17/09/2009 | Yazar: Murathan Mungan

Murathan Mungan’ın yeni kitabı ‘Eldivenler, hikâyeler’de hayatımızın biraz da uzak köşelerinden çıkan kişiler, anlatılması ve yazınsal metin içinde yeniden yaşatılması gereken hikâyeler var.

Murathan Mungan’ın yeni kitabı ‘Eldivenler, hikâyeler’de hayatımızın biraz da uzak köşelerinden çıkan kişiler, anlatılması ve yazınsal metin içinde yeniden yaşatılması gereken hikâyeler var.

Murathan Mungan'da dil hikâyenin gereklerince oluşur. Yeni kitabı 'Eldivenler, hikâyeler'de kurmaca hayat hikâyeleri anlatıldığı için, dil içinde de yalınlığın gücüne dayanılmış, söz sanatlarına çok başvurulmamış.

Fotoğraf: Muhsin Akgün
 
Murathan Mungan’ın yazar kimliğinin sıra dışında durduğunu, örnek alınmaya değer bir çalışkanlığı ve verimliliği olduğunu, her yeni kitabında yazınsal arayışlarını sürdürdüğünü, entelektüel duruşundaki her zamanki tutarlılığını bugün de koruduğunu belirtmek de gerekir elbette. Herkes için bir yazar (edebiyatçı) kimliği de olduğunun neredeyse unutulmaya yüz tuttuğu şu sıralarda, çoksatar romanlarla görünme tutkusunun pornografik biçimde sunulduğunu görmezden gelebiliyorsak, nitelikli edebiyatın etkinliğinin hiçbir şey değişmeden korunmasındandır.

Murathan Mungan’ın Eldivenler, hikâyeler kitabını bu düşüncelerden uzak durarak okuyamadım. Yaklaşık iki yılda üçüncü öykü kitabı: Yedi Kapılı Kırk Oda (2007) ve Kadından Kentler’den (2008) sonra gelen Eldivenler, hikâyeler üstünde, üstelik şu sıralarda daha çok tartışmak zorunda olduğumuz bazı özellikleriyle de durulmalı.
 
Edebiyatın insana odaklı oluşu

Sözgelimi, hangi yenilikçi biçimler içinde oluşursa oluşsun, edebiyatın insandan çıkıp sonunda insana dönen bir yaratıcı yazı etkinliği olduğu gerçeği değişmez. Yazınsal yapıtları zenginleştirip yenileyen iki ana unsurdan biri, biçime ilişkin topyekûn yeniliklerse; öbürü, insana ilişkin ayrıntıların iyi seçilmesi, gerçekliği başkalarının gördüğünden bambaşka biçimde görme yetisinin gelişmesidir. Bu arada yazınsal metnin hikâyesi bu iki düzeyi tamamlıyorsa, etkileyici bir anlatı kurgulamak için sağlam bir adım daha atılmış olur.

Hikâyesi olmayan, düşüncenin pek çoğumuzda kendiliğinden uyanacak gelgitleri ile duyguların sağanağı altında özünü gölgede bırakan ve asıl niteliğini belirsizleştiren metinlerin çoğaldığı son zamanlarda, bu iki düzeyi birden önemseyen öykülerin ve romanların öne çıkarılması, edebiyatımızın şimdilerde yaşadığı sorunların bir bölümüne olumlu karşılıklar olacaktır. Murathan Mungan aynı sorunu, yaşadıklarımızın kodlanmış birer kurgu olduğu biçiminde açıklıyor. Kodladıklarımız yazınsal metne dönüşürken, geride, gerçek hayatta bırakılanlar kodlanmayı gerektirmeyenlerdir. Eldivenler, hikâyeler’de hayatımızın biraz da uzak köşelerinden çıkan kişiler, anlatılması ve yazınsal metin içinde yeniden yaşatılması gereken hikâyeler var.

