28/03/2011 | Yazar: Ahmet Tulgar

Muzip hüzün Ne zamandır bir Sezen Aksu haberi okumuyorsunuz, ne zamandır onu sulu sepken bir televizyon programında görmüyorsunuz?

Muzip hüzün
Ne zamandır bir Sezen Aksu haberi okumuyorsunuz, ne zamandır onu sulu sepken bir televizyon programında görmüyorsunuz? Çıksa okursunuz, izlersiniz ama merak da etmiyorsunuz. Pek de.
Peki, yeni bir şarkı yapsa? Şarkılar? Kayıtsız kalmazsınız değil mi? Dinleme ihtiyacınız hazır ve nazırdır. Bekleyecek. Yeni şarkıları.
Sezen Aksu artık katışıksız ses, söz, melodidir. Kendisini bile isteye, önce yavaş yavaş sonra hepten buna indirgedi. Sezen Aksu: İndirgemede çoğalan.
Onun şarkısında şiirinde olan ne? Ya da toptan tavrında? Ki popüler kültür ile medyanın direkt ilişkisine dair kuramları geçersizleştiriyor. Aşk oyunu gibi bir şey bu toplumun ona tutkusu: “Kaçtıkça kovalanıyor.”
Belki de kaçmıyor, belki de esas geliş bu, esas veriş. Kendisini çektikçe verdiğinin kıymeti artıyor. Cömertliğinden kendi gölgesini bile kaldıracak kadar eli açık. Cömert. Sezen Aksu: Şarkının bağımsızlığına saygı. Bağımsızlaştıkça, özerkleştikçe ortaklaşan şarkı.
Şarkılar budur belki de: Özerk ortaklıklar.
Şu cömertlik meselesi Marmara Depremi sonrasında deprem bölgesinde Sezen Aksu TIR’larının bir efsane gibi dolaşmış olmasını da açıklıyor. Bu kadar göstermiyordu kendisini daha o zaman yaptığının ettiğinin önünde arkasında. Yanında. Ermişlik değil bu bilmişlik. Kendisini bilmişlik. Kendisini ne zaman bildi ilk? Ne zamandır böyle Sezen?
Diyarbakır’da, Newroz alanında ona doğru uzanan, şarkılarından el isteyen, hüznüne, neşesine el veren bir halkın karşısında güldalı saygısı ile eğildiğinde Ciwan Haco’nun 2005′te bana söylediği sözü hatırlamıştım: “Sezen Aksu şarkıları bile bu iki toplumu bir arada tutmaya yeter.” Şarkı çalın.
Az buz tepki de görmedi Sezen Aksu bu kendisi için şarkı söylemek olan ama bizcileyin büyük politik eylemler olan çıkışlarıyla. Küstü mü? Sanmam. Daha çok güç verdi şarkılarına. Tam da 30 Ağustos’a denk gelen çok dilli, çokkültürlü Türkiye Şarkıları konseri sonrasında ne maraza çıkarmıştı askerler. Hatırlarsınız.
Bunu anlamalıydık, bu gidişi, pop müziği dinlemenin küçükburjuva zaafı addedildiği 12 Eylül hapishanelerinde bir tek onun şarkıları adeta örgüt marşları gibi söylendiğinde. Koğuş ranzalarında açık görüş başlardı onun şarkılarıyla. Aşkı hatırlamak direnişti darbeye. Şarkılardan barikattı.
Medya pek de ilgilense daha yakın zamana kadar onun her yaptığı ettiğiyle yaklaşımında ağırlık olan düşmanlıktır Sezen Aksu’ya karşı. Onun karşısında kendi çaresizliğine kızıyordur. Zıvanadan çıkıyor bu promosyonsuz sevgiden, ilgiden ötürü. Sezen Aksu: Bir gülüp geçiş.
Gazeteciliğin şehvetine kapılıp ben de küstürmüştüm onu. Anlattı anlattı bir akşam Kanlıca’da. Dost sohbetinin nerede başlayıp röportajın nerede bittiğine özen göstermeden kağıda dökünce ben, kırılmıştı haliyle. O gün bugündür söyleşi vermiyor hiçbir gazeteye. Ama benimle barıştı neyse ki.
80′li yılların sonunda bir akşam Etiler’deki evine gitmiştim. Birkaç kadın akşam yemeği için taze fasulye kırıyordu güle oynaya. Karşı inşaatta çalışan gurbetçi işçilerin karılarıymış. Hasret çekmesinler diye çağırmış. Sezen Aksu: Muzip hüzün.
Özlemişim.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam