22/05/2012 | Yazar: Erdal Partog

Kürtler, aleviler, eşcinseller, dindarlar, ateistler, gençler, yaşlılar, sakatlar ve göçmenler bu ülkenin makbul olmayan vatandaşları olarak afişe ediliyor.

Hâkim Kemalizm-Militarizm-Milliyetçilik üçlemesinin yaratmış olduğu seçkinci ulus devlet yapısı birçok kesimi dışarıda bırakırken bundan en fazla etkilenen ise AKP’nin öncülü olan ve Osmanlı devletinde hâkim olan İslami akımlar oldu. Osmanlı’da toplumsal hayatın ve iktidarın merkezinde olan İslami değerler birden ikincil değerler konumuna indi. Bu durum İslami siyasal elitler için büyük bir yıkım oldu. Öyle ki bu kesim içten içe Kemalizm’e bilendi durdu. Ancak kurtuluş savaşından yeni çıkmış bir ülkenin eski elitleri militarizmin gücü karşısında yenilmekten kurtulamadı.
 
Cumhuriyetin ikinci yarısında Necmettin Erdoğan ile toparlanan ancak tek başına iktidar olamayan İslami siyasal hareket, ancak gerçek anlamda Tayyip Erdoğan başkanlığında tek başına iktidar olabildi. Son on yılda AKP kıyıda kenarda bırakılmış İslami söylemi merkeze çekerek Türkiye cumhuriyeti tarihi içinde pısırık olan bir siyasi akımı yeniden canlandırdı. İslami siyasal hareket, Kemalizm’e kaptırdığı iktidarı demokratik bir yolla yeniden ele geçirdi. Bu durum Kemalist-militarist ve milliyetçi iktidar elitlerin moralini çok bozdu.
 
Bunun sonucunda tarihsel olarak bu topraklarda iki siyasi çizginin hâkimiyeti yeniden perçinlenmiş oldu. Bir tarafta ümmetçi-İslam akımı diğer tarafta Kemalist-militarist ve milliyetçi akım. Her iki akım da kendilerini bir öz üzerinden kurarak bu toprakların öz sahipleri olduklarını, bıkmadan usanmadan vurgulamaya çalıştı. Biri dini siyasal bir çerçeveden diğeri ulusal-milliyetçi bir çerçeveden ana akım siyaseti belirlerdiler. Bunun dışında kalan irili ufaklı siyasi yaklaşımlar ise neredeyse görünmez oldu.
 
Marjinal sayılabilecek kesimler az öne çıktıklarında bu iki ana siyasi akım tarafından durmadan pataklandılar. Çünkü devlet kadrolarında varlıklarını sağlamlaştıran iki grup da kendi aralarında bir kavgaya tutuşurken bir üçüncü siyasi tercihin pastadan pay kapmasını istemedi. Böylece bu tarz siyaset anlayışı çoğulculuğa değil birbirini besleyen karşıt siyaset anlayışına büründü.  
 
Ana akım siyasetin bu çizgiye oturması neticesinde Türkiye’de birilerinin zannettiği gibi bir sağ ve sol siyaset akımı değil genel olarak sadece sağ yelpazede yer alan iki ana akım ortaya çıktı.  Çünkü bu saydığımız siyasi akımların ikisi de tamamen yerel bilindik değerleri siyasallaştıran akımlar oldu. Bir tarafta din, ahlak, gelenek ve görenekler hâkimken diğer tarafta ulus, millet ve askeri değerler hâkimdi.
 
Siyasal olan içinde genellikle sola ait olan özgürlük, eşitlik, adalet, dayanışma, sosyal hak gibi evrensel değerler ise çoğunlukla bu iki siyasi akımın programlarında açıkça yer almadı. Her zaman bu kavramlar az önce saydığımız geleneksel ve muhafazakâr ilkelere feda edildiler bugün de ediliyorlar. CHP parti tüzüğünde Atatürk ilke ve inkılâplarını hala evrensel değerlerin önünde sıralıyor.
 
Bundan dolayı şu anda var olan siyasi partilerin (BDP hariç) hepsi, genel olarak sağ bir siyasal alan içinde hareket ediyor. Hatta bu ana akıma İP ve TKP gibi partileri de eklenebiliyor. Çünkü milliyetçilik, militarizm, seçkincilik, cinsiyetçilik ve yabancı düşmanlığı bu akımın ana karakterini oluşturuyor. Bu karakter yapısında sol denilebilecek hiçbir şeye rastlayamıyoruz. Bu anlamda sol açısında bu kadar olumsuz ilke ortada dururken sadece laikliği savunarak solda yer almak mümkün olmasa gerek.
 
