02/06/2009 | Yazar: Özgür Serbesti

Kaos GL yazarı Deniz Deniz, geçtiğimiz haftalarda kaleme aldığı "İslamcı basının eşcinsellik çıkmazı" başlıklı yazısıyla ne kadar böbürlense az bence.

Kaos GL yazarı Deniz Deniz, geçtiğimiz haftalarda kaleme aldığı "İslamcı basının eşcinsellik çıkmazı" başlıklı yazısıyla ne kadar böbürlense az bence. Çünkü yazarın önceden haber verdiği çıkmazı, bizzat İslamcı basının kendisi apaçık ortaya seriyor şuaralar. Hem de ne çıkmaz? Kalemlerinden köktencilik, fundemantalizm, faşistlik ve dahası bilgisizlik dökülüyor. Pek çok konuda İslami kuralları günümüze uyarlamaktan, sözüm ona çağdaş tefsirlerden dem vuranlar, "günümüzün şartları" diye kıvıranlar konu eşcinselliğe geldi mi hemen yedinci asra dönüyorlar. Üstelik at gözlüklerle dönüp bakıyorlar. Sonra da Lut kavmi şöyle olmuş, şu hadis şunu demiş diye başlıyorlar… Yetmiyor "Katolik" safdaşlarından destek alıp da yazıyorlar. Yazıyorlar da içinden çıkabiliyorlar mı? Ne mümkün. Yazdıkça batıyorlar. Hatta dahası hiç merak etmeyin -bu da aramızda kalsın- artı bir de çıldırıyorlar. 

Saklayarak bu hale geldiler
 
Yeri geliyor eşcinsellikle transseksüelliği karıştırıyorlar, yeri geliyor bazı İslam ülkelerinde uygulanan ve transeksüelliğe fetva veren uygulamadan dahi habersiz olduklarını gösteriyorlar. O yüzden battıkça batıyorlar. Peki, bu batış niçin acaba? Şundan: Çünkü bu konuya yabancılar. Çünkü bu konu onlar için dokunulmaz, konuşulmaz, yorumlanmaz. Çünkü mümkünse fiilen yaşatılsa dahi "gözler tamamen kapalı" şekilde lanetlenesi bir konu. Var ama yok. İslami meclislere entelektüel düzeyde hiç uğramayan, kazara bir deli çağırsa dahi hemen es geçilen, anında kovulan bir konu. Çünkü orası çıkmaz ve de tehlikeli bir nokta. En az Zeyd konusu kadar tehlikelidir. Livata derler, Lut kavmi derler sonra da kesip atarlar. Pek çok konuda ezeli bir çekişme içinde bulundukları bu ülkenin TSK'sıyla eşcinsellik noktasında kesişirler. İkisi de olaya aynı noktadan yani makattan bakar ki, bu da akıl sahipleri için son derece düşündürücüdür. Konuşmaya korkarlar. Saklarlar. Oysa bu derece ürktükleri kaçtıkları konuyu tartışsalar belki anlamlı bir açıklamaya da varabilirler, tıpkı Zeyd konusunun da bir izahı olduğu gibi.
 
