10/04/2015 | Yazar: Emre Korlu

Olmuyor işte asilzadem burada ağlayan gençlere kıyıyorlar, sevdiklerine sen hemcinsine nasıl taparsın, diyorlar.

Yanına aşkı ölüme satanların cehenneminden geldim:
 
İran’dan, Habeşistan’dan, Mısır’dan...
 
Hüviyetini sordular, sussan konuşturacaklardı, konuşsan susmak zorunda kalacaktın. On altı yaşındaydın! Onlar göremeyeceklerdi ama idam sehpasına çıktığında susuz kalan her yer yağmur giyinmiş olacaktı sonra bana gelecekti sıra, ayak bileklerine ağlayacaktım. Hangi gezegende kalmıştım sana bir isim bulmaya, ad koymaya? Aklımı kaçıracaktım.
 
Elleri, kolları, bacakları olmayan insanların arasından geldim ben İran’dan, en çok buradan ve Ahmed Arif, sevgilim, mutlaka herkesin bir gün hayalini kurduğu mabetlerimiz olacaktı.
 
Pervin İtisami’nin dizelerinde, biraz Firuğ Ferruhzad arayacaktık. Dizlerime yaslandığın noktada nefesim arşa ulaşacaktı Arif’in aşığı, Ebulfezl yani ben, yeni baştan yaratılacaktım.
 
On altı yaşındaydın! Aşkı bir yusufçuğun kanadına hediye ettiklerinde ve tiksindiklerinde ölü böceklerden. Astılar seni ikindi vaktine çeyrek asır kala, hain bir şeytanın emrine sığınarak kopardılar etlerimi, lime lime ettiler. Yandım Ahmed Arif’im, sazımın tellerine gömdüler seni.
 
Aşka düşmesen ayak basmayacağın topraklardan geldim. Belki de bulutun bile yüz çevirmeye meyilli durduğu o Kuzey Afrika’dan sahra çöllerinden...
 
Ötelediğinde beni, keşke sırt çevirseydim geldiğim yerlerin hainliğine,”olmaz Ebulfezl, bu sevda kanatır” deseydim kandırsaydım kendimi.
 
Olmuyor işte asilzadem burada ağlayan gençlere kıyıyorlar, sevdiklerine sen hemcinsine nasıl taparsın, diyorlar. Zengin olamadığı için bir insanın boynunu vuruyorlar.
 
Nasıl bir kaza kurşununa rast geldim de yoksulluğuma çaldığım zenginliğimi Ahmed Arif’i pazarlarda sattılar.
 
İran’dan geldim, kadınları recm cezasına kurban eden sünnetli erkeklerin arasından, sana kurtaramadığım ölü karıncalar getirdim. Kalbin kırılmasın diye kopmak üzere olan bacağımı pantolon paçama kıstırıp çıktım sokaklara. Aciz de oldum, bahtiyar da…
 
Ahmed, şimdi aylardan Nisandır; asılmışızdır bir ikindi sonrası, cesetlerimiz toprak ananın koynundadır. “Gelme!” deseydin diye mırıldanıyordur, Anka kuşu.
 
Bunu yazmaya cesaret edemedim. Eminim, “ziyanı yok!” derdin, ölmüş birinin gözlerine bakarak da yaşanır üzüm asmalarına sinen Tanrı yazması aşk. Sen bana, İran’dan, Habeşistan’dan, Mısır’dan, Afganistan’dan, Irak’tan, Ürdün’den neredeyse her yerden geliyorsun ve ben sana, “ne güzel artık bize kimse karışamayacak!” diyorum.
 
Bir aşkı okuyup bitirdiğiniz zaman onu anlamıyorsunuz; nefesinizi tutup beklediğinizde sizler de Ahmed Arif ile Ebulfezl’in gülüşünü görebileceğinizi umut ediyorsunuz.
 
Bugün de boşlukta sallanan iki ceset buldular, bilekleri sıkı sıkıya bağlanmıştı, boyunları birbirine kırık; İran’da uyuyorlardı. 

Etiketler:
İstihdam