27/02/2017 | Yazar: Umut Erdem

Kaykayın üstünde İstanbul’u izlemek istiyorum, üstünde şarkılar söylemek, dans etmek, bedenimle kaykay flört etsin, üstünde birtakım haraketler yapayım istiyorum.

Bu yazı Kaos'un Spor sayısına yetiştirememiş olmanın verdiği burukluk ama kayma isteğim ve arzumun yüksek enerjisiyle yazıldı. Hayatımda ilk kez bir yazım için ufacık tefecik bir playlist hazırladım, aşağı bıraktım, hadi hayırlısı.

Bikini Kill – Rebel Girl:  https://www.youtube.com/watch?v=mZxxhxjgnC0

Madonna – Girl Gone Wild : https://www.youtube.com/watch?v=tYkwziTrv5o

Sia – Move Your Body : https://www.youtube.com/watch?v=HziChUj-moY

Çarşamba akşamı Kliton'da  futbolun kapitalizmle el ele vererek erkek alanı olarak var edilmesine karşı  futbolda kadın ve lubunların varoluş mücadelesi üzerine konuştuk Atletik Dildoa ve Sportif Lezbon'dan oyuncularla beraber. Çok keyifli bir program oldu, kaçırdıysanız dinlemeyi ertelemeyin derim. (Kliton'un 22 Ocak yayını henüz kamuyla paylaşılmadı ama Kliton'un sosyal medya hesaplarından yayınları takip edebilirsiniz.) Sporla aram çok çok iyi sayılmaz, çok idmanlı olmam. Hayatımda spor olmazsa olmazlardan değildir ama sporu sağlıklı ve keyifli bulduğum gibi politik de buluyorum.

Tüm kamusal alan birtakım erkeklerin alanı olduğu için spor da bundan azade değil hatta spor hegemonik erkeklik performansı olarak endüstriyel saha ve alanlarda kendini gösteriyor ne yazık ki, kadın ve lubunyaları kapı dışarı ederek. Aslında iki takımın yarıştığı bir oyun değildir sadece spor, o yüzden yalnızca endüstrinin sunduklarına dayanarak rekabetin kızıştığı müsabakalar yoluyla "normal" erkekliğin üretildiği ve bu şekilde inşa edildiği bir aktivite değildir. Demek istediğim sadece bir saha ve birbirlerini yenmeye çalışan bilmem kaç "adam"ın olması gerekmez sporun toplum nezdinde çoğunlukla erkek alanı olarak kabul edildiğini anlamamız için. Sokaklara bakın, underground olarak isimlendirilen yerlere mesela. Bakın, kimler var orada? Kimler yok orada?

Kişiliğimle de bağlantılı gördüğüm kadarıyla her ne kadar kadın ve lubun takımlar sağolsun içinde olmaya pek imrendiğim (böyle gol atıp iyi pas verip ya da şut çektiğim zaman üniformamı memeler fora çıkartıp artistlik yapma bonusuyla) futbol ve basketbolda oynamayı çok istiyor olsam da o sportif faaliyetler bana uygun değil sanırım. Radyo dönüşü bu konuyu çok düşündüm, hayal ettim, gerçeğimle yüzleştim, dedim "Umut sen bisiklet sürmeyi çok seviyosun, yüzmeyi de öyle, kayak sürmeyi öğrenmeye de pek bir heveslisin, bunları verdiği zevkin yanı sıra politik bulduğun için de yapmayı seviyor ve istiyorsun. Özellikle kaykaya bayağı yükseliyorsun. Sende takım ruhu değil de yalnız kovboy ruhu var. Topla değil de daha çok tekerlekli araçlarla kendini rahat hissediyorsun. Böyle kadın ve lubunlarla biraraya gelip ya da kolektif bir çatı altında pedal sallamak ya da kaymak da çok istersin ama müsabakalar sana göre değil." Pedallamanın da kaymanın da feminist politikaya içkin meseleler olduğunu düşünüyorum. Çünkü sokakları kadınlardan mahrum bırakmanın planları her gün kesintisiz 7/24 uygulanıyor, aziz halkımız tarafından, normatif kadınlığa ve beden algısına uymayan kişilere ödetilen bedeller var.

Bacaklar kaykayda! Düş, kalk, yuvarlan, sür hızla!

