26/08/2010 | Yazar: Yavuz Cingöz

The Irrepressibles son yılların belki de en ilginç çalışması, neden deseniz de demeseniz de yazı gereği açıklamak durumundayım.

The Irrepressibles son yılların belki de en ilginç çalışması, neden deseniz de demeseniz de yazı gereği açıklamak durumundayım.
 
Dokuz kişiden oluşan tiyatral orkestrası ile yer yer öfkeli, yer yer pişmanlıklarla dolu hikayeler anlatan Jamie McDermott, neredeyse on yıldır bu proje ile meşgul, ancak 2010 yılında ürün verebilmiş olsa da onlar için çalışmaya bizim için de beklemeye değmiş bir çalışma ile karşımızda.
 
Grubun ilk ürünü olan “Mirror Mirror” bir müzikalin albümü olarak da nitelendirilebilir, çünkü sahne performansları ödüllü bir koreografi çalışması ile sunuluyor. Batı sanat müziği ile birleşmiş bir melankolik ballad atmosferine, Jamie'nin dokunaklı lirikleri ve pürüzsüz bir kadifenin yanağınıza sürtünüşü hissini veren androjen sesi eklenince her parça ayrı bir katarsis yaşatmış oluyor.
 
Queer müzik teorisine göre, sözlerin, müziğin, hatta oturtumun ve performansların eril-dişil içeriği de dışarığı da kalmayacaksa ve Antony & The Johnsons bu teorinin günümüzdeki en popüler örneği ise The Irrepressibles bu mimarinin kusursuz örneği kabul edilebilir.
 
Fritz Stolberg'in 2007'de çektiği kısa film ya da klip olan In Your Eyes ile en belirgin görücüye çıkma hikayesini yaşayan grup, görselliğe ne denli önem verdiğini her çalışmasında vurgularken bu görsel düşkünlüğün müziksel zayıflıkla ilgisi olmadığını da zehirli gri kozasıyla sararak ifade ediyor.
 
Gökkuşağında kaybolan Jamie'nin karamsarlığı için gerçekçiliğinden ileri gelen bir duruş diyenler için umutsuzluk kelimesi ve Mirror Mirror albümü hem açıklayıcı hem de her devaya dert olacaktır ya da huzur ve umut gibi kelimeler tekrar tanımlansın.
 


Etiketler: kültür sanat
nefret