05/07/2013 | Yazar: Qajo Yıldırım

İnatla, aynı sistemin inkârı sonucu kendini var ettiği yeri söylemek isteyenlere karşı, ‘ama insanız hepimiz’ diye yanıtlar geliyor. Değiliz efendiler!

“Bu, O’nun ‘özel’ hayatı! Hepimiz insanız!” Özellikle son günlerde, bir şeyler dillendirilmeye bu denli yoğun başlayınca duyduğumuz, okuduğumuz birbirinden bağımsız gibi dursa da aynı bağın gülü olan iki cevap.
 
Bir kişiye cinsel yönelimini soramazsın. Çünkü bu O’nun “özel”idir. Heteroseksist bir önkabulün yansıması olan sonuç. Heteroseksüel değiliz diyenler çoğaldıkça “bu senin özelin ama” diyenler de bir o kadar çoğaldı. Yetmezmiş gibi bunu kabul eden hümanizma mağduru kişiler de farkında olmadan “Sorma! Söyleme!” politikasının içine çekilmeye başladılar. Ne gerek varmış yönelimimi, kimliğimi dışa vurmaya, sorana cevap vermeye. “Saygı duyuyorum”cular. “Bak, yürüyüşüne bile destek oldum. Özelin de sana kalsın”cılar. Anne gibisiniz. Devlet de anadır ya hani! Açıldığım ilk günler çeşitli uğraşlarla inkâra zorlanan beni reddedemeyeceğini anlayan annem, bir sonraki aşama olan “özelini içinde yaşa, topluma kendini belli etme” seviyesine sıçradı. Dışarıdan bakıldığında sıcacık olan bu kabul, doğaya çıkma hayali kuran bir köpeğin balkona, bilemedin bahçeye çıkıp yeniden duvarlarla önünün örülmesinden farksızdı.
 
Bilakis, sizin bizi önkabulünüzden ötürü bulmak zorunda kaldığımız hatta neredeyse hepsi sizin tarafınızdan öncelikli “hakaret” olarak türeyen o kelimeleri, inatla ısrarla kamuya açmak zorundayız. Lezbiyen-Gey olarak başladığımız bu keşfe Travesti, Transseksüel, İnterseks, Queer gibi kavramlarla kendimizi konumlandırmaya devam ediyoruz. “Özel” değiliz zira. “Kamusal”ız ve soran herkese kendimizce içinde bulunduğumuz durumu ifade edecek bir kavramla yahut “Ah! Bir bilsem ne olduğumu” diyerek cevaplamaktayız. Henüz açılma evresinde olan kişiler ise sırf daha da boğulmamak için “ama bu benim özelim” diyeceklerdir. Siz de “insan hakları” gereği görevinizi başarıyla yerine getirmiş, rahatlamış olacaksınız.
 
Samimi olalım lütfen! Çıkın kendi özelinizden de dışarı. Son olarak Melih Gökçek olayında da gördüğümüz gibi özel hayat kisvesi altında gayriciddi tutumunuzu bir sorgulayın. Misal yıllardır ismini Melih olarak bildiğim kişinin “İ” ile başlayan bir adı olduğunu sizlerden öğrendim, ben. Tıpkı ibne olduğumu öğrendiğim gibi. Sonrasında “velev ki ibneyim” dedim.
 
“Siz” dedin, “biz” dedin yine ayırdın. “Hepimiz insanız sonuçta” diyenlere de soruyorum. Öyle miyiz cidden? İki farklı cinsiyetin çiftleşmesi sonucu başlayan hayatıma anadilim olan Türkçe ile devam ederken, her sabah inatla andımızı okurken, günde beş kez Allah-u ekber sesleri duyarken  önce “insan” mıydık yoksa Heteroseksüel, Türk ve Sünni miydik?
 
Etrafımdaki kişilerden farklı olarak hemcinsimi sevmem ile başlayan bu sorguda var olmak adına ve “kurban” edilen koyunlar gibi etiketlemeye mecburdum kendimi. Onu da sizden öğrenmiştik. İbneydim. Türkçe konuşurken birilerinin bilinmeyen bir dille konuşmasına bir etiket bulmalıydım ben de. Ramazan’da herkes oruç tutacak diye düşünürken, tutmayana ya da başka vakit tutana da bir şeyler demeliydim. Önce ben demeliydim sonra onlar kabul etmeliydi. Neyse ki imdadıma yetişip bulduğunuz etiketler vardı. Bunu ben başlatmadım. Sen Türksün, Müslümansın, ahlâksızsın... diyen sizler başlattınız. Ve size de “siz” demek zorunda bıraktınız. Ben sadece olayı genişlettim. Siyah ya da beyaz değil aksine rengarenk olduğumuzu gösterdim. Görmeyenler görsün diye her fırsatta yerli yersiz oraya vurgu yaptım. Yapmak zorundaydım, en başta yapılmış bir vurgu vardı.
 
Şimdilerde de bunun evrim geçirmişi son icadınız insanlık vurgusu almış başını gidiyor. İnsanmışız bu sıralar. Yine aynı sistemin bu sefer daha kapsayıcı olduğunu düşündüğü icadı. İnatla, aynı sistemin inkârı sonucu kendini var ettiği yeri söylemek isteyenlere karşı, “ama insanız hepimiz” diye yanıtlar geliyor. Değiliz efendiler! “Ben önce Kürt olmalıyım. Türksün mü dediniz, dağa çıkmalıyım! İn ordan mı dediniz, ’adım at’malıyım. Tehcir ettiniz, denize döktünüz, sonra da azınlık mı dediniz? İki köşeden komşunuz olmalıyım. Kadın olmalıyım. Çünkü onu da siz istediniz. Sahip olduğum farklı organdan ötürü “kadın” dediniz, “ana” dediniz. “Koruyup kollayın, ekstra sevin. Aman ha üzmeyin! O, narin” dediniz. Ne demeliydim ama ben insanım mı? Hayır, ben bir kadınım. Madem siz bana kadın dediniz, başlattığınız kavramın gerçek yüzünü görün. Her kadın dediğiniz öznenin bir olmayacağını görün. Kadını kabul ettiniz, bu sefer de “feminizm” adıyla yola çıkılan kavrama laf attınız. Bekleyenler, harekete geçenler gördü ki, o da aynı sistemin tanımlamasını yıkmak için kurulmuş ve kendini var ettikçe cinsiyetten bağımsızlaşan bir hareketti. Ama bunu yapabilmek için kamuya açılmalıydılar. Zira “feminist imiş zaten” diyerek itelediğiniz alandan insan etiketiyle çıkmak namümkün.
 
Bırakın canlıları, kendi kabullerini dışa aktarabilmeleri için. Bırakın özel-kamu ayrımını. Var ettiğiniz her bir kavram güçlendikçe, “normal”leştikçe, üstesinden gelmek için oluşturduğunuz insan kavramını da bırakın. Yine bir çatı ve onu yıkmak için oluşacak karşıt etiketler bütünü.
 
İnsanmışız öncelikle. Peki ya hayvan? Bitki? Yazın bizi soktuğu için öldürdüğümüz sinekler? Tek hücreliler, atomlar? Tüm bunların hepsini bir anda olamadan hiç birimiz insan değiliz. Önce vaktinde ötekileştirdiğiniz, küçük gördüğünüz kavramlarız.
 

Kadın’ız, İbne’yiz, Orospu’yuz, Çingene’yiz, Ermeni’yiz, Rum’uz, Kürt’üz, Ateist’iz, Alevi’yiz, Domuz’uz, Köpek’iz, Kaktüs’üz, Virüs’üz...  


Etiketler:
İstihdam