İnönü stadına kadar gitmeden önce... Beşiktaş iskelesinin oradaki geniş alana bir göz atın, heykel silahlarla kuşatılmış bu yer geceleri biraz tenhadır, gündüzleri de orada kaykay yapan gençleri görürsünüz. Eskiden daha çok görürdüm ben, şimdi tek tük ve aralarında hiçbir zaman bir kadın ya da zırıl görmedim. Sebebi neydi bunun? Tesadüfen ben oradan geçerken mi olmuyorlardı? Hayır tabii ki, kadınlar oraya gelmiyorlardı, lubunlar kaymıyorlardı. Çık Maçka yolundan parka, parkta da göremezsin. Underground olarak temsil edilen alanlar da ayrıcalıklarından tepe tepe yararlanan birtakım erkeklerin alanı. Kaykay da bir spor dalı, underground alanlarla özdeşleşmiş, kendi dili ve ruhu olan bir sportif faaliyet bence. Bedeninle çok fazla hemhal olduğun, bedeninde performanslar keşfetmeye alan açan bir aktivite. Fakat kaykay üstünde de kadın ve lubunya görmüyoruz doğru dürüst. Neden? Sadece ben mi görmüyorum? Yoksa kaykay da heteroseksizm ve patriyarkanın, çobanın köleleştirdiği hayvanları beslediği gibi beslediği erkek hiyerarşisinin çıplak gözle görülebileceği bir yer mi?

Bjuars benimle aynı fikirde gibi görünüyor. Brujars Bronx'ta genellikle Latin, yerli ve siyah kadınlardan oluşan bir kaykay grubu, ismin İspanyolca'daki anlamı 'cadılar'. Grubun kurucusu Arianna Gil, kaykayın devrimci bir enerjisi olmasına rağmen gayet heteronormatif ve patriyarkal olduğunu belirtirken orada kendileri gibi kayan birtakım erkeklerin hayatlarında hiç kadın görmemiş gibi davrandıklarını söylüyor. Sokak kültürünü ya da sokağın kendisini kadınların işgal etmesinin radikal birşey olduğunu da ekliyor. Onun için kaymak, beyaz ve erkek tahakkümü altında elinden alınmış özgürlüğü ve alanları geri alma ve özel mülkiyetin kendisini sorgulama yolu. Gruptan Yasmeen Wilkerson kendisini kaykayla tanıştıran adamı hayatından çıkarmış ama kaymayı bırakmamış. Carla Cruz da grubun aralarında özel bir bağ olduğunu, bunun da kızkardeşlik olduğunu söylerken Samantha Olivieri için tekerlek seslerini duymak terapi gibi ve kaymak hayatında kendini en güçlü hissettiren şeylerden biri.

"Kaymak politik bir eylemdir!"

Almak kaykayı eline, çıkmak sokağa, onca "erkek gözü"nün ve şaşkınlığının arasında, bunları delip geçercesine tekerlekleri rüzgara karşı sürmek... Sokak ve underground kültürünün maçoluğuna meydan okumak bu vesileyle... Kendimi bunun öznesi olarak hayal etmek beni çok güçlendiriyor. Ve kesinlikle başarılı olman gerekmiyor aslında. Çuvallamaya çok fazla alan açan, "normal" kabul edilen şeyi ters yüz edecek bir yerde duruyor bence kaykay sürmek. Alkış ve tezahürata ihtiyaç duymadan bedeninle olmak, ona neyin iyi geldiğini duyumsamak, o hareketleri bedenine uyumlu olarak belirlemeye çalışmak, senin dışında başka bir hali performe edebilme imkanı da tanıdığını düşünüyorum. Kaykayı cinsiyetlendirilmiş bir spor aktivitesi haline getiren şeyin de normatif erkekliğin sırtını dayadığı o artistlik hareketler olabileceğini düşünüyorum. Ne kadar dikkat çekici hareketler yaparsan o alana o kadar hakim olursun anlayışı hakim ya hani. Bir yandan düşme, yara alma ihtimali daha çok olduğundan kaykayda tehlike az değil ve bu tehlikeden sıyrılıp birtakım hareketler yapma hali, kaykayın "kadın"lara uygun olmayacağı algısını yaratıyor. Bu yüzden birtakım erkeklerin o alanda egemenliğini kurduğunu görüyoruz. Düşmek, yara almak başarısızlık olarak görülür. Ama kaykayda (aslında hiçbir şeyde de) bir yandan çuvallamamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Ve çuvallamanın nasıl yapıbozucu olduğuna şahit oluyorum. O maçovari hallerin mesela, artistliğin yaratabileceği rekabetin mesela... Geçenlerde işe giderken Beşiktaş'tan geçiyorum, bahsettiğim yerde kaymayı daha yeni öğrenmeye çalışan birine rastladım. İzlemeye başladım, daha çok başlangıç aşamasındaydı ve bazı hareketleri yapmaya çalışıyordu ve asla yapamıyordu. Elbet öğrenecekti çalışıp da. O kadar güzeldi ki izlemek! Kendimi hayal ettim yaparken, henüz kaykayım bile yok oysa ki...