Bir aralar biçim arayışları hikâye anlatmanın önüne geçti geçmesine ve bir edebiyatın bazı dönemlerinde bu tür gerekli rol çalma denemeleri olumlu katkılara da neden olur. Gelgelelim, hikâye büsbütün gözden düşürülürken bir kaçış yolu da kullanıldı: önemsiz, basit bir yazınsal öğe olarak görüldü hikâye. Yerine duygu ve düşünce yoğunluğunun aslında herkesten çıkabilecek örtüsü geçirildi; böylece süslü dil ve anlatım biçimleri, okuduğunun eleştirisini yapmayan algı düzeylerine tam karşılıklar verebildi.

Murathan Mungan’da dil, anlatılanın, kişilerin, hikâyenin gereklerince oluşur. Eldivenler, hikâyeler’de kurmaca hayat hikâyeleri anlatıldığı için, dil içinde de yalınlığın, doğrudan söyleyişin gücüne dayanılmıştır. Denebilir ki, dili yazınsallaştırmanın yollarından biri olan söz sanatlarına çok başvurulmamıştır da, anlamın metin içinde bulunduğu bağlamdan aldığı çok anlamlılığa dayanılmıştır.

‘Eldivenler’ öyküsünde anlatıcısına, ‘Zaten bana kalırsa, hangi konuda olursa olsun, gayret, kendi başına çirkin ve yorucu bir şeydir,’ dedirten Murathan Mungan da, denebilir ki yazdıklarının yazınsal değerini parlatmak ya da onları etkileyici yapmak için gayret eden bir yazar görüntüsüne hiç girmemiştir. Yazdığı metinlerin gereklerini titizlikle hesap edip en doğru dozu vermeyi ilke edinmiş, dil içinden çıkan içi boş güzelliklere gönül indirmemiştir. ‘Yaz Gibisi Var mı?’ öyküsünde Raymond Carver’ın Aşktan Sözettiğimizde Sözünü Ettiklerimiz kitabını okuyan öykü kişisinin, ‘Beğendin mi peki?’ sorusuna verdiği, ‘Evet, duru... az konuşan hikâyeler...’ yanıtı da yazarına denk düşen bir anlam yüklenebilir mi? Belki aynıyla değil, ama Murathan Mungan’ın da yer yer benzer dünyalardan çıktığı pekâlâ söylenebilir. Ya da şu: Eldivenler, hikâyeler’de Raymond Carver’ın dünyasına en yakın öykünün ‘Yaz Gibisi Yok mu?’ oluşu, yazarın bir geçmiş zaman ustasına gönderdiği öykü gibi alınabilir.
 
Gerçeğin yazınsal karşılığı

Murathan Mungan’ın kullandığı öykü dili, kadınların acıyla kibir arasında yaşadığı saklı hayatları açığa vuran Kadından Kentler kitabındaki öykü dilidir. Çünkü orada da kurmaca içinde, doğrudan hayatlar anlatılıyordu. Kadının kendine kapanması bir olanak, kendini koruma kalkanı, hayatını kendince sürdürme biçimi olarak verilirken, öykü dili de kadının bu gerçekliğine uygun olmak zorundaydı. Kadınların benlik bilinci, açıkçası kadınlık durumu yazarın asıl sorunu olunca, orada dil anlatılan gerçekliğin yazınsal karşılığını tam vermek zorundadır.

Elbette şu var, Hande Öğüt’ün Kadından Kentler için yazdığı yazısında belirttiği biçim: ‘Murathan Mungan’ın imgesini, sesini, çehresini, entelektüel bilgisini görmemek, kendi metinleri arasında kurduğu metinlerarasılığı algılamamak da mümkün değil.’ Bu titiz saptamayı da Murathan Mungan’ı okurken yanı başımızda tutalım.

Eldivenler, hikâyeler’de anlatıcının yazarı yerine söz aldığı da hissedilir. Murathan Mungan anlatıcı ile yazar arasındaki ilişkiyi hiç kuşku yok ki düzenlemiştir, ama kendi dilini ve bakış açısını, ‘Ansızın Her Şey’de olduğu gibi, anlatıcısına da yansıtmıştır. Bu arada alışılmış kişileri anlattığı da söylenemez. ‘Eldivenler’de âşık olmadan evlendiği kocasına neden sonra âşık olan kadının düşünceleri, ‘Ansızın Her Şey’de önceden düşünülmemiş bir eşcinsel tutku, ‘Küçük Bir Film’de bir kaza aşkı anlatılır ve tümü de olağan öykülerdir elbette, ama bu tür öykülerin yazarlarının karşısına her zaman çıkacağı da düşünülmez.