Hayır hayır bu aralarında hiç eşcinsel yoktur anlamına gelmesin sakın. Olmaz olur mu? Her tür grupta olduğu gibi İslamcı gruplarda da var eşcinsel aşklar, ilişkiler. Fakat yaşananlar hep gizlidir. İşte o yüzden İslamcı entelektüeller eşcinsellik konusunda tartışmaya başladılar mı, ya Ali Bulaç ya da Hayreddin Karaman durumuna düşerler. Sadece eşcinsellik bile değil, bizzat cinsellik konusunda. Türkiye’de cinsellik konusunda tek bir kitap çıktı bu kesimde o da Ali Rıza Demircan'ın "İslam ve Cinsellik" kitabıdır ki, son derece köktenci bir bakışla yazılmış bu kitap bile bir dönem İslamcılar içinde derin tartışmalara sebep olmuştu. Bakın koskoca Prof. Dr. Hayreddin Karaman bile bu konuda Lut kavmi ve bazı hadisler dışında bilgisiz olduğunu Ali Bulaç kervanına katılmak için kaleme aldığı bir kaç yazısında ortaya koydu. İlk defa Kaos GL dergisini okuma gereği duyduğunu belirtti. Madem din konusunda ihtisasın var, o zaman eleştirdiğin insanlar hakkında bilgi edinsene. Araştırsana. Dedik ya eşcinsellik dokunulmaz diye. Dokunamıyorlar. Karaman sık sık bu konuda mektuplar aldığını da itiraf ediyor üstelik. Kaos GL’den falan değil. İslamcı eşcinsel gençlerden. Ya da mütedeyyin diyelim onlara. Ötekileştirerek biz de incitmeyelim, onların bizi incittiği gibi. Müslüman gençlerden mektup alıyorlar anlayacağınız. "Esselamün aleyküm. Ben dinine bağlı ama eşcinsel olan bir üniversite öğrencisiyim..." diye devam eden mektuplar. Böyle bir sürü mektup. Peki, ne cevap veriyor ‘prof’ unvanlı din uzmanı hocaları. Bizzat Hayreddin Karaman'ın dilinden söyleyelim: "Onlara sabrı öneriyorum" Sanki eşcinsellik eşittir seks. Sayın Karaman farkında olmayabilirsiniz ama biz yatak muhabbetinden değil, farklı kimliklerden, duygulardan bahsediyoruz. Siz bu ülkedeki bütün eşcinsellerin birer seks makinesi falan olduğunu mu düşünüyorsunuz? 
 
İslamcı-Katolik ittifakı
 
Biliyorsunuz İslam’ın ilk yıllarında Mekkeli müşriklerden kaçabilen az sayıda Müslüman peygamberin emriyle Habeş kralı Necaşi’ye sığınmışlardı. Necaşi evet bir Hıristiyandı ama o döneme göre evrensel bir dindardı ve ülkesi Habeşistan da o dönem için adalet ve özgürlüğün hüküm sürdüğü bir diyardı. Nitekim ilk Müslüman mültecileri bağrına basacaktı Habeş kralı. Ve İslam peygamberi bundan dolayı kendine inananları farklı bir dinden olsa dahi Necasi'nin ülkesine yollamakta bir sakınca görmemişti. Ben o günün Habeşistan'ını - bazı noktalarda çekince koymakla birlikte- bugünün Avrupa Birliği'ne benzetmekten bir sakınca görmüyorum. Bence siz de görmeyin. Ama gelin görün ki Müslümanların içtihatçısı Hayrettin Karaman, kendisine mektup yollayan eşcinsel bir Müslüman’ı Amerika'nın katı Katolik cemaatinin yılmaz destekçisi Dr. Joseph Nicolosi'ye havale etmekte bir sakınca görmüyor. Bu şuna çıkar: Hz. Muhammed'in müşriklerin işkencesine maruz kalan Bilal'i Roma'ya teslim etmesi. Hey hat. Şu çıkmaza bakar mısınız? Başörtüsü oldu mu, hemen AB diyenler, eşcinsellik gelince, buyurun Dr. Joseph Nicolosi, buyurun Amerikan dinciliği. Dahası var. Mesela aynı Hayreddin Karaman 01.05.2008 tarihli köşesinde "faize" bile, yanlış duymadınız faize bile vize vermiştir. O faiz ki, İslam’da "her çeşidi haram kılınmış" olan. Ama aynı Karaman, söz konusu eşcinsellik olunca, "sahihliği" tartışmalı hadislerle, peygamberin eşlerinin evinde hizmetkâr olarak çalışan "kadınsı" bir erkeğin, kadınlarla ilgili ileri geri konuştuğunu duyunca, peygamber tarafından tecride uğratıldığını aktarıyor. Fakat burada bile aslında peygamberin bu tür insanları dışlamadığı, evinde bile çalıştırabildiği tüyosunu da vermiş oluyor farkında olmadan. Davudi kadınsı bir erkekle ilgili bir olayı aktarmış - bu olay sadece o şahsı ilgilendirir, dikkat edilirse kişisel bir hatadan dolayı, kadınsı olduğu için değil, tecride uğramış- kalkıp da o kişisel olayı tüm kadınsı erkeklere uygulamanın neresi hak ve hukuk. Hele bunun neresi "Allah adına" hüküm verme oluyor ki? Lut kavmi konusuna gelince, bu konuda bu satırların yazarının da söyleyecekleri elbette vardır. Sadece o kavmin hegemonik şekilde homoseksist olduğunu şimdilik kayda geçmekle yetinip geçelim. 
 