Kaykayı öğrenebilecek miyim kaygısı ve biraz cesaretsizlik de yok değil bende. Öğrenip taklalar atmak, dans etmek istiyorum üstünde, böyle çılgınca hayallerim de var. Ama tek başına bir ses olmak, "buradayım" demek, grup olarak ya da kolektif bir çatı altında kadın ve lubunlarla biraraya gelindiğinde nasıl güçlü bir ses ve politik eylem yaratıyor olabileceğimizi hayal etmek, kaykay öğrenme konusunda daha da cesaretlendiriyor beni. Zaten bir alanda daha önce görmediğimiz kadar çok kadın ve lubun biraraya geldiğinde ben aşırı mutlu oluyorum. Biraraya gelme sadece çok sayıda görünen kadın ve lubun yüz ve bedenlerinden ibaret olmuyo, kamusal alana yapılan müdahale ve o politik duruş kendini hemen hissettiriyor. Brujas da erkeklerin domine ettiği parklarda kaymanın tehlikeli olabileceğini, Brujas daha hesapta yokken erkek kaykaycılar tarafından çok fazla göz korkutma ve istismar vakalarının yaşandığını belirtiyor. Yani bir yandan "tek başına olmaz hayır!" kadın ve lubunlar birlikte güçlü.

Phildelphia'da da kadın, queer, trans ve genderqueer'lerin kaykay sürmek için örgütlendikleri feminist bir grup var, ismi: Shred the Patriarchy (Patriyarkayı lime lime et) kaykay alanlarının erkek egemen ve kadın düşmanı olmasından, bu yüzden buralara tek başlarına gitmeye çekinmekten rahatsızlık duydukları için biraraya gelmişler. Alanda yer alma, kişinin vücuduyla hemhal olurken düşme ve hata yapma konusunda kendisini güvende hissetmesi için ortam yaratmanın yanı sıra bir temas, birbirine dokunma durumunu var etmek, Shred the Patriarchy'nin önem verdiği şey.

Peki bunun aynısı neden Türkiye'de olmasın? Türkiyeli feministler olarak kaykayın karizmatik havasının ve politik gücünün arkasına neden takılmayalım? İş çıkışı ya da haftasonu bir feminist arkadaşıma 'Kalk kız kaymaya gidiyoruz!' demek ve alanları hep beraber işgal edelim, feminist sözümüzü sakınmayalım istiyorum. Bunun politik bir eylem olduğunu biliyorum ve illaki 1456758697 kadının ya da çok masraflı ya da meşakatli bir eylem planlaması olmadan bir şeyler yapabileceğimizi biliyorum.

Kaykayın üstünde İstanbul'u izlemek istiyorum, üstünde şarkılar söylemek, dans etmek, bedenimle kaykay flört etsin, üstünde birtakım haraketler yapayım istiyorum. Canımın yanmasından korkar olduğum halimle savaşabileyim istiyorum. Bu yapacağım hareketlerin heteroseksizmi ve patriyarkayı lime lime etme gücü olduğunu da biliyorum. Sokaklarda maruz bırakıldığımız tacizlere, pek çok şiddet türüne, uğradığımız ayrımcılığa, yaşadığımız nefret ve düşmanlığa, kamusal alanda tehdit olarak görülme halimize çomak sokacak bir tepki ve direniş hali olduğunu da biliyorum. Sonuçta ölüm ve yalnızlığın hüküm sürdüğü İran'ın Bad City isimli kasabasında, çarşafını pelerin gibi uçuşturan rüzgara, karanlığa, tekinsizliğe karşı "Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız"ın kaykayını sürüyor olması tesadüf olamaz değil mi?

Kaynak

https://www.nytimes.com/2016/07/31/nyregion/brujas-a-crew-of-female-skateboarders-in-the-bronx.html?_r=1

http://www.nationalreview.com/article/387169/feminists-blame-patriarchy-not-being-able-skateboard-katherine-timpf

Yazıyı bitirdiğinize göre bunu izleyip daha da yükselebilirsiniz: https://vimeo.com/181820532


Etiketler: yaşam, spor
nefret