26/10/2009 | Yazar: Kaos GL

Aşkın L Hali adlı kitap, lezbiyen kadınların öykülerini bir araya getirdi.

Aşkın L Hali adlı kitap, lezbiyen kadınların öykülerini bir araya getirdi. Kitapta öyküleri olan kadınlardan beşi kendi dillerinden öykülerini Sabah’a anlattılar.  

Sabah gazetesinden Müjgân Halis, ‘Aşkın ‘L’ Hali’ kitabında öyküleri yer alan kadınlarla görüştü. Kaos GL, ‘Kadın Kadına Öykü Yarışması’nı 2006'dan beri düzenli olarak sürdürüyor. Birçok kadının öyküleriyle katıldığı bu yarışmada, kendi cinslerinden hoşlanan kadınlar bazen kendi öykülerini, bazen de yaşadıkları hayatın onlara hissettirdiği öyküleri yazıyor. Aşkın L Hali de işte bu öykülerden oluşuyor. Müjgân Halis, kitap vesilesiyle beş lezbiyen kadınla bir araya geldi. Toplumun kadın eşcinselliğini neden daha 'kabul edilebilir' bulduğunu, bunun altında yatan nedenleri, ilk aşklarını sordu. Hayatın "L halini" ve bunun bedellerini anlatmalarını istedi…
 
Burcu Ersoy (Kaos GL adına Aşkın L Hali'nin editörlüğünü yaptı)

Bu öykülerin özneleri yanı başımızda

- Bir kitap yapma fikri en baştan var mıydı?
- Amacımız her zaman daha geniş bir kesime ulaşmak olduğundan, en başından hayalimiz öyküleri bir araya getirip kitaplaştırmaktı.

- Nefret cinayetlerinin bu kadar yaygınlaştığı bir dönemde bu cesareti nereden buldunuz?
- Ya varsındır ya da yoksundur; varlığını ortaya koymak ise ancak yaşama cesareti olabilir. Nefret ve nefrete dayalı uygulamalar hep vardı, ancak nefretin özneleri görünür olunca bu nefret ve yansımaları da görünür oldu. Şimdi bu görünen nefretle mücadele etmek daha anlamlı değil mi?

- Türkiye gibi toplumlarda kadın eşcinsellerin, erkek eşcinsellere göre biraz daha şanslı olduğu iddia edilir. Bu çarpık namus anlayışıyla mı ilgili?
- Bu iddianın temeli, bir kadının başka bir kadınla bir erkek olmaksızın cinsel ve romantik anlamda paylaşabilecekleri olduğu gerçeğinin reddedilmesine dayanıyor ve bu inanmazlıktan kaynaklı yok sayılma gizlenmeyi 'daha kolay' kılıyor sanılıyor. Oysa bu gerçekliğin farkına varıldığında kadına yaşatılanlar 'düzeltici tecavüz'e kadar varabiliyor bildiğiniz gibi.

- Bu kitapta öyküleri yer alan kadınların, Türkiye toplumundan ne tür talepleri var?
- Herkes için yaşanılabilir bir dünyayı mümkün kılmak için mücadele ediyoruz biz. Görmezden gelmek, gerçekten var olanı yok saymak kimse için bir yarar sağlamıyor. Bu öykülerin öznesi kadınlar, komşunuz, arkadaşınız, öğretmeniniz, öğrenciniz, çalışanınız, işvereniniz; açın gözlerinizi ve bakın; seslerine kulak verin. İnanın çok tanıdık, sizden, bizden her biri.

Yasemin Öz (39)

18 yaşımda yaşadığım ilk aşkı yazdım
"İlk aşkımı yaşadığım gibi anlattım. Artık bu kimlikten kaçamayacağımı fark ettikten sonra yaşadığım ilk aşktı. Dünyadaki en güzel şeydi, çocuksuydu ve o kadar yoğun bir duyguydu ki, karşı konulamazdı. Bu deneyimimi bir yurtta yaşamıştım, yüzlerce insanın sizi seyrettiği, aynı yatakta uyuduğunuzda sürekli bir gözetleme altında olduğunuz bir yerdi. Korkunçtu, kendimi ve insanların bana bakışlarını kabullenemiyordum. Bunu son yaşadığım ilişkiyle karşılaştırarak, nelerin benzeştiğini, nelerin değiştiğini sürekli dönüşlerle kurgulayarak yazdım. Kadın kadına aşk, gerçekten kadın gibi yaşandığında, yani rollerden sıyrılındığında bence dünyadaki mucizelerden biri. Elbette eşcinsel ilişkilerde de kötü yaşanan şeyler, kötü anılar oluyor ama bu heteroseksüellikte de yaşanıyor, hatta namus cinayetleri işleniyor, ama kimse heteroseksüellikten vazgeçelim demiyor. Bu kitap, bir realitenin karikatürleştirmeden, negatifleştirmeden anlatılmasına dikkat çekiyor."
 
