15/10/2014 | Yazar: Tolga Yalçın

Bir keresinde bana sınıfıma gelme demişti. Çünkü hangimizin tokmakçı olduğunu sormuş eski âşık olduğumun eski arkadaşı.

Size eski bir hikâye anlatayım, 
 
Bir gün ben âşık oldum. Yağmurlu bir gündü. Kimseyi umursamadan lisenin orta yerinde dans etme isteği gelmişti içime, etmiştim, kulağımda âşık olduğumun müzikçaları, Franz Ferdinand çalıyor, take me out, so if you’re lonely, you know I’m here waiting for you diye başlayan sözlerini o zaman anlamadığım şarkı. Fizikçimiz vardı, Ahmet, şişko, patates kafa derdik Cuma’yla ona, alanın orta yerinde dans etmeme şaşırmış olacaktı ki; adama "âşık oldum hocam, ama hiç anlayamayacağınız bir aşk bu" demiştim. Ne de olsa dersime girmiyordu. Ben TM’ydim. Sözelci. Adam kovmuştu tabi ki, bahçede görevli nöbetçi öğretmen olaraktan.  
    
Bir gün ben âşık oldum. Otuz bir çekmek ne demek bilmediğim zamanlardı. Âşık olduğunla sevişmek nedir bilinmediği. Ve aslında daha birçok şeyin bilinmediği. 
 
Bir gün ben âşık oldum. Ama bu coğrafyada otuz yıl süren bir savaş vardı. Şehit haberlerinde tanık olduğumuz sadece. Âşık olduğumla mutlu bir arkadaşlığım vardı, bir Musa vardı, beraber yemek yediğimiz, ders çalışmaktan kafayı yediğini düşünürdük onun, sonra Tıp’ı kazandı, ben tembeldim ona göre, demir-çelik işçileri arasında yemek yerdik, Sodexho kartıyla. En son sıraya girerdik, Musa bundan şikâyet etmezdi, o yapamadığı son sorunun derdindeydi hep. Musa bir gün âşık olduğum kişi hakkında - o benim âşık olduğumu bilmiyordu, - dert yandı. Şaşırmıştım. Musa ilk defa biri hakkında dert ediniyordu. Genelde ya hocalar hakkında konuşurduk ya da işte sınavlar. Ağaçlık alanda oturuyorduk, yerde yapraklar çok güzeldi. 
 
Bir gün ben âşık oldum. Musa, âşık olduğum kişinin en yakın arkadaşıyla, Musa’yla alay etmişlermiş. İbne demişler, kız gibi. İbne ne demek demiştim Musa’ya. Gerçekten bilmiyordum, yani günlük hayatta çok kullanılıyordu bizim okulda, ama bilmiyordum. Kız gibiyi biliyordum ve bana da diyorlardı, üzülmüyordum çünkü sanırım "sanatla, resimle, müzikle, dansla" ilgili olduğum için böyle diyorlar deyip övünüyordum hatta içten içe. Erman’ın resimlerini yapıp bana para vermesini sağlar, yemek sırasında taşaklarını sürtmelerinden bazen kurtulup, herkes gibi okulun yemekhanesinde yemek yerdim. Musa’ya üzülemedim o zamanlar, "sen de derslerle bu kadar ilgilenme, boş zamanlarında bile Fransızca çalışıyorsun, top oyna" demiştim. Ona da "çok ders çalıştığı için” öyle dediklerini sanmıştım. Musa’yı aptal buluyordum. 
 
Bir gün sen bir başkasına âşık oldun. Musa konuşmuyordu benle. Çok zormuş dersleri, hızlı hızlı yemek sonra okul ders. İlk günlerde sınıfına gidiyordum, bir keresinde bana sınıfıma gelme demişti. Çünkü hangimizin tokmakçı olduğunu sormuş eski âşık olduğumun eski arkadaşı. Gitmedim. 
 
Bir gün sen bir başkasına âşık oldun. 9 askeri öldürmüşlerdi pis Kürtler. Okulda yas vardı, siyah kurdele giymiştik, bayrak yarıdaydı ve çok yüksek sesle müzik dinlemiyorduk. Ezgi’yle de konuşmuyorlardı, Ezgi de o Kürtlerle aynı şeyi düşünüyormuş.
 
Bir gün sen bir başkasına âşık oldun. Çiçane çok pisti. Mahalledekiler onu sevmezlerdi. 12 çocuğu vardı, kızları erkek gibiydiler. Ben küçükken tasomu çalarlardı, kızkardeşim Leyla alırdı tasolarımı geri onlardan. Oğluna "deli Orhannn, Burahaaann" derdik. O evden pis kokular ve gürültüler gelirdi. Oğlu Veysi mahalleye çıkıp “tararım lan buraları” demişti. Çiçane annemi severdi, bize gelirdi, annem onunla Kürtçe bir şeyler konuşup şeker verirdi ona, çay şekeri, biraz da makarna. Ablam bağırırdı. Gelmesini istemezdi. Ablam bir gün ben okuldan eve geldiğimde "Çiçane aynı senin gibi işte, katil" demişti anneme. Annem susmuştu. Xatiye demişti sadece. Çiçane’nin evini yıktılar sonra gitti Çiçane.
 
Bir gün sen bir başkasına âşık oldun. Musa yerine Ezgi’yle yemeğe gittim. Halk otobüsüne de beraber gidiyordum. Ezgi konuşmuyordu çok. Soğuk kız. Kafasında Musa’dan ayrı şeyler var ama. Çünkü derslerden söz etmiyordu pek. O yağmurlu günde yaptığım danstan ayıran hocayı sevmiyordu. Musa severdi. Ezgi’nin elinde hep dergiler vardı. Bana sadece dergiler hakkında soru sorarsam cevap veriyordu. Nazım Hikmet, sosyalizm, parasız eğitim, işçiler kelimelerini konuşuyorduk. Ezgi, ülkemiz bölünmesin istiyorum, eğer ülke bölünürse âşık olduğumun müzikçalarını dinleyemem ki, hem işçiler iktidar olursa taşaklarını başkalarına dayarlardı, başka çocuklara şirin şey derlerdi, diyemedim Ezgi’ye. Korktum. Ülke bölünürse annemin evini de Çiçane gibi yıkarlar mıydı? 
 
Bir gün sen bir başkasına aşık oldun. Çok güzel bakıyordu, hem koruyordu beni. Erman da yoktu, müzikçalarını cömertçe veriyordu bana. Musa’ya davrandığı gibi davranmıyordu bana. Piknik için paramı bile vermişti. Sam’a yaptığım resimlerin parasını ona vermek isterdim ama ne resimlerini yaptırıyordu ne de paramı alıyordu. Adaletliydi, bir keresinde kapıyı vurup çıkmıştı bir derste. Sinirliydi az. Çok küfür ediyordu. Kimseyi takmıyordu. Ezgi’ye de ediyordu. Orkun herkesle alay ediyordu ama beni onun yanında görünce alay edemiyordu. Hem onun da Ezgi gibi başka dertleri vardı, dersleri çok düşünmüyordu. 
 
Size bir yalan söyleyeyim; bu hikâyenin devamı ve yazanı yok. Sahiplenmeyecektir. 

Etiketler:
İstihdam