14/09/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

Eğer Olimpiyat adaylığı Türkiye’ye verilmemişse bu ancak ‘bizi’ engellemek isteyen iç ve dış düşmanların eseridir, başka bir neden olmasına olanak yoktur!

İktidarın, 2020 Olimpiyat Oyunları’nın Tokyo’ya verilmesine gösterdiği tepki, aklının nasıl çalıştığına daha yakından bakabilmeyi sağlıyor.
 
Eğer Olimpiyat adaylığı Türkiye’ye verilmemişse bu ancak ‘bizi’ engellemek isteyen iç ve dış düşmanların eseridir, başka bir neden olmasına olanak yoktur! Olimpiyat ‘bizim hakkımızdı’. Olimpiyat’ı ‘bize vermeyerek’ kaybettiler. Kına yaksınlar. Bu tepkilerin manşete alınan ve en olgunu sayılabilecek olanı bile ‘nasip değilmiş’ten öte değil.
 
Bu aklın üç temel özelliği var;
Tek ve en doğru olanın kendisi olduğuna dair sarsılmaz inanç,
İsteklerine hakikat muamelesi yapan bir tür büyüsel inanç,
İsteğinin gerçekleşmemesini sadece kendi dışındaki etkenlere bağlayan kuşkucu inanç.
 
Demem o ki paradoks bir şekilde iktidarın aklı, akıl ilkelerinden değil inanç ilkelerinden besleniyor. Hani akıl varlığın bilgisine dayanır, inanç ise bu bilgiye ihtiyaç duymaz mealinde. İktidar aklını, akıl ilkelerine göre değil inanç ilkelerine göre çalıştırıyor.
Varsayalım ki Gezi İsyanı, olimpiyatların Türkiye’ye verilmesini engelledi inancı, doğru olsun. Böylesi durumda bile ‘demokratik bir protestoyu ağır, ölümcül bir devlet şiddetiyle bastırma’ davranışının kaybettirmiş olma olasılığı iktidarın aklının ucuna bile gelemiyor.
Belki de iktidarın, Orta Doğu ve Suriye özelindeki yayılmacı şiddet politikaları olimpiyatların verilmesini engellemiştir, seçeneğinin iktidarın aklına gelmesine ise hakkaten olanak yok!
 
Daha yalını, belki de oy veren 60 kişi Tokyo/Japonya’yı, İstanbul/Türkiye’den daha iyi olarak gördü, tersini düşünen 36 kişiye göre seçeneği ise hiç yok.
 
Eğer aday olmuşsak, bizim olmalıydı. Olmadıysa ya kötü niyetliler hakkımızı yemiştir ya da en fazla işte ‘nasip değilmiş’ten öteye gitmeyen bir iktidar aklı.
 
Bu nasip değilmiş tepkisi önemli aslında. Bir tür kaderci olgunluk gibi görünse de aslında kaderi belirlediği düşünülene dönük örtük bir düşmanlığı da içerdiği unutulmamalı. Güç gösterisine tabi tutulmuş olmanın kızgınlığını içeren bir nasip anlayışı. Sen de bana karşısın, biliyorum hali!..
 
Bu haliyle iktidarın aklı sadece bölen, ben ve ben olmayan ayrımına göre işleyen ve ben değilse düşmandır ilkesiyle hareket eden bir bölücü akıldan başka bir şey değil.
 
Bu akıl, kendini beğenmişlik ve kibirle örülü bir özgüvensizlik üzerine inşa olduğundan böyle. Tam da bu yüzden de kendini tümgüçlü (kadiri mutlak) görüyor. İktidarın aklı, kendisinin en doğru olan olduğu, bu yüzden isteklerine dünyanın tümünün uymasının zorunlu olduğu ve bir şey onun istediği gibi olmazsa bu olumsuzluğun sorumlusunun hiçbir durumda kendisi olmayacağına dair sarsılmaz bir inançtan başka bir ‘şey’ değil.
 
İşin umut veren yanı ise toplumun tepkisi. Belki de ilk kez toplum ‘tasada ve kıvançta bir’ davranmadı olimpiyat konusunda. İstanbul’a verilmemesine şu ya da bu gerekçe ile sevinenler olabildi ve dahası sevinçlerini gizleme ihtiyacı duymadılar. Bu hali sadece toplumun iki düşman kampa bölünmüş olması gibi yorumlamak bana doğru gelmiyor.
 
Türkiye toplumu artık ‘vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü’ ilkesinden sıyrılabiliyorsa, bu durum kaygı verici değil iyimser olmaya çağıran bir haldir.

Etiketler:
İstihdam