Sena Aksoy (24)

Ben de dalga geçerdim
"2007'deki 'İlk Adım İlk Kadın İlk Aşk' başlıklı bir yarışmaya '59' adlı öykümle katıldım. Üniversiteyi yeni bitirdim, şimdi çalışma hayatındayım. Bütün arkadaşlarım ve işyerindeki arkadaşlarım biseksüel olduğumu biliyor, ama annem babam cinsel kimliğimi bilmiyor, çünkü ikisi de hasta, bunu duyarlarsa üzülürler. İki sene önce ilk deneyimimi yaşadım. Şimdi bir senedir Rachel'le birlikteyim. İstanbul'daki eşcinseller birçok konuda çok rahat, ama bu kitap özellikle Anadolu'daki eşcinseller açısından önemli olacak diye düşünüyorum. Ben cinsel kimliğim nedeniyle bir derneğe gitme, toplanma, örgütlenme gereği duymuyorum. Çünkü bu benim için çok özel ve iki insan arasında geçen bir şey. Bu tür derneklerde en çok hoşuma giden şey, hukuki danışmanlık vermeleri. Başıma bir şey gelirse, onlara kolaylıkla danışabileceğimi düşünüyorum. Eskiden ben de lezbiyenlerle dalga geçerdim, hatta yurtta birlikte duşa giren kızlarla epey dalga geçtiğimi hatırlıyorum.

Yeşim Başaran (38)

Biz 'yollu' değiliz
"20 yaşımdayken, bir tek ben varım sanıyordum. Kendimi ilk fark ettiğimde 'Ben eşcinsel olamam, çünkü ben çok sıradan biriyim,' demiştim. Ne modacıydım, ne yazardım, ne de entelektüeldim. Bir de onların hepsi erkekti ve ben kadın olarak asla eşcinsel olamayacağımı sanıyordum. 1990'ların başında cinsel kimliğimle yüzleştim. 'Ayrı' başlıklı öykümde iki kadının yaşadığı şeyi sorgulamaları, bir yandan da eşcinselliğin sansürlenmesine karşı bir miting hazırlığını iç içe yazdım. Bir kadın 'ben eşcinselim' ya da 'biseksüelim' dediğinde 'yollu' diye algılanıyor. Çünkü o kişi cinsel yönelimini söyleyen biri olarak değil de, cinselliğini söyleyen, dolayısıyla cinsel arayışları olan bir kadın gibi görülüyor. Bizim 'naif' olarak görülmemizin sebebi, kadın cinselliğinin yok sayılmasıyla ilgili. Yani böyle düşünenlere göre, kadınlar arzulamaz. Porno dergilerde de bir adamı iki kadınla gösterip, bunu kendileri için seyirlik bir gösteriye dönüştürüyorlar. Ama kendi ailelerinde bir lezbiyen olunca, 'Aaa benim ablam lezbiyen ne hoş,' diye tepki vermiyorlar. Tam tersine ellerinden gelen bütün baskıyı yapıyorlar, dışlıyorlar, şiddet gösteriyorlar, doktora götürüyorlar, cinayet bile işliyorlar."

Hasbiye Günaçtı (50)

