16/12/2008 | Yazar: Barış Sulu



Fetişizm kavramının her alanıyla mercek altına alındığı Aralık ayı, İstanbul için adeta bir Fetiş Devri olarak geçiyor. Küratör Derya Demir ve sanatçı Leyla Gediz ortaklığında kurulan Galeri Splendid’in de ilk kez kapılarını açtığı ‘The Bitch is Sleeping / Uyuyan ID’ sergisine Galeri Splendid’in yanı sıra Karşı Sanat ve İstiklal Caddesi’ndeki dikkat çekici tarihi mağazalar da katılıyor. Independent Scholars organizasyonunun ‘Substitue Lack! / Accept No Substitutes!’ adlı konferanslar dizisini, İstanbul Modern’de ‘Indie - Fetiş Filmleri’ gösterimleri izleyecek. Partili, dergili, sinemalı, sergili, müzikli, heykelli bu kocaman fetiş ayı için, 1.500 parçalık bitpazarı seçkisi ‘Naturmort: Meta Data’ isimli enstalâsyonu ile Meta-Fetiş kavramına odaklanan Tayfun Serttaş ile bir bitpazarından natürmort yaratmayı konuştuk.




Hurda yığınlarını öncü zevkin tapınakları olarak yeniden icat edip, bitpazarı ziyaretlerini estetik birer hac yolculuğuna yücelten ilk sürrealistlerden bir fısıltı duyuyorum ‘Naturmort: Meta Data’yı izlerken. Tayfun Serttaş’in 20 haftayı bulan alışveriş serüveni, bir dönem her biri fetiş istek uyandırmış ve işlevini yitirmiş 1.500’e yakın objenin rastlantısal olarak bir araya getirilmesinden oluşuyor. Ne o portakal sıkacağı artık bir portakal sıkacağı, ne o gözlüğü kullanacak birileri var, ne de o şemsiye yağmurdan korumaya yarıyor. Her biri gerçek sahiplerini kaybetmiş bu objeler modern tarihin hafıza birikimine ilişkin imkansızlıklarla dolu bir külliyata sesleniyor.

Bağımsız Akademisyenler Birliği (İndependent Scholars) tarafından düzenlenen ‘Substitue Lack! / Accept No Substitutes!’ konferansına paralel etkinlikler kenti fetiş bir festival havası ile sarıp sarmalıyor. Uluslararası Fetiş Konferansı bağlamındaki etkinliklerden Küratörlüğünü Derya Demir ve Leyla Gediz’in yaptığı ‘Uyuyan ID / The Bitch Is Sleeping’ sergisi 19 Kasım / 19 Aralık tarihleri arası açık kalacak. Sergi mekanları içerisinde Karşı Sanat ve Galeri Splendid’in yanı sıra Kelebek Korse, Butik Katia, İpek Mağazası, Robinson Crusoe Kitabevi, GON, Panter Kırtasiye ve Mudo Concept gibi kent kültüründe fetişistik anlamlar kazanmış mağazalarda kullanılıyor.

Dolapdere bitpazarında 20 hafta süren bu alışveriş serüveni nereye dayanıyor? Sergi ile birlikte gelişen bir proje mi oldu yoksa hep var mıydı?

Aslında hep vardı ancak belirsizlik içerisindeydi. Şu defter aralarına not alınmış ama gerçekleşmek için doğru zaman bulunamamış işlerden. Derya Demir ve Leyla Gediz 7 ay kadar önce bu sergi önerisi ile geldiklerinde pazarı neredeyse unutmuştum. Göz atmamı istedikleri fetişizm konulu abstract uzun süredir hissetmediğim kadar heyecan verdi. Harika bir metindi! O andan itibaren elde ki hazır bir işi kullanmaktansa, bu sergi için yeni bir üretime girecek motivasyonu bulmuştum. Onlarında beklentisi disiplinlerarası alt yapımı kullanacağım bir çalışmaydı. Birkaç hafta sonra yolum pazara düştü. Gezerken anımsadım. İki yıl önce bu pazar ve pazardan topladığım objeler ile ilgili notlar almıştım… Yıllarca oradan kendim bile ne olduğunu tam olarak kestirmediğim parçalar toplayıp, onları arkadaşlarıma hediye ettim. Enstalasyon buna odaklanmasa da, pazarın türevlerinden özel bir tarafı da vardı benim için.



Nedir bu pazarın türevlerinden farkı?

Bir defa çok fakir. Satıcılarda alıcılarda neredeyse aynı insanlar. Klasik bitpazarlarında olduğu gibi 1970 model bir Pierre Carden gözlüğü ucuza kapatır mıyım diye aranan gençler pek yok. Esnafın tümü aynı zamanda pazarın kurulduğu sokağın sakini. Hepsi Roman. Neredeyse her tezgahın başında kadınlar var. Zorunlu göç mağdurları, bölgenin daha eski yerleşiği Romanlara bir tür hezimet yaşattı orada. Bu pazarı kuranların büyük bölümü daha önce Tarlabaşı’nda yaşayıp sonradan alt mahalleye yerleşenler. Bazı kadınlar evinin penceresinden satış yapıyor. O gün alışverişi bırakıp üç saate yakın zaman geçirdim. Olup biteni tekrar deneyimledim. Çok zengin bir alan ancak egzotikleşme riski çok yüksek. Meta-fetiş ve burası arasında bir karar vereceksem çok fazla şeyi gözden geçirmeliydim.