Bugün Türkiye’de bu anlamda hem sağın geleneksel değerler ve kavramlar ile hem de sol apoletli takımın tutucu ilkeleri ile solu çarpıttığını görüyoruz. 19 Mayıs törenleri bile bu çerçeveye bilerek sıkıştırılıyor. Bunun üzerinden sanki sol-sağ bir tartışma yapılıyormuş havası estiriliyor. Oysaki yaşanan ulusalcı ve gelenekçi siyasal sağ yaklaşımların bir iktidar kavgasından başka bir şey değil.
 
AKP ve yandaşları sol diye Kemalist-militarist ve milliyetçi değerlere karşı eleştirilerini yükseltirken tamamen şark kurnazlığı yaparak ümmetçi İslamcı ve liberal kesimleri bu kesimlere karşı kışkırtıyor. Yani bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor. Böyle yaparak hem cumhuriyet elitlerini hem de doğabilecek özgürlükçü solun önünü kesmek istiyor. Çünkü Kemalist-militarist ve milliyetçi kesimler öylesine yoldan çıkmış, öylesine dediğim dedik bir siyaset uyguluyor ki AKP’nin değirmenine su taşıyor.
 
Aynı zamanda Kemalist-militarist ve milliyetçi kesim solculuğu bazı ilkeler feda ederek zaten solcu olamadıklarını ortaya koyuyor. Onlar için ulusalcılık ve milliyetçilik özünde iyi bir şey. Ancak sıra Kürtlere geldiğinde milliyetçilik birden kötü bir şey oluyor. Kürtlerin siyasal hareketinin varlık sebebi bile bu kesimlerin sol bir siyaset yapamadıklarının kanıtı olarak ortada duruyor.
 
Bugün kendi haklarını bir nebze de olsa duyurmaya çalışan irili ufaklı birçok yapı ise bu ana akım siyaset içinde görünmez oluyor. Türkiye’nin en önemli gündemi olan yeni anayasa yapım süreci de bu siyasi akımların gazabına uğruyor. Kürtler, aleviler, eşcinseller, dindarlar, ateistler, gençler, yaşlılar, sakatlar ve göçmenler bu ülkenin makbul olmayan vatandaşları olarak afişe ediliyor.
 
Çünkü yeni anayasa yapımı sürecinde ilk iki maddeyi yazan alt komisyon, ayrımcılığı düzenleyen maddeye geldiğinde işin rengini değiştiriyor. Bu maddeye girmesi teklif edilen cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ifadeleri AKP tarafından açıkça reddediliyor.
 
AKP, bu öneriyi reddetme gerekçesi olarak genel ahlak ve aile yapısını gösteriyor. Yani toplumun bir kesimi yani LGBT bireyler açık ayrımcılığa uğruyorken üstelik de herkes için bir anayasa hazırlanıyorken bu hak arama niyetini AKP elinin tersi ile itebiliyor. Çünkü bu kesimler, sağ siyaset anlayışına dayanarak hak mücadelelerinin taleplerini görmezlik geliyor.
 
Tabii ki siyasi yarılma sadece bu madde ile bitecek görünmüyor. İleriki maddelerde de benzer bir korumacı tepkinin Kemalist-militarist ve milliyetçi kanattan gelme ihtimali oldukça yüksek. Bu da bize gösteriyor ki bu iki siyasi akımın yeni anayasa yaparken sadece kendi siyasi gerçeklikleri ile haşır neşir narsis bir siyaset izlediklerini gösteriyor. Her iki kesim de vatandaşları kendi istediği biçimde yoğurmak ve onlara biçim vermek istiyor.
 
Bugün eşcinseller konusunda hop oturan hop kalkan AKP ve MHP olurken yarın türban konusunda hop oturup hop kalkan CHP olacaktır. Bu ana akım sağ yaklaşımların siyasi çeşitliği boğmaya ne kadar teşne olduğunun bir göstergesidir. Umarım yeni anayasa süreci beni haksız çıkarır biz de rahat bir nefes alırız. 

Etiketler:
İstihdam