Erkekler kötü davrandı diye lezbiyen olmadım
"Cinsel kimliğimi ilkokul döneminde fark etmiştim. Ben köy çocuğuyum. Lise 2'ye kadar homoseksüel kelimesini duymamıştım ama kadınlarla sevişmiştim. Kendimi 35 yaşına kadar gizledim. Bunun suç olduğunu bilmiyordum ama suç olmadığını da bilmiyordum. Yıllar sonra ailemin bir kısmına direk söyledim. Gizlenirken yaşadığım travma, açıldıktan sonra yaşadığımın on katıymış. Okuduğum yabancı bir kitap sayesinde kendime açıldım. Türkiye'deki kitapların hepsi erkek egemen bakışla yazılmıştı. O yüzden bu kitabın önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Öykücü değilim, iyi bir anlatıcı olduğumu düşünüyorum. Yarışmaya 'Vapurdaki Kadın' adlı öykümle katıldım. Kendimi bildiğimden beri şiirler yazarım ve okuyan herkes 'Sen birine çok âşık olmuşsun,' der ama kimse o 'birinin' kadın olduğunu bilmezdi, ben söyleyene kadar. Kadın eşcinselliğinin daha naif ve kabul edilebilir görülmesinin bir tek nedeni var: Yok saymak. Neye göre naif, kimin nasıl seviştiğini kim bilebilir ki? Kaldı ki her şey sevişmek üzerinden değerlendirilmemeli. Sevişmeden de eşcinseliz. Bize 'penissiz nasıl zevk alıyorsunuz?' diye soruyorlar. Ben de onlara ' biz zaten penissiziz, siz penissiz nasıl zevk alacaksınız?'diyorum. Çünkü herkes kendi bedeniyle zevk alır. Erkek egemen zihniyet kadın bedenini bir bütün olarak kabul etmiyor, bir yardımcı figür olarak görüyor. İki kadının sevişmesinin kabul edilebilir görülmesinin nedeni, 'zaten bensiz bir şey yapamazlar' düşüncesindendir. Bize 'hangi erkek size kötü davrandı da böyle oldunuz?' denir. Öyle olsaydı bütün kadınların eşcinsel olması gerekirdi.Bir de 'hiç denedin mi nereden biliyorsun eşcinsel olduğunu?' derler, heteroseksüeller de hiç denemez ama heteroseksüel olduklarını bilirler. Bu denenerek ispat edilebilecek bir şey değil."

Gün Araf (29, gerçek ismiyle katılmadı)

Dört erkekle denedim, olmadı
"Kendimi fark ettiğimde dört yaşındaydım. Ergenlik çağına yaklaştığım dönemde, teyzemde cinsel bilgilerle ilgili bir ansiklopedide 'eşcinsellik' maddesiyle karşılaştım. Orada tanım olarak, 'aynı cinsin birbirinden hoşlanması, birbirini sevmesi' ifadesi vardı. İlk yüzleşmem böyle oldu. Üniversiteden sonra Kaos GL ile tanıştım. 'Lezbiyen' kelimesi bana hep itici geldi, o yüzden hep eşcinsel kelimesini tercih ettim. Bir kadını sevdiğini itiraf etmek zordu. En yakın arkadaşıma bunu anlattığımda, 'Hayır bu sen değilsin, erkeklerle denemelisin,' dedi. Hayatım boyunca dört erkekle denedim ve ellerini tuttuğumda terden başka hiçbir şey hissetmedim. Ama sevdiğim bir kadının elini tuttuğumda içim titriyor. Çevremde çok fazla açık değilim, ailemde maalesef hiç açık değilim. Üniversite döneminde mimlendim, bir sevgilim vardı, o yüzden neredeyse yurttan atılıyordum. Yurt müdürü bir gün çağırıp, hakkımda 11 tane dilekçe olduğunu ve yurttan ayrılmam gerektiğini söyledi. Birçok arkadaşım annemi benim heteroseksüel olduğuma ikna etmek için epey çaba harcadı. Bunu aileme anlatamam, onlar için çok yıkıcı olur. Bir de işim nedeniyle gizlemek zorundayım kendimi, çünkü işimi kaybedebilirim. 'Yarım Ay' adlı öykümde, biraz kendi yaşadıklarımdan da yola çıkarak, ilk aşkım olduğuna inandığım bir kadını yazdım. Türk öykücülüğünde eşcinsellikle ilgili çok fazla öykü yok. O anlamda da bu tür yarışmalar çoğalmalı. Bize hoşgörü gösteriliyor gibi bir algı var ama, ben bunun nedenini porno yayınlardaki belki de lezbiyen olmayan iki kadının sevişmesinin erkekleri etkilemesinde, bunun bir fantezi gibi algılanmasında arıyorum. Kadın eşcinselliğine, kadınların penisi olmadığı için, daha tevazu gösteriliyormuş gibi davranılıyor."

Detaylı bilgi: http://kaosgl.org/node/3532
http://www.selyayincilik.com/kitaptanitim.asp?kod=589


Etiketler: kadın
nefret