Bulaç'ın nefret vesikası
 
Ne demişti Ali Bulaç hatırlayalım: "Irak ve Afganistan'da sivillere yönelik katliamların failleri de eşcinsellerdi". O Ali Bulaç ki, bir dönem farklılıkların bir arada barış içinde yaşamaları adına İslam tarihinden referansla "Medine vesikasını" ortaya atmış bir şahsiyettir. "Müslümanlara katliam uygulayanlar eşcinseldi" lafının bir gaf olmasını ne çok isterdik, fakat hey hat Bulaç kısa süre sonra Zaman’daki köşesinde savunmaya geçmiş. Özür dileyeceğine saldırılarına yeni saldırılar eklemiş. "Ne yani, herkesi her şeyi eleştireceğiz ama eşcinselleri eleştirmeyecek miyiz." demiş Sayın Bulaç. Şimdi ben buradan diyorum ki, "Sayın Bulaç buyurun bizi eleştirin. Ne münasebet kim demiş eşcinseller eleştirilemez diye. Kim demiş eşcinsellik dokunulmaz diye? Buyurun elinizde ne varsa ortaya dökün. Fakat eleştirirken lütfen medeni olun. Tutup da 'eşcinseller katliam yapıyor' şeklinde iftiralar atmayın, zaten yutulmuyor".
 
Sayın Bulaç bir de şu "eşcinseller dokunulmaz" iddianız cidden çok dokundu. Demek eşcinseller dokunulmaz. Bilmiyorum bu dokunulmazlık vurgusunu yerleşik "eşcinseller lanetli" öğretisine -ki diyanetin de görüşü bu- gönderme için mi yaptınız? Ama dedim ya bu iddianız bize çok dokundu. Bilmiyorsanız, görmek istememişseniz bu güne kadar, ben kısaca anlatayım size dokunulmazlığımızı: Eşcinseller, kimlikleri ortaya çıktığı anda her yerden herkesten dışlanıyorlar; aileden, işten, arkadaşlarından, suç işleyenler ilk önce eşcinselleri gözüne kesiyor. Bir eşcinsel ile bir heteroseksüel görünümlü karakolluk olduğunda -istisnalar kaideyi değiştirmez- polis hetero görünümlüden yana tavır alabiliyor. Belki siz bilmiyorsunuzdur ama son bir kaç yıl içinde en az 30 eşcinsel ve trans arkadaşımız öldürüldü. Sadece İstanbul’da bir cani 5 eşcinseli boğazlayıp kuyuya attı. Meslektaşınız Baki Koşar evinde hunharca katledildi. Sizin bile kıs kıs bıyık altından güldüğünüz Bülent Ersoy da dokunulmaz değil. Yıllarca 12 Eylül darbesi nedeniyle sahnelerden uzak kaldı, sahnede kurşunlandı. Toplum bir yandan onu yere göğe sığdıramazken, sıra evlenmesine gelince "oo işte orda dur. Ben sana oğlumu vermem. Nokta" diyebiliyor. Erkeklerle yattıkları iddia edilen kocaları bile boşandıktan sonra kameralara, "Ben Bülent’le yatmadım" diyorlardı. Mustafa Topaloğlu isimli zekâdan topal şahıs "O ne yaparsa yapsın ben ona Bülent Bey demeye devam edecem" diyordu ısrarla. Sokakta yaşadıklarını ise buraya almaya ne elim ne yüreğim el veriyor. Yurt dışında durum farklı mı peki? Bir kaç batı Avrupa ülkesi dışında tüm dünyada eşcinseller, öldürülüyor, saldırılara maruz kalıyor, her türlü ayrımcılığa uğruyorlar. Jamaika’yı duydunuz mu? Orada sokak ortasında hem de polisin gözleri ve kontrolü altında eşcinseller linç ediliyor. Ne yalan söyleyelim Jamaika’yı duyduğumuzda her şeye rağmen Türkiye'de yaşadığımız için şükrettik belki. Şimdi soruyorum size Sayın Bulaç, bu mu 'eşcinsel dokunulmazlığı'?
 
