. “Schwul (eşcinsel) gibi futbol oynama” gibi dildeki ayrımcılıktan, kimi zaman yaşadıkları gündelik ayrımcılıktan bahseden oyuncular, ayrımcılığın futboldaki her türlü şekliyle,  sadece futbolculara ve antrenörlere verilecek olan eğitimlerle değil, ancak toplumdaki algıların ve önyargıların kırılması ile mücadele edilebileceğini dile getirdiler.
 
Ertesi gün, Berlin-Brandenburg Lezbiyen ve Gey Organizasyonu (LSVD)‘nun düzenlediği ve hetero-, eşcinsel-,bi- ve trans bireyleri spor ortak noktasında bir araya getirmeyi amaçlayan Respect Gaymes yaklaşık 700 kişilik bir katılımla 10. Yılını kutladı. Sporda tolerans ve saygıyı amaçlayan oyunların bu seneki mottosu „Lezbiyen ve Geylere karşı Saygı„ idi. 2005’ten beri yapılan oyunların ve karşılaşmaların temel hedefi, spordaki önyargıları kırmak ve „nefrete ve şiddete karşı kırmızı kart“ı hep beraber göstermek. Bu sene, bir de müzik yarışması düzenleyen organizasyon, Christopher Street Day Berlin’de sahne alacak müzik grubunu katılımcılar ile birlikte seçti. Türkiye’de gey olduğu için hakemlik yapamayan Halil İbrahim Dinçdağ’da bu seneki Respect Gaymes’de bir maçta hakem olarak düdük çaldı.
 
Ertesi hafta Hamburg’ta futbol ile eşcinselleri biraraya getirerek futboldaki homofobi ile mücadele etmenin başarılı örneklerinden biri olan, Uluslararası Gey ve Lezbiyen Futbol Organizasyonu (İGLFA)‘nun düzenlediği 3. Avrupa Şampiyonası yapıldı. Yaklaşık 9 ülkeden, 400 kadar katılımcı ile 30 takımın yer aldığı Şampiyonanın, 10 Haziran günü yapılan basın konferansında Halil İbrahim Dinçdağ da yer aldı. Akşamında ise, St. Pauli’nin stadı Millerntör’ün taraftar odasında Dinçdağ ve diğer katılımcılar ile bir söyleşi akşamı düzenlendi. Homofobiye karşı futbol taraftarları grubundan Christian Rudolp’un modere ettiği tartışmada, Robert Claus bir göçmen futbol grubu ve klübü olarak Berlin’de kurulan Türkiyemspor’un futbolda homofobi ile nasıl mücadele ettiğini, yürüttüğü eylem planını, Respect Gaymes’e takım olarak katılarak bir spor kulübünün aslında bu alanda neler yapabileceğinin örneğini anlattı.
 
Bendeniz ise, Karakızıl taraftar grubunu temsilen, Türkiyede futbol ve taraftar kültüründe ve söyleminde homofobinin ve cinsiyetçiliğin yerini aktardım. Passolig, Gezi Parkı gibi süreçler sonrası taraftarların alternatif oluşumlar ve örgütlenmeler yarattığından (Ankara’daki özgür lig, Karakizil’in seks işçileri ile futbol maçları, Taraf-Der oluşumu gibi) bahsederek, futbolda homofobiye ve cinsiyetçiliğe karşı hep beraber mücadele etmenin ve bu amaca yönelik olarak güçlü bir araç olan futbolu dönüştürmenin önemini vurgulayarak sözü Halil’e bıraktım. Halil, kendi hikayesini ve yaşadığı sistematik ayrımcılığı anlatarak, futbolun cinsiyetinin erkek olduğunu, bir gey olarak bu futbol tanımında ve kültüründe kendine yer verilmediğini aktardı. Sadece Türkiye’de değil dünya genelinde toplumda ve futbolda yer alan eşcinsellere yönelik önyargılardan ve stereotiplerden bahseden Dinçdağ, hakemliğin kendisi için hayatın anlamı olduğunu ve bu uğurda mücadelesine devam edeceğini dile getirdi. Davasının gidişatına yönelik bir soruyu, 20. duruşmanın Eylül ayında yapılacağını, eğer kazanırsa bunun çok önemli olacağını kaybederse de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar hakkını arayacağını söyleyerek yanıtladı. Dinçdağ, ertesi günlerde İGLFA Şampiyonasında bir maç yönettikten sonra Türkiye’de döndü.
 
Velhasıl, bir futbolsever olarak bu tekrar etmek de fayda var: Futbolda homofobiye, ayrımcılığı ve cinsiyetçiliğe karşı kırmızı kart! (kırmızı kartı göstermek bizim elimizde!) 

Etiketler: yaşam, spor
İstihdam