16/12/2009 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

"DTP'nin kapatılması ile eşcinseller de kaybedenler grubundadır. TBMM’sinde, eşcinsellik konusunu programında dillendirmiş yegâne grubu olan parti; artık yok."

"DTP'nin kapatılması ile eşcinseller de kaybedenler grubundadır. TBMM’sinde, eşcinsellik konusunu programında dillendirmiş yegâne grubu olan parti; artık yok."

Anayasa Mahkemesi’nin DTP’yi kapatma kararı sonrası, iki şeyi çok duydum: “İspanya’da da Herri Batasuna (HB), DTP gibi kapatılmıştı”, “Bu karar, politiktir”.

HB ve DTP doğru bir karşılaştırma değil. Batasuna’yı kapatmak, mahkemede hiçbir şüpheye yer vermeyecek bir şekilde HB’nin, kamudan aldığı paralarla ETA’yı finanse ettiği ve gerek ETA’nın, gerekse de HB’nin aynı liderler tarafından idare edildiğinin ispatı ile mümkün olmuştu. Bu nedenle de karar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nce bozulmamış ve İspanyol mahkemelerinin bu kararından sonra HB de, Avrupa’nın “terörist organizasyonlar” listesine dahil edilmişti. Önümüzdeki Anayasa Mahkemesi kararı, böyle bir ispatı içermiyor. Tahminim odur ki, eğer bu karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önüne getirilse, HB için çıkan karara benzer bir karar çıkmaz.
 
Terörist Organizasyon, Politik Parti bağlantıları mukayese edilecekse; DTP, PKK ilişkisi, daha çok Sein Fein (SF), IRA ilişkisini andırmakta. Birleşik Krallık’taki bu uzun kavga tarihinin hiçbir döneminde de İngiliz Demokrasisi, SF’i kapatmamış. IRA’nın teröristliğini hep vurgularken, IRA’nın üyelerini hapislerde süründürürken, SF’i kapatmaya bile teşebbüs etmemiştir! Yani sorun, bir yandan bir demokrasi sorunu. Türkiyeli milyonlarca seçmenin iradesi, içlerinde hâkim olmayan insanların bile bulunduğu, bir grup atanmış insan tarafından, yine milyonlarca insanı ikna etmeyecek bir şekilde iptal edilmiştir.

Sadece bizde değil, bütün dünyada yüksek mahkemelerin kararları hemen hemen tümüyle politiktir. Mesela ABD Yüksek Mahkemesi’nin hangi kürtaj kararı, politik değil? Sorun, yüksek mahkemelerin politik karar vermesinde değil. Sorun, yüksek mahkemelerin; yani atanmış bir kurulun, bir grup milletvekilinin yani seçilmiş bir kurulun işine son verebilmesinde. Bu da sadece, Türkiye gibi demokrasinin olmadığı ülkelerde mümkün oluyor.
 
Anayasa mahkemesi, çabucak karara bağladığı, AKP davasında da olduğu gibi, iki yıl süründürdüğü, DTP davasında da politik bir karar vererek bir anti-Kürt operasyonu gerçekleştirmiştir. Bu, DTP’nin üyesi olmayan ve bu davayla ilişkisi olmaması gereken Leyla Zana’ya getirilen siyaset yasağı ile de teyit edildi.
 
Şimdi birçok insan, hemen hemen bütün yazar ve çizerler ve politik parti ve kuruluşlar demokrasi havarisi; timsah gözyaşları döken dökene. DTP’ye ve Kürt Demokratlara, sempati duyan duyana. Bu kirlilik içinde, kimin samimi olup olmadığını nasıl anlayacağız?
 
Yapılacak şey, “uteliteryen” bir yaklaşımla, DTP’nin kapatılmasının, kimin işine yarayıp yaramadığına bakmak:
 
Apo ve PKK: DTP’nin kapatılması gerek Apo, gerekse de PKK yönünden iyi olmuştur. Güneydoğu’da son zamanlarda yeni taraftar toplaması durma noktasına gelmiş PKK, tabii ki DTP’nin kapatılmasından nemalanacak. Apo ise; DTP’nin kapatılmasıyla, Türkiye’nin Nelson Mandela’sı olma yolunun biraz daha açıldığına ve kendisi olmadan bir çözümün mümkün olmayacağına, daha fazla inanıyor olsa gerek.
 
