24/08/2009 | Yazar: Nevin Öztop

“Yalnızlık, Yabancılaşma ve Yeraltından Notlar” Okuma Çalışması, 6 Haziran 2009, Cumartesi günü, Kaos Kültür Merkezinde, “Türkiye’de Kadın Ol

“Yalnızlık, Yabancılaşma ve Yeraltından Notlar” Okuma Çalışması, 6 Haziran 2009, Cumartesi günü, Kaos Kültür Merkezinde, “Türkiye’de Kadın Olma Halleri”* programı kapsamında Seçin Varol, Leyla Rendekâr, Eflatun Süreya’nın katılımları ile yapıldı. 

Seçin Varol / Yalnızlık
 
“Biseksüel bir kadın ve lezbiyen olmak, heteroseksüel bir kadın olmaktan biraz daha zor, örgütlü olsan da olmasan da…” demiştim Kaos GL dergisi için yazdığım bir yazımda. Eğer yönelimini yaşayabiliyorsan da -yani, düzene fiilen karşı durmuyor olsan da- sırf varlığın/varoluşun yüzünden yine de bir taraf oluşturursun. Yani “çoğunluğun dışında”sındır. Eğer yönelimini yaşayamıyorsan da, var oluşunu gerçekleştiremediğin için, salt kalabalığın arasından sıyrılırsın. O minik adada -korunak açamadığın o tek yerde, yaşamın tüm mevsimlerinin geliş-gidişlerini izlersin.
 
Toplumun ikiyüzlü ahlak anlayışı, sana daha çocuk yaşta, nerede, nasıl davranacağını öğretmiştir. Yukardan inen bir vahiy gibi “Kendine benzeyeni bul!” emri, kafanın en arka taraflarından çıkar gelir. Ya da davulun dengi dengine çalması gibi, yaraları benzer olanlar, birbirlerini bir şekilde bulur. Belki insankızının-insanoğlunun en muhtaç olduğu kudret, yöneliminde yatıyordur. Toplumun o keskin karelerinin dışında: sen. Yaşamınla, hikâyenle, görünüşünle, yeni bir ibu* olmaya kalkarsın.
 
Tüm bunların dışında, yaşamının yeni misafirleriyle, güllük-gülistanlık gitmez her şey… Gördüğün ve yaşadığın olaylarla, beyninde kıvılcımlarla, güne yeni-yine ve yeniden başlarsın ya da zaten yaşadığın günde bir daha uyanırsın. Diğerlerinin sana koşabilmeleri için henüz vakit vardır. Sen tek başına da olsa, “tüm varlığınla” durup bekleyemezsin… Yöneliminin yüzünden yalnızlığı daha derin yaşarken, sen farkında olmasan da bunun sana getirdiği büyük ödüle ister istemez sahip olursun: “farkındalık”. İnsanın kendini tanımak, varlığını ispatlamak için çektiği bir sürü acıdan muaf olursun: Bunları zaten güzelce öğrendiğin için, aynı dersi tekrar tekrar almaz olursun…
 
* İbu: Bolo’bolo isimli kitapta, “insan” anlamına geliyor.
 
Leyla Rendekâr / Yabancılaşma
 
Yalnızlık ve yabancılaşma, bir kısır-döngüdür, eşcinsel ve biseksüel kadınlar için. Toplumda, duyguları, düşünceleri ve inançlarıyla bir ortaklık göremeyen, hatta bırakın ortaklığı, kadın olmanın yanı sıra cinsel yönelim “farklılık”larından dolayı da aşağılanan ve şiddet gören eşcinsel ve biseksüel kadınlar, sürekli bir yabancılaşma yaşarlar. Hem çevrelerine hem de kendine karşı. Aslında iki seçenek vardır: Kendisi olmayı seçmek; gerçek, samimi ama toplumsal olarak yalnız olmak. Ya da kendisine yabancılaşmak; heteroseksist düzenin istediği gibi olmak. Tabii her zaman böyle keskin bir seçim yapılamaz. İki arada bir derede, gidip gelir insan: arkadaşlarını ve tanıdıklarını kaybetmek istemez ama homofobi -direk olarak bireyin kendisine olmasa bile- nefes aldırmaz olur. Bu yüzden hiçbir yere ait hissedemez insan kendisini. Yavaşça çekilir, kendini gerçekleştiremediği yerlerden, topluluklardan ve insanlardan ve bu yalnızlığı getirir yanında. İlk bakışta bilinçli bir tercih gibi görünse de aslında değildir. Homofobik arkadaşlar, aileler ve mekânlar yalnızlığa iter insanı. Kendi kurduğu düzenden dışarı her adım attığında, giderek daha yabancı hisseder. Tekrar ve tekrar. Yalnız. Daha yalnız…
 