Ve Sayın Bulaç bir nokta daha var ki orayı es geçmek mümkün değil. "Mademki eşcinsellik bir tercih, o halde bırakın o tercihi eleştirelim" demişsiniz ki gene fena halde yanılmışsınız. Şöyle ki eşcinsellik bir tercih falan değil. Bir yönelim ve nerden geldiği nasıl geldiği, nasıl oluştuğu hâlâ bir muamma. Tıpkı heteroseksüel yönelimin de hâlâ bir muamma olarak ortada durması gibi. Yani Sayın Bulaç, anlayacağınız cinsel kimlik ve eğilimler, öyle bir cemaate girip çıkmaya falan benzemez.
 
Fakat gelin görün ki Sayın Bulaç, bu ülke öyle bir ülke ki, bu toplum öyle bir toplum ki, Kur'an’dan kadınların adet günlerini anlatan ayetleri dahi okurken salya sümük hıçkırıklara boğulanlar, bir gün olsun eşcinsellerin kuyulara atılışı karşısında bırakın ağlamayı gözlerinin önüne dahi getirmediler. Muayyen günlerin anlatımına dökülen gözyaşlarından inşa edilen medyaları o katliamları es geçti. Bunu bir merhamet veya hoşgörü talebi olarak sakın almayın. Çünkü bizim talep ettiğimiz özgürlük zaten sizin adına ihtisas yapıp konuştuğunuz dinin tarihinde var. Hem de bolca. Ben söylemiyorum üstelik. Size takviye kuvvet olarak günlerce kaleme sarılan Prof. Dr. Hayreddin Karaman söylüyor. İslam peygamberi "kadınsı" erkeği "öldürelim mi" diyen Müslüman ahaliye, "Ben namaz kılan birinin öldürülmesine rıza gösteremem" cevabını veriyor. Ama bugün İran'da "İslam adına" eşcinseller idam edilebiliyor. Türkiye'de idam edilmeseler bile, sadece son bir kaç yılda 30 LGBTT birey öldürüldü. Peki, Sayın Bulaç bizzat İslam peygamberinin öldürülmelerine rıza göstermediği eşcinsellerin bu şekilde katliama uğramaları karşısındaki sessizliğiniz neden?
 
Ve Sayın Bulaç, son olarak, evet bugün siz ve sizin gibi düşünen bazı ülkeler "İslam adına" diye başlayan çok şey söyleyebilir, çok şey yapabilirsiniz. Bunun için elinizde bolca da malzeme var. Zaten İslam "nereye çekersen biraz o yöne gidebilen gibi görülen bir din" ve o dine mensup toplumların bugünkü geri kalmışlığının da arka planında büyük ölçüde bu var. O yüzden birileri çıkıp İslam adına eşcinselleri de öldürebilir -ki öldürüyorlar- ama Sayın Bulaç, unutmayın İslam peygamberinin biricik torunlarını bile gözlerini kırpmadan işkenceyle öldürenler, biricik Zeynep'e tacizde bulunanlar da bunu yaparlarken aynen bugün olduğu gibi o iğrenç suçu da "İslam adına" yaptıklarını iddia ediyorlardı. 


Etiketler: medya
nefret