Murathan Mungan, son yıllarda başka herhangi bir yazarda görmediğimiz verimliliğiyle sıra dışı bir yazarlık tutumu ortaya koymayı yakın gelecekte de sürdüreceğine göre, okur ya da yazar olarak kendimize çekidüzen vermemiz de gerekiyor sanki...
 
ELDİVENLER, HİKÂYELER
Murathan Mungan
Metis Yayınları
2009
168 sayfa
12.5 TL.


Bu kitaplar da okunmalı

Kaf Dağının Önü: Üç uzun öyküyü (Suret Masalı, Gece Masalı ve Kâğıttan Kaplanlar Masalı) bir araya getiren kitap Murathan Mungan’ın öyküleriyle de geniş okur kitlesine yayılmasının ilk işareti oldu.
Omayra: Bu yıl 7. baskısına ulaşan kitapta Mungan’ın 1986-93 yılları arasında yazdığı şiirleri yer alıyor. Mungan’ın önceki kitapları Osmanlıya Dair Hikâyat, Kum Saati ve Sahtiyan’ın 90’lardaki yankısı olarak da okunabilir.
Paranın Cinleri: Mungan’ın 1988-96 yılları arasında yazdığı on metnin bir araya gelmesiyle oluşmuş otobiyografik bir anlatı. Okurunu kendine çok yakın hisseden, paylaşan, içten dilinin yanı sıra, Mungan yapıtlarının biyografik kökenlerine işaret etmesiyle de özel ve farklı bir kitap.
Dağ: Kitabını Murathan Mungan’dan dinleyelim: ‘Kısa bir yaz tatili yaptım. Bu sırada şiir geldi. Neredeyse kendi geldi.
Kendiliğinden geldi. Arka arkaya her gün birkaç şiir yazdığım günlerin hummasına kapıldım. Kendimi tutamıyordum. Ben dursam, elim yazıyordu. Şiire başka bir âlemin kapısından geçilerek girildiğini önceki deneyimlerimden biliyorum elbet. En azından benim şiirle ilişkim, böyle bir ilişkidir. Birdenbire o kapıdan geçmiştim. Her şeyi askıya alıp kendimi şiire, onun diline, sihrine, âlemine bıraktım. Dağ tutmasına yakalandım. Kitabın adı Dağ. İçimin dağ zamanıydı. Dağ tuttu mu, çıkacaksın. Böyle giderse, yeni yılın ilk günlerinde sizi kendi dağımda bu şiirlerle karşılayabilirim.’
Yedi Kapılı Kırk Oda: Kırk Oda yayımlandığı yıl (1987) Mungan, zaman içinde kırk öyküden oluşacak bir büyük toplama çalıştığını söylüyordu. 1999’da Üç Aynalı Kırk Oda’yı yayımlamıştı. İlk kitaptan yirmi yıl sonra yayımlanan Yedi Kapılı Kırk Oda’da yedi öykü yer alıyor: Dumrul ile Azrail, Kan Kalesi, Robenson ile Cruose, Mavisakal, Hamlet ile Hitler, Wagner Körfezi, Güvercin Gömleği.
Kadından Kentler: Mungan’ın 16 kentte geçen 16 hikâyeden oluşan kitabının başkahramanı kadınlar ve kentler.
Hayat Atölyesi: Adını, Mungan’ın 2002 yılında Milliyet gazetesinin kültür-sanat ekinde yayımlanan köşesinden alıyor. Farklı konularda gözlemler, notlar, değiniler ve irili ufaklı yazılardan seçilenler bir araya geliyor. 


Etiketler: kültür sanat
İstihdam