Eflatun Süreya / Yeraltından Notlar
 
Kimse bilmiyordu gökkuşağının altında yer almanın bu kadar zor olduğunu. Bir avuç insan, yağmur sonrası, gökkuşağından sızan güneşin ışıklarıyla uyumuş bedenlerini ısıtmaya çalışıyor, bir kısmı da, yan yana, birbirlerine sokulmuş duruyorlardı. Ancak büyük bir çoğunluğunun etrafında, gözle görülür bir boşluk seçiliyordu. Kendi yörüngeleri içinde bir tane insan görmek mümkün değildi. Hüzünlü ve mağrur, orada durmaktaydılar.
 
Ancak o gün orada yer alamayan birçokları daha vardı. Kim bilir birisi evinde, bir gece öncenin sarhoşluğuyla koltuğa yığılmış, açlığın ağzına verdiği acı tadı, yaktığı sigara ile perçinlemeye çalışıyordu. Ya da sabahleyin, yine bir gece öncesinden evine gittiği kolisi uyanmadan ordan sıvışmış, günün ilk ışıklarıyla kendi evine böcek gibi sürünerek gitmiş ve ilerleyen günlerin ne gibi maceralar barındırdığını düşünerek uykuya dalmaktaydı. Bir başkası, sokaktaki kalabalığa aldırmadan işe yetişmeye çalışırken; bir ötekisi, kalabalıktaki tüm insanları, kendi üzerine yürüyorlarmış gibi zannederek bir köşeye çökmüş, kollarını başının iki yanında birleştirmiş, kuru kalabalığın dağılmasını beklemekteydi. Bazıları ise beyaz mantolu insanlar olup, susarak kendini ifade etmekteydi. Bir kısmı ise, aylak(m)adamlar olup, arkasından kalçalarını izleyerek yürüdüğü kadınların güzel olup olmadığını, karşıdan gelen erkeklerin gözlerinden ve bir daha dönüp kadına bakmalarından anlıyorlardı. Öylesine içlerine dönükler ki…
 
Eşcinsel ve biseksüel kadın olmak, tüm bu yaşam formlarını içinde barındıran ve öznel bir yalnızlık ve değişmez bir solipsizmin şekillendirdiği makro birçoklu-yaşama halidir; dışlanma korkusu, önyargılar, sokaklara kendini ait hissetmeme, içe kapanma ve kendinden uzaklaşmayı beraberinde getirir. Çift olamama, çift olsa da tutunamama, kalabalık içinde kendini tek görme, saplantılı bir âşık olma ve âşık olamama hallerinden pay alan bir yalnızlıktır. Kişi, yalnızlıkla yabancılaşır kişi çünkü kendini ve tüm diğer kimseleri yalnızlığıyla sınamaktadır. “Çiftine” rastlayabilen kişiler, yıllar süren bu yalnızlık evresini müthiş bir bağlılık ile tamamlar. Bazıları ise bazen, sırf yalnız kalabilmek için evlenmek zorundadır, zorla evlendirilmeden ötürü.
 
Yabancılaşma ile yalnızlık müteselsil bir kısır döngüdür. Kurtulunamaz habis bir urdur senle yaşayan. Seni tüketmesine izin vermediğin yalnızlığın ise “mutluluk”a eşittir.  
 
* “Türkiye’de Kadın Olma Halleri” başlığı altında 2009 yılı boyunca gerçekleştiriyor olduğumuz söyleşiler, Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından desteklenmektedir. 


Etiketler: kadın
İstihdam