Ordu: DTP’nin kapatılması, tabii ki orduyu memnun etmiştir. İtile kakıla geldiği “sadece askeri yöntemlerle, Kürt sorunu çözülemez” noktasından, “Türk Ordusu olmazsa, Kürtler’le barış olmaz” noktasına sıçrama yapılabileceğini düşünüyor olsa gerek.
 
AKP: Bazı AKP’li politikacıların, “biz parti kapatılmasına karşıyız” matrasıyla döktükleri timsah gözyaşları, hiç inandırıcı değil. Bu köşeden birçok kereler yazdığım gibi; “AKP Kürt Açılımı” bir oy hesabı. AKP liderliğinin, DTP oylarının ne kadarını partilerine kaydırabilecekleri hesabını yaptığına eminim. Son iki senedir kendi partileri ile DTP’nin kapatılmaları konularındaki ikircikli ve ikiyüzlü tutumları, kimin gözünden kaçtı?
 
Şimdi DTP milletvekillerine “TBMM’sini bırakmasınlar” diye akıl verenler dua etsinler ki DTP grubu Kandil’e göçmüyor.
 
CHP ve MHP: Kısa dönemde bir zafer kazandıkları ve devletin reflekslerinin hâlâ kendi yanlarında olduğu hesabındalar. Yani bu cephede, yeni bir şey yok. Bu partiler içinde, DTP oyları çözülürse, kendilerine bir pay düşeceğini düşünenlerin bile olduğunu sanıyorum. Zaten ülkemizin en önemli politik sorunlarının başında, alternatif bir muhalefet olmaması gelmiyor mu?
 
Kadınlar: Türkiyeli kadınlar, DTP’nin kapatılması ile kaybedenler grubundalar. Hem Kürt, hem de Türk analar, oğullarını daha fazla kurban verecekleri gibi, DTP’nin kapatılması, aynı zamanda da Cumhuriyet tarihinin bugüne kadar TBMM’sinde grubu olmuş bütün partilerinden, kadın erkek oranı, kadınlar lehine en yüksek partisinin de kapatılması anlamına geliyor. DTP milletvekilleri arasındaki kadın erkek oranı, yüzde 47 idi.
 
Avrupa Birliği (AB) Taraftarları: Türkiye’nin AB’ye katılmasını isteyenler kaybedenler grubunda. Bu karar Sarkozy, Merkel gibi zenefoblara, Avusturya gibi ta baştan Türkiye’yi AB’de istemeyen ülkelere yeni malzeme olacak.
 
Eşcinseller: Kaybedenler grubundalar. TBMM’sinde, eşcinsellik konusunu programında dillendirmiş yegâne grubu olan parti; artık yok.
 
Çocuklar: Özellikle’de “adalet bekleyen Kürt çocukları” kaybedenler grubundalar. 21 tane Kürt milletvekilinin geride bıraktığı bu parlemento mu çocuklara adalet verecek?
 
Özetlemek gerekirse; DTP’nin kapatılması ile güdenler, sistem taraftarları ve sömürenler kazanmış, güdülenler, demokratlar ve sömürülenler kaybetmişlerdir.

Gönül ister ve umar ki, bu küllerden bir zümrüdüanka kuşu çıksın.
Kürtlerin, Lazların, Ermenilerin, Rumların, Çerkezlerin, Musevilerin, solcuların, Alevilerin, kadınların, eşcinsellerin, yeşillerin, çevrecilerin, nükleer enerji karşıtlarının, insan hakları aktivistlerinin, emekçilerin içinde yer alabileceği, PKK’ya daha uzak, garibana, demokrasiye, ezilene yakın şahane bir kuş.
Hepimizi kanatlarına takıp uçursun.
 

Etiketler: yaşam, siyaset
nefret