20/06/2016 | Yazar: Cihan Dağ

Artık şunu görmemiz gerekecek: saklanarak bu tehlikeyi atlatamayız. Bu iktidar ve giderek gerici bir din anlayışına sürüklenen toplum bizi teğet geçmeyecek. Öldürerek, saldırarak, linç ederek, hakaret ederek onurumuzu ayaklar altına almaya çalışacaklar. İşte en çok da bunun için yürümeliyiz!

Bu onur meselesi bazılarına gurur meselesi oluverdi. Onur için yürümek birlerinin gururunu incitti. Ne gururu bu peki? Erkeklik gururu… Alp’lerin Eren’lerin (bizim erenlerden değil bunlar, pirlere niyaz etmeyenlerden), elhamdülillah Müslüman gençlerin, büyük bütünlük kopkopçularının gururu… Oysa öte yanda insanlık onuru… Dans edenlerin, sevişenlerin, aşkın ve gökkuşağının onuru…

Onur demişken, koli ismi değil, tapulu malumuz da değil bu ‘onur’. Onur Sur’un da meselesi, nefsi müdafaa hakkını kullanan Çilem’in de meselesi ve tabi ki 35 canı Sivas’ta diri diri yanan Alevilerin de meselesi. Yani bu onur önemli şey, güzel şey…

Toplumun sessizliğe büründüğü, bombalar ile sınandığı, ideolojik/ekolojik/sosyolojik her türlü kıyımın süregeldiği böyle bir dönemde üstelik Orlando’da daha yeni 49 insanı kaybetmiş ve bir sürü tehdit almış olmamıza rağmen yürümek istiyoruz. Vali’den bize kırmızı ışık yanıyor, bizden valiye bir ‘sanane ayol’ çekiliyor. Belki de hiç olmadığımız kadar direngen ve kararlı bir duruş sergiliyoruz. Sonuçta oradayız, orada olmaya da devam edeceğiz.

‘Eşcinsellerin kurtuluşu heteroseksüelleri de özgürleştirecek’ dedik yıllardır. Aslında eşcinsellerin kurtuluşu herkesi özgürleştirecek. Evet, iddialı ama şunu düşünün: Eşcinsellik bu toplumun son virajlarından biri. Bu virajı aşar ise eğer, erk tahakkümden, bu tahakkümün yol açtığı şiddetten ( çocuk istismarı, hayvan/kadın tecavüzleri), kadın düşmanlığından da sıyrılmış olacak demektir. Dünyayı hem insan hakları olarak hem de ekolojik olarak yıkan, tahrip eden bu erk zihniyet değil mi zaten? Yani bu onur aslında hepimizin onuru…

Ramazan diye izin verilmeyen, toplumun sinir uçlarını tahrik eden bu yürüyüşler bu toprakların en büyük ikiyüzlülüğünü bir güruhun yüzüne vurmaktadır. Cinsellik bu ülkenin erk’inin en büyük çelişkisidir. Bir transı konuşturmanız yeter bunu anlamak için. Tekrara düşmeye gerek yok. Yani ramazan, şaban, recep bahane, homofobi şahane. Üstelik bunun üzerinden bir de dün gece yaşanan bar baskınları gibi olaylar ile toplumun muhafazakârlaşma yolunda attığı adımları artık en derine kadar hissetmemizi istiyorlar. Daha doğrusu zaten muhafazakar olan bir toplumu agresif bir şekilde cesaretlendiriyorlar. Sonuç olarak verilen mesaj şu: artık kurtarılmış mekânlarınız yok, dilediğiniz gibi içip sevişemezsiniz, öyle ramazan ortasında ağzınızda sakız gezemezsiniz!

Artık şunu görmemiz gerekecek: saklanarak bu tehlikeyi atlatamayız. Bu iktidar ve giderek gerici bir din anlayışına sürüklenen toplum bizi teğet geçmeyecek. Öldürerek, saldırarak, linç ederek, hakaret ederek onurumuzu ayaklar altına almaya çalışacaklar. İşte en çok da bunun için yürümeliyiz! Tek vücut olup renklerimizle karanlığı boğmadan bu ülkede kimseye huzur yok. Ne Alevi’ye, ne Kürde, ne ağaca, ne Ermeni’ye, ne kadına… O büyük yüzleşme yaşanmadan bu karanlık çözülmeyecek. İkiyüzlülükleri en zayıf noktaları... Artık yürüyüşlerimizin katılım sorunu yok, engellenme sorunu var. Büyüdük ve sınırlarını zorladığımız bu irinli hücreyi patlatmak zorundayız. İnsanlığı, vicdanı, özgürlüğü daha güçlü haykırmak gerekiyor. Cihangir’de bir mekân basılıyor. Ne oluyor? İçeride bira içiliyor. Kavga, dayak, tehdit... Ramazan, hoşgörü, kardeşlik... Ama dinimiz, ama Recep, ama Şaban… Ha bir de peşine Ramazan geliyor. Ve şunu sormak elzemleşiyor:

Peki, ama insanlığımız?


Etiketler:
İstihdam