Dolapdere’nin neresinde kuruluyor tam olarak?

Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsüne giderken Panagia Evangelistria Kilisesi vardır cadde üzerinde. Pek İstanbul kilisesi gibi değildir. Onun hemen arka sokağında kuruluyor. Mekan hep aynı ama hiçbir hafta bir önceki haftaya benzemiyor. Enstalasyonda kullandığım çeşitlilikte malzemeyi bir defada toplaman imkansız. En az bir 20 hafta gidip gelmen gerekiyor işte. Bazı haftalar yalnızca iki üç tezgahtaki hepsini toplasan 20 – 30 obje arasında tercih yapmak zorunda kalıyorsun. Sonraki hafta Leyla ve Derya’yı davet ettim. Benim orayla hali hazırda bir duygusal bağım var zaten. Planladığım şeyin içerisinde tarafsızlığımı koruyamayabilirdim. Her ikisinin de yaklaşımı, aslında üçüncü bir göz şarttı.

Nasıl karşıladılar?

Benim çalışma eğilimim olan konuları biliyorlardı. Çok ta sürpriz olmadı. O hafta üçümüz zaman geçirdik. Ben onlara sosyal bilimci tarafımla biraz pazarı anlattım. İkisi de tereddütsüz emin oldu böyle bir projenin var olmasına. Onları gönderdikten sonra ilk alışverişimi yaptım. Sonraki haftaya kadar nasıl bir seçililik ve temsile yer vermek istediğim konusunda genel bir perspektif belirmeye başladı. Galeri mekanında yapmayı istediğim şey tam olarak o pazarı kurmak değildi çünkü. Onu kendi seçiciliğim üzerinden yeniden üretmek daha anlamlı geliyordu. Bir tarafı pazarın kendi formuna sadık ama diğer taraftan tümü ile bana ait bir ara mesafe kurmalıydım. Belgeleyici çalışmalarda kaçınılmaz bulunan niteliklere hiç yer vermedim mesela.



Nasıl bir seçicilik gelişti, neler olmayacaktı mesela?

Her hafta fotoğraf çektim. Ancak enstalasyonda pazara ait fotoğraf kullanmadım. Onlar hatıra. Enstalasyonu aynen pazarın mantığı ile zemine kurdum ama her objeyi tek tek ve dik açılarla dizdim. Aralarındaki mesafe ve ilişkileri kendim yeniden biçimlendirdim. Halbuki pazarda daha farklı bir sunum var, neredeyse yığın halindeler. Bir biçimde kendimi dahil etmeliydim. Belgeleme, envanter ya da dokümantasyon diyelim, bu prensiplerin her biri en az tarih yazımı kadar tartışmalı ve sorunlu kavramlar. Böyle bir konu için rastlantısallığa odaklanmak belirleyiciydi. O pazarın ruhuna ya da mekanına ait çok daha fazla iddia mümkün ama benim temsilim buna odaklanmıyor. İçerisinde ‘mış-miş’ olan hiçbir şeyi sahiplenmiyor. Çok merak eden kendisi gidip deneyimler zaten. Yaptığım şey hazır malzemeyi aynı kaynaktan sağladığıma vurguda bulunurken bu kaynağa dair bilgiyi orada bırakmak olarak düşünülebilir. Pazarın kurulduğu sokak, ortasında yükselen o kilise, satışa sunulan ürünler ve hatta satıcılar… Her şey metamorfoza ilişkin orada. Ancak bu başka bir çalışmanın konusu belki. Benim odağım, meta-fetiş kavramını topladığım objelerin kendi hafızaları ve ortaklaştıkları tek bir mekan bağlamı üzerinden üretmekti.

Peki neden Natürmort: Meta Data?

Natürmort ve meta data kavramlarını biraz açtıktan sonra bu iki kavramın nasıl bir zeminde buluştuğunu düşünmek daha kolay. Natürmort, klasik resimden miras en tanıdık kompozisyon bilgisi. Bu kavramın meta-fetiş ile olan ilişki kendi tarihselliğine dayanıyor. Klasik natürmortlarda üzerine anlam yüklenen, değerli ve zenginliğe göndermede bulunan nesnelerin özellikle bir araya getirildiğini görüyoruz. Bu klişe kompozisyonlar, meta-fetiş kavramına ilişkin ciddi bir hafıza stoku aynı zamanda. Meta Data ise natürmortun aksine sanat tartışmaları içerisine yeni yeni girmeye başlayan bir kavram. Meta Data’yı bugün daha çok interaktif sanatlar üzerinden tartışıyoruz. Sosyal bilimler eldeki veri hakkında gerek duyulan ek bilgileri Meta Data (üst veri) olarak tanımlıyor. Meta Data benim için öncelikle kullandığım objelerin tanımlanması ayağında giriyor devreye. Çünkü objelerin tümü bir üst veri olmaksızın anlam kazanamıyor. Diğer taraftan günün interaktif sanatlarına natürmort dili üzerinden kurgulanmış bir göndermede bulunuyor. Her iki pratiğe eşit mesafelenebilme kaygısı olarak ta anlaşılabilir. ‘Natürmort: Meta Data’ sanat tarihinin geçmiş ve gelecek bu iki meta - fetiş olgusu arasında kendi sorgulam ve bağlamlarını kurmayı deniyor.

Konuyla ilgili:

[[Kasımda fetişizm başka (mı)dır?]]

Etiketler: kültür sanat
nefret