05/11/2009 | Yazar: Erkan Altay

Hoş görülmek mi görülmek mi? İşte bütün mesele bu...

Hoş görülmek mi görülmek mi? İşte bütün mesele bu... (Hamlet'in yandan yemişi Erkanlaidaret) Şöyle bir geyik vardır, 'Sizi hoşgörüye davet ediyorum'; ömrümüzün ren geyiği... Eşcinseli hoş görünüz, alevileri hoş görünüz, etnik farklılıkları hoş görünüz, dindar olmayanları -özellikle bu dönemde- hoş görünüz psikolojisi... O da zaten belli koşullarda, çizgiler arasında... Hoş görülmek bende nasıl bir izlenim yaratıyor biliyor musunuz? Hani yanlış olan oluşu, hali, tavrı, ötüşü, duruşu, sevişi, nefes alışı, tatlısını, ekşisini, şişmanını, zayıfını bilmem nesinin tüyünün yeni ağarmış kısmını iyi görmeye çalışmaya kendini zorlamak gibi... En azından bilinçaltımıza yollanan ileti bu değil mi? Bu durumda âlem buysa ben hoş görülmek istemiyorum kardeşler; sadece 'görülmek', görülebilmek istiyorum. Hoş görülecek bir yanlışımız yokken neden hoş olalım?

Ayrıca ben niye hoş olmak zorundayım? Her topluluğun iyisi ile kötüsü ile, yanlışı ile doğrusu ile diğerlerinden farksız yaşama imkanı yok mudur? Ben küfür edebilirim bazen... 'Kaka' insanlar sizi diyebilirim... Bu söylemi zikrederken üzerime doğru göz flaşları patladığında bu benim bilmem ne olduğum ile birlikte düşünülmemeli... Bunun yolu da hoş görülmek yerine görülebilmek, ama sadece görülebilmek kelimesinden geçmiyor mu? Saçma sapan önyargılara kurban gitmemizde hoşgörünün de payı yok mu? En iyi örneklerden biri buna, travestilerin gaspçı olduğu, insanlara laf atıp, onları rahatsız ettiği algısı... Hâlbuki aynı durumdaki diğer gruplardan daha fazla kötü özellikler taşıdıklarına dair hiçbir veri yok kimsenin elceğizinde... Ama ak kaşık olmamız gerek... Yoksa üstümüze yapışır; göz flaşları üstümüze patladığında kötü poz verirsek eğer... Ne saçmalık be kardeşim! Neden farklı olan saçma sapan bir şekilde, en iyisi olmak zorunda? Eşcinsellerin esprili, cana yakın oldukları algısı gibi... Kardeşim ben istediğim gibi suratımı asarım, niye komik olayım hep yahu? Böyle saçmalıklardan dolayı; lütfen beni kimse hoş görmesin efendim, görülebilme hakkım verilsin yeter...
 
Kısa Kısa... Gündem Rekaresi

Türkiye kadar gündemi yoğun bir ülke daha var mıdır diye sorasım geliyor bazen... İnsan takip ederken yoruluyor... Oluşurken bu kadar gündem; dile gelse bitap düşüp bayılırdı herhalde... Baygın gündemi olurdu o zaman da gerçi, neyse...
 
Güler Zere'nin raporu sonunda Cumhurbaşkanına gidiyor... Çok şükür Cumhurbaşkanı kadrolaşmayı düşünmeden basacak bir imza... Bu da zaman kaybetmeden imza atacağı anlamına gelir ki, artık bekleyecek vaktimiz kalmadı zaten... Geç gelen adalet kimin adaletidir düşünceleri beynimizde uzun süre solmayacak olsa da...
 
Erdoğan Sağlık bakanımız Recep Akdağ'a, 'bu domuz gribi aşısı konusunda bakanıma katılmıyorum' diyerek, gerilimi fişekledi... Aşı olacaklar da korkup olmayacağız diye tutturdu...
Ara sıra farklı düşünüyoruz imajı vermenin zamanı mıydı, sayınlar sayını Başbakanım? Millet hapşıran insan gördüğünde ne yapacağını şaşırıyor. Otobüste iken hapşırmaktan korkar olduk. Bir karar verin de hapşıran insandan korkmayalım yahu. İğnemizi olup, buyur kardeşim hapşır istediğin kadar diye, böğrümüzü gerelim!
 
Uğur Dündar İle Mehmet Ali Birand haber hırsızlığı kavgasına tutuştu... M. Ali Birand benim söyleşimi çaldınız diye veryansın etmiş, Dündar da, imzanı koyduk. Daha ne? Anlamına gelen veryansında bulundu...
 
Sevgili Dündar ve Birand, yarın öbürgün hükümet kanalınıza el koyacak, siz hâlâ birbirinizi yiyorsunuz... Bence bunu yapmayın, kalbinizi kırmayın; birlik olun, kalenize su taşısanız ya?
 
Neler Gördü Bu Gözbebekleri?

90'lı yılların sonunda, eşcinselliğin tartışıldığı bir programda, Adnan Şenses'in Zeki Müren'i 'savunurken', 'O hastaydı bir kere...' diye cümlenin arasında veryansına başlamasını... O sırada umutsuzca programdaki son kalesinin de yıkıldığını düşünüp kızmıştır belki birileri bir yerlere...
 

Etiketler: yaşam
İstihdam