11/08/2009 | Yazar: Murad Esin

Seninle, dokuz yıl önce Anadolunun pek küçük sayılamayacak bir kentinde, bir Pazar günü, yedi katlı bir işhanının yedinci katında yarısı teras olan bir internet kafenin en arka sırasındada, yüzü du

Seninle, dokuz yıl önce Anadolunun pek küçük sayılamayacak bir kentinde, bir Pazar günü, yedi katlı bir işhanının yedinci katında yarısı teras olan bir internet kafenin en arka sırasındada, yüzü duvara dönük olan bilgisayarında, saat öğlen 12 sıralarında girilen chat sayfasından tanışmıştım. İstanbul’daydın ve aramızda 1200 km mesafe vardı ve sen bana daha ilk gün kurbağam demiştin, öpünce prensin olacaktım. Seninle ilk karşılaştığımda, Harem Otobüs garında, sırtındaki uzun siyah palto, koyu mavi renkli kot pantolonun, paltonun arasından görünen koyu kahverengi kazağınla karşımda gülüşün... Elini ilk defa Harem Maltepe arasında çalışan tıka basa dolu minibüsün içinde çantamın arkasında, kimseler görmeden tutmuştum. Senin birinci kat evinde ilk öpüştüğümüzde, daracık yatak odanda yerde serili olan battaniyenin üzerinde boylu boyunca uzanırken, sesinle uyanıp seni kapı eşiğinde annenle telefonda konuşurken, üzerine bir şeyler almadan, bana bakışını. Ve benden ne kadar çok nefret ettiğini söylemeni hiç unutamam. Haklıydın... Beni bulduğunda sana ülkeden belki de bir daha dönmeyecek üzere ayrılmak üzere olduğumu söylemiştim. Haklıydın beni yatağında yalnız bırakmakla ve haklıydın uzun süre benimle konuşmamakta.

Sonra, yıllar sonra Ankara İstanbul arasını 9 saatte alan bir yolculukla, korkunç bir kar yağışı altında, evine varışımda beni karşılayan o sıcak yüzünü unutamam. Mutfakta evli çiftler gibi yemek yapmak istemiştin benimle oysa ben Abidin’i sen Bayhan’ı destekliyordun, ben yakın bir lokantadan yemek sipariş etmiştim, sen mutfaktaydın ve yemek getiren çocuğa bahşiş vermek istediğimde burası Amerika değil deyişini... hiç unutamam.
 
Oysa ben seninle kapıları kapatıp, açacağımız bir kırmızı şarapla Sadri Alışık’ın eski aşk filmlerinden birini seyrederek, gerçek dünyadan ayrı sekiz bin kilometre yoldan gelen biri olarak bir rüyayı gerçekleştireceğimizi sanıyordum, oysa ben seninle belki de hayatımda hiç bir zaman gerçekleştiremeyeceğim bir hayalin peşindeydim ve ben seninle sevgili olma oyununu oynamak istemiştim.
 
Belki de hiç bir zaman sevgilimle Sadri Alışık filmi seyredemeyeceğim ve kımızı Türk şarabı ile gülüp ağlayamayacağım ve belki de hiç bir zaman İstanbul’da, Bostancı sahilinde elini tutarak Adalar vapuruna bakıp hayal kuramayacağım.
 
Sen benim ilk erkek gözağrımdın...
 
Bazen özlüyorum seni... bazen nefret ediyorum senden...
Ancak yıllar sonra da olsa...
Sesini duymak.
Elini tutmak
İstiyorum.
Ne de olsa
Sen benim ilk erkek gözağrımdın ve seninle yaşamak üzerine yazılan şarkıları söylemek istiyorum. O zamanlar Aylin Aslım dinliyordun, ‘Senin gibi olmadı’ diyordu. Ve ben belki de hiç beklediğin gibi olmadım. Ancak ben, hiç bir zaman ümidini kaybetmemiş bir olarak, en ümitsiz anımda yaşadım diyebilmek için yaşamaya inat bir gün kapıları kapatıp, beraberce Sadri Alışık filmi izleyeceğimize inanıyorum. Bitmiş bir ilişkiyi yeniden canlandırmak için değil, belki de hiç bir kamera olmadan ve yazılan hiç bir senaryoya uymadan öylesine bir gecelik bir hayali gerçekleştirmek için... Ertesi gün beraber olmayacağımızı bilerek ancak bunu bir geceliğine hiç hatırlamayarak, sadece karşılıklı hiç yaşamayacağımız duyguları yaşamak için... Belki de çok fazla bir istek ancak her şey yaşadım diyebilmek için...
 
YAŞAMAK ŞAKAYA GELMEZ,
BÜYÜK BİR CİDDİYETLE YAŞAYACAKSIN
BİR SİNCAP GİBİ MESELA,
YANİ, YAŞAMIN DIŞINDA VE ÖTESİNDE HİÇBİR ŞEY BEKLEMEDEN
YANİ, BÜTÜN İŞİN GÜCÜN YAŞAMAK OLACAK.

ŞİMDİDEN ÇEKİLECEK ACISI BUNUN,
DUYULACAK MAHZUNLUĞU ŞİMDİDEN.
BÖYLESİNE SEVİLECEK BU DÜNYA
"YAŞADIM" DİYEBİLMEN İÇİN... N. H.


Etiketler: yaşam
İstihdam