06/11/2012 | Yazar: Emine Özkaya

Ölümleri çoğaltmak için değil, yaşam hakkını geri istemek, devletin bu konudaki vurdumduymaz politikalarını protesto etmek, yaşam hakkının her değerden üstün olduğunu haykırmak için, 1 günlük sembolik açlık grevinde bulundum.

Yaşam, hiçbir şeyle takas edilemez!
 
Ölümleri çoğaltmak için değil, yaşam hakkını geri istemek, devletin bu konudaki vurdumduymaz politikalarını protesto etmek, yaşam hakkının her değerden üstün olduğunu haykırmak için, 1 günlük sembolik açlık grevinde bulundum. 
 
Ayrıca, Roboski’den başlayan  BARIŞ yürüyüşünün bir devamı olarak, oraya gittim. Annelerle kucaklaştım. Roboskili annelerin verdiği elbiseyi giydim. O köyde düğün elbisesi giyilmiyor artık. Çocuklarıyla birlikte, gülümsemeler de gömülmüş. Bu yüzden, barış, adalet ve özgürlük gelmedikce gülmeyecek, gülemeyecek Roboskili anneler...
 
Benim bu elbiseyi giymem, yaşamı, gülümsemeyi, sembolik de olsa geri almaktı. Ve Diyarbekir E Tipi, siyasi kadın tutukluların bulunduğu bölümde, onlarla dayAnışmaktı. Ayrım yapmaksızın tüm tutuklulara özgürlük derken, kadınların, hem dışarda, hem içerde, gerek devlet, gerek geleneksel değer yargıları yoluyla katmer katmer dışlandıkları, cinsiyetçiliğe, ayrımcılığa maruz kaldıkları gerçeğini düşününce, hem dışarda, hem içerdeki kadınlarla dayanışma duygularımın daha ağır bastığını, taraf olduğumu saklayacak değilim. Bu taraflık, eşitsizliğin adaletidir sadece.
 
Sonuç olarak, hiçbir milli kimlikle özdeşleşmem mümkün değildir. Devletin yaptığı ayrımcılığı, milliyetçi ve şovenist baskıları protesto ederken, onların bu politakalarına karşı, ezilen, horlanan bir halka yapılan adaletsizliğe, zülme karşı gelirken, sadece barış ve adalet tarafındayım. Bunun dışında yapılan bazı açıklamalar da var. Örneğin, filanca milli kimlikten olduğum için filancadan özür diliyorum gibi açıklamalara katılmam mümkün değildir.
 
Birkaç yıl önce, Ermenilerden özür dileyen bir imza kampanyası dolaşmıştı ortalıklarda. İmzalamayı reddetmiştim. Eğer imzalamış olsaydım, kendimi Türk devletiyle özdeşleşmiş bulacaktım. Oysa ben, hangi kimliğim yaralandıysa oradayım. Hiçbir kimlik üzerinden kendimi taraf görmüyor, her türlü milli kimliği reddediyorum.Hiçibir devletin vatandaşı değilim. Sadece bir insanım. Bunun dışında sayısız kimliğim var. Kadın, yoldaş, anne, abla vesaire...
 
İç ve dış hapishanelerin olmayacağı bir yaşam mümkündür. Buna yürekten inanıyorum...!
 
Özellikle kadınların iç hapishanelerinin "görünmez" ihmal edilen duvarları, ayrımcılıkla, şiddetle, koca dayağıyla, "namus" belasıyla örülü. Bu duvarları yıkamayan bir erkeklik, devletin ördüğü duvarları hiç yıkamaz!
 

Etiketler:
İstihdam